bugün

entry'ler (271)

uludağ sözlüğün eski tadının kalmaması

Ülkenin eski tadının kalmaması ile doğru orantılıdır...

ayşegül

çoğu yazarın yaşının yetmediği zamanlar da dinlediğimiz, billur gibi sesiyle bize türküler söyleyen ablamız...

the way back

bu film'i seven kişilerin as far as my feet will carry me filmini de sevmesi çok olasıdır...

umut sarıkaya tipi mutsuzluk

küçükken kayısı çekirdeklerini kırıp içini yerken, bir tane de şeftali çekirdeğine denk gelmek belki de güzeldir deyip kırıp onu da yemek ama zehir gibi acı bir tadı olması ve ne kadar su içerseniz için o tadın ağzınızdan gitmemesi..

şükrü kabacı

edirne de yapılan klarnet festivalinde klarnetine kuşlar kondurmuş usta...

sigarasız içki

tabanı delik çorap gibidir..

çocukluğa dair iç burkan detaylar

sene 1990, yaz tatilindeyiz insanların arabalarına atlayarak güney sahillerine konaklaya konaklaya gittikleri zamanlar öyle tatil köyü falan daha yok varsa da çok revaçta olmadığı seneler..

o zamanlar kullandığımız emektar murat 124 ile edirnenin enez ilçesinden antalyaya gitmek gibi çılgın bir plan yapmış aile bireylerim benim haberim yok *yaşta epey küçük o zamanlar ablamla ikimiz arka koltukta kalan boş bir yere sıkıştırılmış vaziyette * annem ile babam ön koltuklarda tıngır mıngır yolculuğa başladık emektar murat 124 bir kaç kere su kaynattı bir kaç kere tekledi ama antalyaya çok ta büyük bir arıza çıkarmadan geldik...

bilen bilir 90'lı yıllar enez tam bir mahrumiyet merkezi sınır bölgesi diye yabancı turistlere kapalı 2500 nüfuslu çok affedersiniz bülbül büzüğü kadar bir yer ne bir yayın yapan radyo, ne bir kasetçi ne de bir kaset var müzik olarak komple kör bir durumdayım yani müzik zevki muhteşem olan babamın bir iki kibariye bir kaç tanede deli selim kasedinden başka kaset görmemişim..

antalya da dolaşırken her kasetçinin önünden geçerken "bir gün olur her yer sen olur" diye bir şarkı çalmakta duydukça da kesiyorum dükkanları aşkın nur yengi isimli birinin kasedi çıkmış böyle sezen aksu gibi birşey ama müzikte çok hoşuma gidiyor bu arada..
arabadan indiğimiz gibi ilk hareketimi yaptım hemen, "ben kaset almak istiyorum" dedim anneme..

annem ayıptır söylemesi biraz haindir benim belli bir yaşa gelene kadar her isteğimin önüne bir takoz koymayı becermiştir, klasik "paramız yok oğlum" dedi ama bu bana engel oldumu hayır tabiki "benim param var" dedim cebimden biriktirdiğim paralarımı çıkardım öyledir böyledir derken babamın desteğini de arkama alınca annem pes etti tamam dedi girdik kasetçiye babam aşkın nur yenginin posterini göstererek "bu kızın kasedini almak istiyoruz" dedi aldık çıktık ama dünyalar benim o anda arabanın arka koltuğuna gömüldüm o an arabanın içindeki sıcak falan hiç bir şey kalmadı jelatinini açtım yazılarını falan okudum arabanın teybine koymadım ön taraf dolu çünkü bir yerde mola verdiğimizde ön koltuğa kendim oturup müzik ziyafeti çekeceğim kendime niyetim o...

bizim murat 124'te de böyle garip bir teyp var yanlış hatırlamıyorsam markası sanyo olması lazım hani iki tane büyük çevirmeli düğmesi olup birinden sesin açılıp kapatıldığı diğer düğmeden de radyo frekanslarının ayarlandığı eskilik bir şey ki hatırladığım üzere babam bunu enezdeki aygaz bayiinden almıştı benim bile o zamanki mantığıma ters gelmişti "baba tüpçü teyipmi satıyor niye teyp aldın oradan" diye sormuştum

bir yerde durduk bizimkiler arabadan malzemeleri indiriyorlar ben büyük bir hızla annemin koltuğuna kuruldum kaseti teybine sokayım mı sokmayım mı düşünüyorum cesaretimi topladım kasedi teybe kaktım çalmaya başladı sevindim hatta şimdi bile hatırlıyorum sevincimi, ilk şarkının ortalarında falanız "işte o zaman var ölouöourm beööen" gibi sesler eşliğinde "brulooup" dedi kaset sardı, başımdan aşağı kaynar sular döküldü teybi kapattım hemen çıkarma düğmesine bastım ama çıkaramadı kasedi hain teyb, ağlamaklı oldum içerdeki çırpınmalarımı gören babam "kafasını uzattı ne oldu ulan üç kağıtçı " dedi benim çakmak çakmak gözlerimi görünce "çekil bakayım kenara" dedi bir iki zorlamadan sonra kaseti vermeye razı oldu adi teyp tabi sardığı kısımlar içeride olmak suretiyle bağırsak gibi uzanmış kısımları ile babam bana baktı "olmaz bu kopar oğlum" dedi iyice büktüm dudaklarımı adam öyle uğraştı böyle uğraştı olmadı en sonunda "çıt" diye koptu o zamanki mutsuzluğumu da hatırlarım öyle kopuk kaset elimde boynumu büktüm oturuyorum gözlerim bir yaşarıyor bir sakinliyorum falan annem "bak çarçur ettin paranı boktan boktan bir şeye " dedi *bu benim için son damla oldu başladım ağlamaya ağlıyorum burnum akıyor burnumu siliyom elimin tersiyle falan babam şöyle sertçene baktı bir anneme, çadır kuruyor o anda işi bitince "kambercan22 gel bakalım seninle bir yere gidip gelelim" dedi bindik 124'e antalya ya döndük geri, babam bir kasetçinin önünde durdu arabadan indi kasetçiye girdi iki dakikada geri geldi "al bakalım" dedi baktım yeni bir aşkın nur yengi kasedi sevinçten havalara uçtum tabi geri döndük annem bir şey demedi bu sefer ama gel gör ki az önce yaşadığım acı tecrübeden sonra bir daha kasedi teyb'e koyamadım antalya yı gezdik geri dönüş yoluna çıktık kaset hep cebimde arada çıkarıp albüm kapağına bakıyorum şarkı sözlerine falan bakıyorum hiç okumadıysam 50 kere okumuşumdur ancak enez'e vardığımızda evdeki teyp te dinleyebildim zaten 1-2 sene de başka kasedim olmadı bunca sene geçti kaset hala bende durur gördükçe hep aklıma kasetin nasıl koptuğu ve babamın bana kıyamayıp yenisini aldığı aklıma gelir arar hatırını sorarım babamın hey gidi..

umut sarıkaya tipi mutsuzluk

pazar sabahı televizyonu kurcalarken tesadüfen motogp'ye denk gelip bir an sevindirik olduktan sonra, yarışın daha 2. turunda sevdiğin pilotun kaza yapıp ölmesi...

sözlükçülerin ilk otomobili

93 serçe...

evin önünde çalışmadığı çok oldu ama, bir kere bile yolda bırakmadı...

dokuz altı yollarında

yaşar kurt'un güzel yorumu ile yeniden hayat bulan şarkı..

mustafa topaloğlu

trt müzik kanalı sayesinde ilginç görüntülerini gördüğümüz adam ne badireler atlatmış haberimiz yok..

dediğim gibi trt müzik kanalı açık televizyonda baktım eski bir programın bir kısmını almışlar yayınlıyorlar erkan yolaç abimiz bir şey anlatıyor sonra yanına zayıf uzun boylu biri geldi nasrettin hoca gibi takma sakal yapmışlar falan gözüm ısırdı bir yerden derken birden kafamda bir ses yankılandı "fatih mühürdarrr" of dedim böyle bir adam da vardı...

neyse sahneyi size canlandırmaya çalışayım biraz, o zamana has sahne dekoru önünde * erkan yolaç ayakta yanında fatih mühürdar erkan yolaç'ın uzattığı mikrofona bayat taklitlerinden birini yapıyor *
taklitte şöyle bir şey " türk hava yollarının bilmem kaç sefer sayılı uçağı ile seyahat etmekte olan sayın mustafa topaloğlu lütfen en acil tarafından trt stüdyolarına geliniz" daha taklitinin bitmesinin ardından yan taraflarına en aşağı iki metre yükseklikten küttt diye bir adam düştü ama bildiğiniz kıç üstü düştü yani arkasından da paraşütü attılar, paraşütün altından kim çıktı dersiniz tabi ki mustafa topaloğlu ama gözleri pörtlemiş yerinden surat pancar gibi, çok belli ki kırmış çanağı o düşüş esnasında adama bir şey soruyorlar cevap veremiyor o derece eşim yanımdaydı "adam kabak gibi patladı ya yere" dedi 10 dakika falan güldüm herhalde sonra mustafa topaloğlu "abidik gubidik twist" şarkısını söyleyince bütün neşem kaçtı televizyonu kapatıp gidip yattım..

trakya sözlük

sanırım artık bu dünyadan göçüp gitmiş bir sözlük klon'u....

bir bok anlaşılmayan filmler

kaynak israfı olan filmlerdir..

(bkz: Meek s Cutoff)

ben bu yazıyı 16 yaşındaki halime yazdım

sen sen ol 2 yıllık okulda okuldur deyip yazma sık kendini biraz 4 yıllık üniversite oku sürünme sonra..

sen sen ol o kızla kavga ettiğinde çok ağır konuşma içine dert oluyor sonra ne yapsanda o kelimeleri çıkaramıyormuşsun hayatından.

6 tane bira içilip kar yağarken arabanın gazına abanılırmı hayvanat akıllı ol biraz..

bir de en önemlisi 2000 yılında senin arkadaşlarınla gölete baraja gideceğin gün gitme, tut babanı kolundan bir hastahaneye götür bir tane dil altı versinler...

sözlük yazarlarının olası mezar taşı yazıları

şekilli taş yaptık diye şarap dökmeyin bazı ibneler gelip taşı kırıyor sonra..

başa gelebilecek en dumur olay

gölette balık tutarken karşı kıyıya bildiğin bir atlı yeniçeri gelmesi şöyle osmanlı tuğralı palabıyıklı...

küçük bir şoktan sonra ilerideki mera'da muhteşem yüzyıl dizisinin çekildiğini öğrenmen..

sözlük yazarlarının itirafları

eşimin sıcakta su içsin diye kap kap su bıraktığı güvercinleri her sabah tekme tokat kovalıyorum balkondan,

birberlerimi yiyo adiler her tarafa da sıçıyolar..

face de tatil fotoğraflarını yayınlayan kız kurusu

şöyle şortlu mortlu kıyafetlerini giyer güzelinden makyajını yapar şekil şekil fotoğraflar çektirir face'de yayınlar çarşaf çarşaf, kime kendini gösterdiği belli değildir ve fotoğraflara 1-2 akrabasından başka kimse yorum yazmaz..

30 unu devirmiş bekar erkek

dışarıda kafa çekmek için bekar arkadaş bulmak konusunda git gide daha fazla zorlanan erkektir aynı zamanda

ben bu yazıyı sana yazdım

bir yazı yazmak geldi içimden öyle sakin ve sessizce
insan kimi zaman çenesine hakim olamıyor bunun sonuçları kimi zaman katlanılmaz olsa da böyle bir hatanın sonucunda yaşananlar insana hem tecrübe hem sıkıntı bırakıyor...
sıkıntı dediğin bir yerde çözüm bulma süreci ama bu süreç ne kadar gecikirse insanın sıkıntısı da büyüyor ağırlığı artıyor ben istemedim böyle olsun ama yine de böyle olmasının sebebi benim herkese gösterdiğin affediciliği bana göstermedin bu da senin seçimin tabi..
şimdi dargın gibi görünmesek te dargınız seninle eski güzel sohbetleri tekrar yapabilirmiyiz bilmiyorum ama eğer ki yapamazsak çok üzüleceğim tabi ki yolumuza devam etmekten başka çare yok, görüşmüyoruz diye ben senden kopacak değilim devamlı seni takip ediyor olacağım çevrende ılık bir lodos rüzgârı gibi sadece lodos rüzgârı gibi başını ağrıtmayacağım ve seni sersemleştirmeyeceğim
zaman içinde çok kişi tanıyor insan kimi iyi kimi kötü ben seni hep iyi bildim iyi birisinde zaten, umarım gün gelir yalnızlığın biter ve senin de mutlu bir yuvan olur..