bugün

eski sevgiliye yazılan yazıdır. seni iyi ki terketmişim iyi ki kariyerimi seçmişim. pişman degilim. *
ee şimdi arkandan yazılacak mektuplarda mı vardı? hani şu gönderemeyeceğimi bildiklerimden, yırttıklarımdan, duygu karmaşasıyla ortaya çıkanlardan bahsediyorum. bir cesaret yazılır, sonra kırmızı ışıkları dikerler gözünün alabildiği yere... herkes duyarda, sen bilmezsin ya o yazılardan mı yazacaktım ben sana? başından bilmeliydik belkide sonumuz olmadığını, yada bunu bilmekten mi korktukta sığındık yalanlara? garip... bir sen bilmeyeceksin bunları ve bu böyle devam edecek. ben yine sessizce gelişini bekleyeceğim geldiğin ana kadar, ve sen gitmeni istediğimi düşüneceksin... çığlık mavisi sevinç beyazı gökyüzüne karışıp giden ben olacağım, odamda yalnızlaşan zamanı olduğu saniyede durduranda... sen bilmeyeceksin hiç bir zaman, bir büyüyse bu, bozulmamalı.
(bkz: ben bu yazıyı eski sevgilime yazdım)
Eski sevgilim

Bensiz asla yapamazsın demiştin ?

Naaaaaabeeeeeeerr !
kısa bir an için yüzün silinse gözlerimin önünden, bir yerlerden bir rüzgara binip kokun geliyor burnuma. senin parfümün, senin ten kokunla karışmış şekilde kaçıyor ciğerlerime. ve yeniden başlıyor tüm işkence...

tüm umutları öldürdüm içimde. sana dair tüm umutları. o kadar çoklardı ki, katliam oldu bunun adı. ama anılarıma sıkı sıkıya sarıldım herşeye inat. en önemlisi sana inat!
lekelemeye çalıştığın anılarıma sahip çıktım. silah kuşandım, söz kuşandım en iğnelilerinden, zırhsız şekilde modern şerefsizliklerine karşı savaştım. herşeye rağmen toz kondurmadım geçmişimdeki sana. sana rağmen bozmadım onu.

umutlar öldüler ama anılar hala taptaze, hala sımsıcak. yüzün tüm hatlarıyla gözümün önünde sürekli. tek eksiğim, elimi kaldırsam, alamam yanaklarını avuçlarıma, hissedemem sıcaklığını teninin. ama gözlerimin önündesin... masken konuştuğum, gördüğüm, tanıdığım her insanın yüzüne yapışıyor. herkes "sen" oluyor. sesin kulaklarmın önünde barikat kurmuş. gelen her ses dalgasının üzerine biniyor, kulağıma "sen" diye çalınıyor.

rüyalarım... sana dair tek gerçekliğim oldular sen gittiğinden beri. iyice uyuşuk olduğumu söylüyorlar bu günlerde. sebebini bir bilseler...
aşkını yaşayabilmenin tek yolu buysa eğer, rüyalar olduysa yaşamanın amacı; ebedi uykuya yatmaya razı olabilir mi insan?
aşkının adını haykırmaktan korkuyorsa ağzını her açışında, ebedi susuşlara mahkum olabilir mi, lal olabilir mi insan?
hadi hepsini geçtim,
ya kokusunu duymaktan korkuyorsa gidenin? nefes almadan nasıl yaşar insan? nefesim olduysa kokun, nasıl yaşarım ben bundan sonra?

çıldırmamak işten değil yokluğunda. sürekli bocalama, sürekli karın ağrısı... "boşver" diyorum kendi kendime. "takma kafana" herşey gibi bunun da sonu gelecek. biri çıkacak karşına ve düzeltecek tüm yanlışları hayatında. ya da çıkmasa da olur, her acıyı kendin aşarak ayakta kalmayı öğreneceksin aşk karşısında. ama olmuyor işte. boşveremedim bomboş odalarını evin. boşveremedim boş tarafını gardrobun. boşveremedim boş mesaj kutusunu telefonun. senin şehrine her gelişimde gidişini düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. vedalaşmadan, sessizce. son defa temas etmeden elin elime; tokalaşmak için olsa bile, son defa nefes alışlarını görmeden inip kalkan omuzlarında... son defa...

o kadar uzun zaman oldu ki "son" un üzerinden geçen, çoğu detayı hatırlamıyorum. bilseydim "son" olduğunu ezberlemezmiydim teninin her pütürünü, verdiğin her nefesi çekmezmiydim içime? bir dakika olsun uyurmuydum hiç yüzünden mahrum kalma pahasına? keşke "son"u paylaşsaydın benimle. son olduğunu bilseydim de, kanmak için delirseydim sana sen gitmeden önce.

şimdi herşeye rağmen, tüm eksikliklere, tüm doyamamalara rağmen anıları beslemeye değer mi? yoksa sen gidince edindiğim nur topu gibi acıları mı besleyip büyütmeliyim "senden kalan son hatıra" sıfatında.
evet, gidişinle acıya gülmeyi öğrendim. çünkü acı senden geliyorsa o bile keyif verir bana.

ahhh sıfatsızım... sana sevgilim deme hakkını aldın benden. ama bunun dışında bir kelime etsem, her harf alır seni, uzaklaştırır benden. gittiğiğnden sonra "sıfatsız" oldu adın o yüzden. zaten hangi kelime tarif ederdi sevgimi ya da seni bilmem.
sana susuşumu devam ettirmem için yazmam gereken şeyler bunlar sıfatsızım... yoksa dilim rahat durmayacak dişlerimden yaptığım parmaklıkların ardında. ve gardiyanı olan dudaklarım da yardım edecekler söylenmemesi gereken şeylerin ağzımdan firarına.

okulum yüzünden hep soğuk ve gri halini yaşadım ankara'nın ama, sıcak bir gününde denk geldin bana. daha senden haberim bile yokken aklına soktun beni ve başladın çalışmalara. hayatımın en zor noktalarından birisindeydim. ve ben istemeden zorla sızdın hayatıma. o kadar tanıdıktın, o kadar alışıktım ki sana; sanki yıllar öncesinde yazılmış bir seneryoyu oynayan mecbur oyunculardık. belki de bana öyle geldi.

sen geldin, hoşgeldin ve hemen ardından kış geldi ankara'ya. üşüyen ellerimin sahibi oldun. parmaklarım kenetlendi parmaklarına. sıcacık ellerin ellerime değdiği anlarda kalktı ortalıktan karlar ve ankara'da bile çiçekler açtı. ve hatta kadim gri elbisesini soyundu ankara, rengarenk bir elbise giydi. hatta resmiyetinden sıyrılmış, samimiydi. belki bana öyle geldi.

herşeye rağmen çok garip ilerliyordu işler, çok garipti ilişkimiz. tüm isteğine rağmen değişmiştin. yanımdaydın ama aslında hep başka şehirlere gitmiştin. sevemez oldum seni. sevemedim istediğim gibi. dokunmalar yasaktı sanki, öpmeler, sarılmalar yasaktı sana. yanımda görünsende ruhun uzaktaydı ve sarılsam, kollarım boşluğu saracak, öpsem dudaklarım yokluğunun acısını tadacaktı. yine sustum. çünkü konuşsam, sözlerim "canım"ı yakacaktı. "canım"ın taa içini yakacak, seni acıtacaktı. kim bilir belki de bana öyle geldi.

suç nerede, suç kimde diye arar oldum. kendimi suçluyorum, sonra vicdan mahkemelerimde temize çıkartıyorum adımı kendi kendime. bu aşk adına bir kalem feda edemediğim gibi, korktum, cesaretsiz davrandım kendi adımada. ama dediğim gibi temize çıktım her davada. çünkü sen bırakıp gittin. çünkü sen başlangıçta bahşettiğin hevesi esirgedin, çünkü sen duygularından emin olmayan sersemin teki, ne istediğini bilmeyen şimarık bir bebektin. belki de bana öyle geldi.

oysa ki sen... sen sıcacık elleri ile ellerimi ısıtan, sarılmasıyla beni dünyanın en sağlam kalesinin içine hapseden, gönlünden bir parça koparıp bir dilim sıcak ekmeği benimle bölüşür gibi bölüşen, kokusuyla cennetten bir esinti getiren adamdın. tesellisi ve telafisiydin geçmişin. kim bilir, belki de bana öyle gelmiştin.
çıplak fotoğraflarımız hala bende. diye başlayabilen mektup.
çok şükür huzura erdim.güle güle.
tebrik ederim sevgilim.
beni beceremedin ama hayatımı becerdin.

nereye imza atıyoruz.

edit: kalkmış sevgilime hayatım demişim, sonra hayatımı beceremedin demişim. olmaz öyle şey.
herkes bir senaryo dahilinde hayatını yaşar.
bende yaşadım.
hayatımın senle olan bölümü de bitti.
bitmeliymiş demek ki, halbuki bitmemesi için nelere katlanmıştık.
ama katlanan ruhlar oldu.
dualara kaldı senle olan herşeyim.

ve son duam şudur.
azrail suretinde gel son nefesime.
benimle yazılı diyalog halindeyken, "aşkım" diye yazıp sonra, "pardon ağzımdan kaçtı" deme, cidden komik oluyorsun!...
Ay takıldım ben birine,
sana değil, kardeşine.
Bir el atsan şu işime,
Fena olmaz... *
aranızdan çıkmadı bir adam
yolunuza ermedi hiç kafam
kaçamadım o da benim hatam
geçmiş olsun şimdi her şey yalan.
gözümün önünde leşini köpekler yese bile bir parçasını dönüp almam.
ilhan irem'in "aşk değil, nefret değil" şarkısı...
(bkz: seni sövüyorum)
soktuğun hesapları unutmadım.
bende bıraktığın tek iz, kuruntu ve kendine güvensizlik. onlar da pek matah şeyler sayılmaz değil mi?
Olmadı..olmadı..sevemedik birbirimizi.


Hele ki eve camdan girip de elinizde bir bidon benzin varsa tadından yenmez.
söylenecek tek bir kelimeye değeceğini bilsem kelimeleri dizerdim ayaklarının altına.
allah, analı babalı büyütsün çocuğunu.
iş işten geçti reis.
içinde kalmış, bünyeyi kemiren sözlerdir.
pardon adın neydi senin?
hala bana aşıksın biliyorum, ben senin dinleyen , anlayan ve seni seven kadının olabilirdim, bunu da biliyordun ama beni koyup gittiğinde her şeyin geçebilecek, gidebilecek olduğunu gördüm, şimdi kendi ayakları üzerinde durabilen, sevginin kıymetini daha da anlayan bir hayat tarzım oldu ve böylece hayatımın erkeğinin kollarındayım şimdi ve sadece şundan eminim ki önce sevginin değerini bilecek karşındaki,sevginin değerini bilmezse senin kıymetini hiç bilmez. amacım seni, kıskandırmak ya da 'ben seni alt ettim işte sen busun !', demek değil aksine;teşekkür ederim sana hayatımdan görmediğim hataları eleyip doğruya ulaşmamı sağladığın için,
gibi sözlerin söylenmesi durumudur.
sürün böyle yerlerde,geber böyle oç.