bugün

fuzuli'nin bir lafı akla gelir :
- sussam gönül razı değil , söylesem tesiri yok..
uzun yıllar küs kalıpta bir sabah aldığınız telefonla haberdar olduğunuz gerçektir, morga gider.. neyse anlatmayım...
2001 yılında kaybettiğim babamın arkasından okuduğum şiirdir;
her okunuşunda ağlarım elimde olmaz,hiç ses çıkarmadan, hiç bağırmadan çağırmadan ağlarım farkında olmam,burun kenarlarımda beliren ıslaklık uyandırır beni...

sizin hiç babanız öldü mü?
benim bir kere öldü kör oldum
yıkadılar aldılar götürdüler
babamdan ummazdım bunu kör oldum

siz hiç hamama gittiniz mi?
ben gittim lambanın biri söndü
gözümün biri söndü kör oldum
tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
soylemesine maviydi kör oldum

taslara gelince hamam taslarına
taslar pırıl pırıldı ayna gibiydi
taslarda yüzümün yarısını gördüm
bir şey gibiydi bir şey gibi kötü
yüzümden ummazdım bunu kör oldum
siz hiç sabunluyken ağladınız mi?

cemal süreya
gizli sevgilerin adamıdır babalar, ölmezler. ölen et kemik bedenleridir.
yıllar önce gerçekleşmiş olaydır. babasızlık, çocuğun tanrısızlığıdır.
dusuncesi bile cok zor olan olayin basa gelmesi...
sıradan bir günün ardından sıradan bir şekilde sıradan evime gelmiştim. babam mutfaktaydı, okuldan gelince yemek yeriz diyip sofrayı hazırlamıştı. masaya oturduk... sıradan masa... iki farklı tabak vardı masada...neden diye sormadım, o da söylemedi zaten..ortada bir yoğurt tabağı... ısıtmaya çalışıp ısıtamadığı ıspanak yemeği...yemeğin arkasından kendi elleriyle yaptığı çay, şakalar... sonra ani bir fenalaşma, soğuk hastane, insanı çıldırtan o koku, o his... her yerden gelen dua sesleri... sonra boşluk... buz gibi bir beden.. yüzünden hiç kaybolmayan gülümsemesi yine orda işte... yine yüzünde.. nasıl inanayım gittiğine? nasıl inanayım öldüğüne? nasıl dolmasın gözlerim, nasıl her gece ağlamayayım?
sıradan bir gün, sıradan bir yemek, sıradan bir hayat... sıradanlığın kaybolmasıdır babanın ölümü.. durup dururken gözlerinin dolmasıdır... insanların seni anlamaması, güldürme çabalarıdır. kederdir, bitmeyecek olan matemdir, beynini uyuşturan özlemdir babanın ölümü...
er ya da gec karsilasilacak, korkutan olay.*
Nasıl unutulur dünya fani ölüm ani ya.
çok zordur elbet. hiç bişeye benzemez
giden geri gelmiyo herşey gibi
sen ne zaman gittin baba?
dönüşün yok
ne zaman büyüdüm ben
sensizliğe ne zaman alıştım...

ya sevgilim ne zaman gitti
hayat böyle akarken ben hangi ara hayat buldum
döl yatağında
ne zaman elimden düştü elma, pamuk şekerlerim
yüzümdeki gülümsemeyle etrafında dönerken ki hayallerim ne zaman uçtu

ben hangi ara büyüdüm baba
ve sen ne zaman diğer boyuta geçtin
en büyük hayallerimi beslediğim
ne vakit eski bir hatıra oldu
o soğuk toprak altında...

not: bu şiir hem babama hem de sevgilime ithafen yazılmıştır.

babanın vefatından sonra yazılmış bir şiirin neden kötülendiğini anlayamıyorum. tamam belki şiiri beğenmemiş olabilirsiniz zaten burda profesyonel şairim diyen de yok ama mantığını kavrayamıyorum açıkçası. akil - fikir - amin başkada bir şey demiyorum.
ölüm ve baba kelimeleri birbirine ne kadar da tezat, ona hiç bişey olmaz diye düşünürsün ama birden oluverir işte!23 mart'a az kaldı ve tam 3 yıl olacak gideli ama sanki hala dün gibi..son nefesinde yanında olamamak,kafamdaki keşkeler,içilen sayısız a/d'lar,artık dua etmeyi bıraktığım için acaba bana kızıyomudur diye abuk sabuk bi yığın düşünce,televizyonda güldüğüm bi espriye o da kesin gülerdi diye düşünmek...o tarihten beri ben kimsenin küçük kızı değilim,artık büyüdüm,hem de hiç istemeden...
babamın vefat etmesi benimde ölmem demektir.
annenin ölmesinden sonra en çok üzülünecek olaydır.
(bkz: allah korusun de lan)
öldüğünü öğrendiğin an hiçbir şey düşünemez olursun. ağlayamazsın, üzülemezsin, hiçbir şey hissetmezsin. öldüğü gerçeğini kabullenemezsin. akşam yine eve geleceğini, beraber yiyeceğiniz yemeği tekrar yiyebileceğinizi düşünürsün. akşam gelmeyince bir türlü uykuya dalamazsın, yatagına yatar ve tavanı seyredersin. bir şekilde uykuya dalıp, sabah uyandığında gerçeği anlamış olursun.
hıçkıra hıçkıra ağlar ve hayatın ne kadar anlamsız olduğunu düşünmeden edemezsin. gelen telefonlar seni rahatsız eder. birinin baş sağlığı dilemesine bile tahammül edemez duruma gelirsin. onunla gittiğiniz yerlere gidemez, sevdiği yemeği yiyemezsin. güzel bir yemek yerken onun bu güzel yemeğin tadını alamayacağını bile düşünürsün, ağzındaki lokmayı yutamazsın. telefonunu karıştırırken rehberde babanın numarasını görürsün. kendini tutamayıp ararsın bile...
zaman geçtikçe babanı düşünürken üzülmez, mutlu olursun. öldüğü gerçeği değil, yaşadığınız güzel şeyler aklına gelir hep. geri kalan hayatın boyunca sanki hiç ölmemiş sadece başka bir yerde, işi bitince gelecekmiş gibi düşünürsün...
Yaşın kaç olursa olsun kendini artık çocuk hissedememektir ve büyümek içinse çok erkendir.
eğer henüz meseleleri anlayamayacak yaşta başlamış ise bu durum yakınındaki "başkalarının babalarına" baba der. büyüdüğünde ise o zamanları hatırlayıp kendi kendisine üzülür, o geride kalan masum çocuğa hediyeler almak ister. duygusaldır, hassastır...
büyüyüp geçmişi irdelediği zaman cam kenarında ağlayan anne figürünü çözmüştür artık. daha başlarken geride olma hissinin sebeplerini anlar.

en çok da zorlarına giden okulların açılmasının ardından öğretmenin herkese tek tek babasının işini sormasıdır. her seferinde eli ayağına dolaşır, ne diyeceğini bilemez. bildiği bir meslek vardır aslında, ama sonuna geçmiş zaman eki eklemeli mi, eklememeli mi tereddüt eder. sonra ağzından kaçırıverir. elektirikçiydi...

bir de veli toplantıları vardır, herkesin babası gelir...babalar gibi hem de...ama onun annesi gelir. bu annelerin de bazı problemleri vardır aslında. sürekli, her yerde oğlunun babasının olmadığını hatırlar, hatırlatır ve çocuk hakkında geçen her konuşmanın sonunda "babası vefat etti" der. o an çocuk annesine bakar ve "anne ne olur artık bunu söyleme" der içinden. ama nafile.

eve geç gittiği için kızacak bir baba yoktur. babası işten hiç gelmez, babasının cebinden para çalamaz, babasından korkmaz, babası onu okula bırakmaz, okuldan almaz, dayak yediğinde babasını tehdit unsuru olarak kullanmaz...

büyük kardeşleri var ise sürekli onlardan hatıralar dinlemek ister. özellikle de içinde kendinin ve babasının olduğu. sever miydi beni, oynar mıydı benimle der. aynı hikayeleri yeniden anlattırır. anlattırır ama nedense asıl konu hiç anlatılmamıştır o evde. kimse cesaret edemez o günü anlatmaya. olur da çocuk sorarsa millet kaçışıverir etrafa. nasıl oldu bu kaza, sebebi neydi, kimdi, hemen mi oldu, yavaş mı oldu...

babasının olmadığını öğrenenlerin yüzündeki acıma hissi onu kahreder. içinden acınacak birşey yok, aslanlar gibiyim diye haykırır. genelde başarılı da olur. başarılarının hepsinin ardında kimsenin bilmediği bir hüznü de madalyasının yanına asar. övünecek bir babanın olmayışının hüznü...

çok gururludur, çook. kimseciklere söylemez babasının olmadığını. ancak çok sıkışırsa, çok üzerine gelinirse söyler neden hep anne özneli cümleler kurduğunu. kendisi de farkında değildir, herkes babasıyla arasında geçenleri anlatırken o annesini anlatır, gerçekten de farkında değildir. taki kafası çalışan biri sorana kadar...

yaşı belli bir kemale erdi mi artık sanki rahatlamış gibidir. oysa asıl eksikliğini işte o orta yaşlarda hissetmeye başlar. gerçek hayat içine girince, yaşamak ağır gelmeye başlayınca, sorumluluk almak zorunda olunca hep akla gelir. evet iyi bir baba olacağı kesindir, gönlü hep hüzünlü olan bir baba.

o kimdir biliyor musunuz, o yetimdir. babasının öldüğü yaşta bile olsa yetimdir... anlaşılan o ki hep yetim kalacaktır...

babasız büyümek babasız ölmeyi garantilemektir.
18 yaşınıza iki gün kala babanız vefat eder. o güne kadar hayallerini kurduğunuz 18 yaş size kötü bir hatıra bırakacaktır. aradan yıllar geçer, acısı küllense de yokluğunu daha da belirgin hissedersiniz. "baba kelimesini kullanmaktan kaçınır, babalar gününün bir an önce bitmesini beklersiniz. bir kanadınız kırıktır, uçarken zorlanırsınız. babanızın küçük kızı, her ne kadar büyümüş olsa da içindeki o küçük kız babasını çok özler. bugün o gündür, yıllar önce onun hayatınızdan çıktığı, bir daha hiç görmediğiniz, toprağa karıştığı gündür, buruk, hüzünlü , boşluğu daha yoğun hissettiğiniz bir gündür.
Testici dükkânından geçtim, eski zamandı, Ve o toprak ustası becerikli adamdı. Gözü bağlılar görmez, baktım gönül gözümle; Avucunda tuttuğu toprak, gördüm, babamdı!...
Onu kaybetmenin üzerinden uzun yıllar geçtiyse, bazen siması, boyu, görünüşü silikleşir hatırlayamazsınız bazen de ummadığınız bir anda o kadar netleşir ki sanki onu bir kaç dakika evvel görmüş gibi hissedersiniz. Sürekli şöyle düşünürsünüz ''babam sağolsaydı hiç birşey yapmasaydı şu köşede otursaydı, gölgesi bile yeterdi be....''
insanın geçici bi süre hayattan offline olması durumudur. acı kelimesinin hafif geldiği andır.
hayata yeniden başladığınızı hissedersiniz. önce dibe vurduğunuzu anlarsınız sonra onsuz yeniden doğmaya çalışırsınız. yanınızda olmasa bile onun varlığı sizi hayatta tutar. ölümü sizi de öldürür.
küçük yeğenimin henüz 25 "gün"lükken yaşadığı şey.
cenab-ı mevla'nın takdiri, isyan etmek haddimiz değil. yine mevla'nın kalbimize nakşettiği (ve de onun rahmetinin cilvesi olan) merhamet duygusu ile insanın içi acıyor, o ayrı...
dünyanın başına yıkılma sebebidir.
doğa'nın henüz 7 yaşında yaşadığı şey.
canı babası, en iyi arkadaşı, baba gibi değil arkadaş gibi olan (bkz: selfless)'ini 22 mart'ta kaybetti.
henüz bilemiyor. özlüyorum. ne güzel oyun oynuyorduk diyor.
allah babasını kaybeden herkese sabır versin.