bugün

evlenmek.

vazgeçmemek.

kendinden ödün vermek.

hayallerinden vazgeçmek.
Karşı taraftaki apartmanda oturan kızı görmek için sabah akşam pencereden ayrılmamak, penceresine bakarak gitar çalmak, garip bi halde sürekli onu düşünmek sadece benim yaptıklarım.
mhplileri bile sevmek..
(bkz: beşiktaş!a her akla gelince dua etmek)
Aşık olunca yapılan hiçbir şey salaklik değildir, asikken deger dersiniz. Eger Aşkıniz biterse de degmezmis dersiniz yaptiklariniz için ve buraya yazarsiniz. Sadece duygu dusunce değişmesinden dolayi anlamini yitiren eylemlerdir hepsi.
onu sırf bir kerecik görebilmek için bulunduğun yerde turlar atıp, onun bulunduğu yerin kapısından ayrılmamak. artı benim gibilerinin yaptığı onun önüne kalem düşürmek gibi değişik fanteziler.
Inanmaktır. Tekrar tekrar usanmadan, bile bile inanmak.
konuşamamak... evet ne kadar saçma değilmi? çok seversiniz ama anlatacak kelime bulamazsınız, hislerinizi anlatmak istersiniz ama boğazınızda düğümlenir herşey... hiçbir sözcük, hiçbir kelime layık-vakıf değildir onları anlatmaya... yeri gelir kafanıza birşeyler takılır, susarsınız... günlerce gecelerce kurarsınız kafanızda, büyür büyür katlanılmaz olur ama söyleyemezsiniz hiçbirşey... nefesiniz kesilir kelimeler çıkmaz olur dudaklarınızdan... içiniz acır, kanar hatta belki ama söyleyemezsiniz birşey... anlatmaya çalıştığınızda derdinizi gene uzun suskunluklar girer araya, nasıl söylesem, nasıl anlatsam birnbir düşünce kitler hem zihninizi hem dudaklarınızı... iyiyi yada kötüyü konuşamamaktır en büyük salaklık aşık olununca...
sonsuza kadar o kişi seninle olacakmış gibi davranmak.ne yaparsan yap ayrılamayacakmışsınız gibi. böyle bir benimsemeyle bir sürü bok yersiniz ve ayrılırsınız. bu salaklığı yaparsanız sonu hep aynı olur. ayrılık.
Şimdi akla geldikçe utanılan salaklıklardır. 8. sınıfta gizem diye bir kız vardı bizim sınıfta o zamanlar okulun en güzel kızlarındandı. ben buna ; ''gizem elimde bayan parfümü var verebileceğim kimse yok sana vereyim ister misin?'' demiştim o yavşakta tabi bırakır mı? ''tamam'' demiştir hemen. halbuki elde ne parfüm vardı ne başka bir şey. okuldan döndüğümde hemen çarşıya çıkmıştım parfüm almak için. 3 haftada biriktirebildiğim 25 milyonu uyduruktan bir parfüme vermiştim. ertesi gün parfümü bu yavşağa verdiğimde daha 3. derste yarım şişeyi boşaltmıştı üstüne. bununla yetmezmiş gibi diğer kızlara da sıktırıyordu dingil. beleşti tabi di mi? amına koyayım senin gizem! gerçi hala giderin var ama neyse.

yıllar yıllar sonra arada aklıma gelir bu olay ve kendimi aşırı salak hissederim.
tam teslimiyettir.
Kendi tecrübeme göre aşık olununca yapılan en büyük salaklık bunu aşık olduğun kişiye söylememek ya da söyleyememektir.
Ama aşk öylesine bir durumdur ki insan bu konuma gelince asla tek bir salaklık yaparak yetinmez.
Şöyle ki;
Aşık olunan kişiyle aynı ortamdasınızdır. Siz ona o size karşı bir şeyler hissetmektedir ve işin garibi bunu siz de bilirsiniz. Yani onun size karşı bir şeyler hissettiğini bildiğiniz gibi ona karşı hissettiklerinizin de onun tarafından bilindiğini bilirsiniz.
Bu aşamada Ümit Yaşar Oğuzcan'ın şiirleri gibisinizdir. Sevilen sevildiğini bilir, sözlere gerek duymaksızın falan... Kendinize olan güveniniz mi desem medeni cesaretiniz mi desem yoksa kahrolası kader mi desem... Kendine olan güveniniz yerlerde sürünüyordur, çünkü geçmişiniz bir yerlerde sizinle dalga geçiyordur. Bakışlar, temaslar, o ince alaylar, gülümsemeler yetmez artık bulunduğunuz ortamdaki diğer insanlar sizi iteklemeye başlar. "Birbirinize çok yakışıyorsunuz, neden birlikte olmuyorsunuz" diye... Muhtemelen sizden yaşça büyük insanlar ve benim durumunuzda iş arkadaşlarınızdır. Bazen keşke dinleseydim diyorum. Ama dinlemedim, Aşık olunca yapılan ilk salaklık budur. Özgüven eksikliği... Ve şimdi yaşça benden küçük herkese söylediğim gibi: Pişmanlıklarınız yaşadıklarınız üzerine olsun, yaşamadığınız şeyler için yaşadığınız pişmanlıklar çok ağır, sırtınızı acıtıyor ve asla unutmuyorsunuz.

ilk salaklık bir şekilde telafi edilebilir. Ama aşık olunan kişiye başkası da aşıksa işler değişir.Hele ki aşık olunan kişiye aşık olan kişi sizin cankuşunuzsa işler bu sefer daha bir fenadır. Çünkü bu durumda yapılan salaklıklar artar. Artık sadece sizin değil başka birinin yapacağı salaklıkların da sizi etkilemesi olasıdır çünkü. Peki o salaklık yapılır mı? Elbette yapılır! Sizin belki de tüm kaderinizi değiştirecek bir salaklıktır bu... Aptal aşık arkadaş gider sizin aşık olduğunuza salak bir mektup yazar çünkü...Hem de ne mektup... Arabesk filmlerin senaryolarına güleriz değil mi, gülmeyin ona benzer bir şeyler yazar mektupta. işin bu aşamasında salaklıklar karman çorman olmuştur artık ve işin kronolojisi tamamen allak bullak olmuştur.

Toparlamak lazım ama nereden başlasam...
Önce aşık olduğun kişiye başka birinin aşık olmasına izin vermeyeceksin. "Höt" diyeceksin, "O Benim" diyeceksin... incinir diye üzülme, onu kaybederim diye korkma. Zaten hayatının sonuna kadar hiçbir erkek arkadaş yanında durmaz. Bir şekilde hayatının üzerindeki misyonu bitecek. O siktir olup gittiğinde; seni düşündükçe hayatın boyunca kafanı mengenelerin arasında sıkışık gibi hissettirecek bir hisle bırakacak çünkü. Burada yapılan kaç salaklık var bilmiyorum, siz hesaplayın. Çünkü daha bitmedi.

Devam...
Aşık olunan kişiyle aynı iş yerinde çalışmaktasınızdır. Onun da size karşı boş olmadığını bilirsiniz. Ama bir girişimde bulunmaya gururunuz elvermez. Sonra diğer bir iş arkadaşınızın da aynı kişiden etkilendiğini fark edersiniz. Aslında fark etmezsiniz... Bu gerçek birdenbire bir tokat gibi beklenmedik bir yerde çarpar suratınıza. Nasıl mı?

işten çıktınız... Merdivenlerden indiğinizde onu karşınızda gördünüz... Sizi bekliyor gibi... Kimi mi? O gülümsemesine, size laf sokmasına, koyu kahve saçlarına, gülünce küçülen gözlerine, sizinle aşık atmasına aşık olduğunuz dilberi elbette. Yüreğiniz güm güm attı. Tamam, dediniz. Dananız kuyruğu işte bu an, bu akşam kopacak. Ama suratında herzamanki gülümsemenin yerine böyle acaip gergin bir hava var. Gülmüyor; sinirli, kızgın bir hava dolanıyor suratında... Hayırdır diye içinizden geçiriyorsunuz. Bir salaklık yapmayım diye korkuyorsunuz. Ama yapacaksınız. Ne zaman? Onun yapacağı aşağı yukarı aynı boyutta bir salaklıktan sonra. Evet, aşık olunca salaklıklar tek bir cinse özgü değildir. Kızlar da salaklık yapar.

Ona doğru giderken araya bir silüet daha girer. Tesadüfen mi orada yoksa beraber mi bekliyorlar? Hayır, fark ettiniz ki onun yakın arkadaşlarından biri. O da orada. "Hayırdır" demeye devam ediyorsunuz. Aşık olunan dilber sizi yanına çağırıyor. O gerilimi atmak için suratınıza yavşak bir gülümseme ile yaklaşıyorsunuz.
"Seninle konuşmamız lazım" diyor... Konuşalım elbette.
O ve arkadaşı ile birlikte uygun adım kordona doğru gidiyorsunuz. Birazdan çok büyük salaklıklara imza atacağınızı bilmiyorsunuz. ikiniz de bebesiniz henüz. Aşkı oynanacak öyle kolay bir oyun sanıyorsunuz ki... Etrafınızda ağır ağır açan bir kuştu aşk o dönem. Neredeyse sizi rahatsız ettiğini düşündüğünüz. Ellerinizi çırpıp yakaladınız onu... Elinizde çırpındığını hissetseniz bile avucunuzu açtığınızda avucunuzu yalarsınız.
Bir kafeye oturdunuz. içecekler söylendi. içiniz yeni dağılmakta olan bir ilkokul gibi. Kıpır kıpır.Söze nasıl başlayacağınızı kestirmeye çalışıyorsunuz. Adrenalin zirve yapmış durumda. Derken elindeki çantadan bir kağıt çıkarılıp önünüze konur. O beğendiniz, arzuladığınız yüzde gerilim gerilim bulutlar dolanmaktadır. Kağıdı elinize aldınız. Yavaş yavaş açtınız. Ve o anda karşı tarafın ağzından dökülen cümleler ile irkilirsiniz:
"Ali'nin mektubu... Bir okur musun"
Aslında o kağıdı elinize aldığınız anda bir şeylerin boka sarmakta olduğunu anladınız. Bir şeyler olması gerektiği gibi değil. Farkında olmadığınız şey az sonra tüm hayatınızı hatta onu da ele alırsak hayatlarınızı değiştirecek salaklıkları el ele gönül gönüle yapmak üzere olduğunuz.

Arkadaşınız bir aşk mektubu yazmış. O an öğrendiniz. Çünkü o güzelliğin başınızı döndürmesinden dolayı başka şeyleri gözlemleme, analiz etme yetinizi kaybetmiştiniz. "Ağzına sıçayım Ali" diyorsunuz içinizden. Sonra içinizden değil de dışınızdan söylemiş olduğunuzu anladınız.
"Doğru mu yazılanlar" diye sormasından elbette...
işte hayatınızı değiştirecek olan salaklığı yapmak üzeresiniz. Ama hakkını da yemeyelim. Bir erkeğe böyle bir sorulacağı zaman hangi kız bir arkadaşını da yanında getirir. Sanki oluşacak olan rezilliğe biletli seyirci alınmış gibi.
Bundan önce biraz da o lanetli mektuptan bahsetmek gerek elbette. Çünkü hem benim hem o güzelliğin su katılmamış salaklıklarının orjini o mektup. Onu yazan da en az bizim kadar salak çünkü.

Klasik bir itirafla başlamış mektup. Ben sana aşığım falan. Ama sonra şerefsizce araya beni monte etmiş. Aslında ben Rick ile birbirinizi sevdiğinizi biliyorum. Siz mutlu olun, ben size sorun çıkarmam falan. Lütfetmis sanki pezevenk. Hayır, bir mektupta "Arkadaşımın Aşkısın" ı oynayacaksın madem efendi efendi izzet Günay'ı oyna, sonra siktir git. Ne diye Ekrem Bora ile Filiz Akın'ın hayatlarını değiştiriyorsun ki eşşeoğlu eşşek... (Neyse, babası rahmetli oldu, iyi adamdı)

Ah... işte tüm hayatınız boyunca "Keşke" diyeceğim ana geldiniz.
"Doğru yazılanlar ?" sorusundayız.
Arkadaşınızı düşünüyorsunuz.Onun incinen kalbini onarmak sana mı düştü gerizekalı? Asıl seni satan o... Sen onun aşkını anlamamışsın ama o senin aşkını anladığı gibi bir de edebi metine dökmüş şerefsiz. Sen hala "arkadaşım da arkadaşım" derdindesin. Halbuki onun ne mal bir adam olduğunu biliyorsun. Geçen sene de bana takılan kıza aşık olmamış mıydı? Neden hatırlamıyorsun...Aptalsın, salaksız çünkü. Gururun aşkın bir numaralı düşmanı olduğunu bilemiyorsun.

"Hayır" diyorsun... "Yazılanlar doğru değil"
işte o güzelliğin böğrüne bıçağı soktun. Ama senin de suçun yok mu güzellik? Ne diye yanında bu Berna Laçin bozması arkadaşını getirirsin ki? Böylesine özel olabilecek bir anda 3. bir şahsa ne gerek duydun. en az sen de salaksın benim gibi.
Ya da kader de geçsin.

"Emin misin?" diye sorar güzellik.
"Evet" dedim. "Nereden çıkardı bilmiyorum. Her zamanki gerzekliği işte..."
"Neden böyle şeyler yazmış o zaman?"
"Bilmiyorum, ama benim hoşlandığım başka biri var"

işte böğrüne soktuğunuz o bıçağın kabzasından tuttunuz ve çevire çevire tüm içini param parça ettiniz. işin kötüsü biraz da farkındasınız yaptığınız şeyin. Ama güzellik de öyle bir tutum sergiledi ki zaten ayakta duramayan özgüveninizi tamamen piç etti. Hiç bir duygunuzdan emin değilsiniz artık. Ama "Hoşlandığım başka biri var "demek zorunda mıydım?
Yoktu çünkü.. Hala salak gibi arkadaşınızı düşünüyorsunuz. ilk girişimde o bulunduğu için sevdiğinize sahip çıkamıyor ve onun olsun istiyorsunuz. Asıl izzet Günay benim. Asıl Salak benim.

Ertesi gün iş yerinde elbette mektup sahibinin ağzına sıçarak başladı. Sadece kendime ve güzelliği değil onlara da duygularımı belli etmemeye çalışıyor. Güzellik onu sevmediğime ve ona aşık olmadığıma gerçekten inanmalı ama nasıl. Bunun için yapabileceğim en büyük salaklıklardan birini gerçekleştirdim. Benim olmayan sevgilim için bir aday bulmalıydım. Ama bu öyle bir aday olmalıydı ki aslında olmamalıydı da. Bu sahte aday için kendimce harika bir çözüm bulmuştum. Bir gün önce akşam bizimle gelen davetsiz misafir, Berna Laçin bozması.

Güzellikle karşılaştığımda onu iyice inandırmak için özel bir konuda konuşmak istediğimi söyledim. Öyle sadisttim işte, biliyordum benden hoşlanıyordu. Bir şey vardı aramızda işte. Nahit Ulvi Akgün'ün şiirindeki gibiydik. Gülüşerek başlıyorduk söze, ikimizde aynı şeyi düşünüyorduk. Ve onu buldukça kaybediyorduk isteyerek. Yüzüne baka baka, hiç utanmadan akşam bizinmle beraber olan arkadaşından hoşlandığımı... Oysa adını bile zor ezberlemiştim. Suratı bozuldu, "O mu gerçekten" dedi.
"O..." dedim.
"Benim adıma ona sorar mısın" dedim...
"Sorarım tabi" dedi... Hayal kırıklığı suratından belliydi.
"Hadi len oradan, sen bana aşıksın" demesini bekledim. Dese ne de güzel olurdu. Demedi.
Gitti gerçekten benim adıma o kızla konuştu. Ve o kız da benim teklifimi her nasılsa kabul etti.
inanamıyordum. Arkadaşının hoşlandığı herifin yaptığı çıkma teklifini kabul etmişti.
O kadar uyumsuzduk ki. Kötü biri değildi ama zerre kadar aynı frekansta değildik.
Sinemaya gitmekten ne kadar zevk aldığımı bildiği için gidip sinema bileti alıyordu.Görünüşte çok iyiydi tabi ama beni eziyordu bu durum. Kitap okumaktan hoşlandığımı söyleyince ise gitti milli kütüphaneye üye oldu. Benim aşkımla mı yanıyordun mübarek.
Ben ne istediğini bilmeyen, sadist duyguları olan salağın tekiydim. Aşık olduğum kızın gözünün önünde arkadaşıyla çıkıyor, hiç bir şey hissetmesem de elini tutuyordum.

Bu arada bu saçmalık karşılıklı olarak devam etti. Birdenbire güzelliğin de bir sevgilisi çıktı. Yüzünü görmediğimiz, sesini duymadığımız ama sanki hep varmış da benim haberimin olmadığı bir sevgili peydahlanmıştı.Şu anki aklım olsa bu rezil salaklığı bir an önce bitirir ve herkese gerçeği söylemez, haykırırdım adeta. O kadar salaktık ki. Ben sözüm ona çıktığım kızı bineceği otobüs durağına kadar götürüyor, sonra koşa koşa güzelliğin otobüs durağına deli gibi koşuyor, onunla otobüse biniyor, evine kadar gidiyordum. Yoktu böyle bir salaklık.

Ama sonra onun olmadığına inandığım sevgilisine giderek inanmaya başladım. Bir başkasının sevgilisine karşı adice bir şey yapıyormuş gibi hissettim kendimi. Ne kadar idealistmişim. Hem salak hem idealist. Bu arada yanlış giden ve hiç olmaması gereken ilişkimi bitirmeyi kafama koymuştum. Güzellik artık benim değildi ve hiçbir zaman da olmayacaktı. O fırsatı bir şekilde kaçırmıştım. Ya o bar masasında, ya o aptal mektubu elime aldığım anda ya da o teklifi onun iletmesini istediğim anda. Yaptığım salaklık kaderimi de belirlemişti. Başka bir kızdan hoşlanmaya başlamıştım. Beni tedavi edecek, onaracak birine ihtiyacım vardı. Ve o da sanki bunun sinyallerini veriyordu. Ama final kötü oldu.

Berna Laçin çakmasından ayrıldım. Gerçekten de hiç kırılası bir kız olmadığı halde onu da kırdım istemeyerek. Tek derdi beni mutlu etmeye çalışmaktı. Umarım mutlu olmuştur. Ve sonra hoşlandığım o yeni kızla çıkmaya başladım. Güzellik zaten stajyerdi ve stajı bittiği ya da bitmek üzere olduğu için eskisi kadar göremiyordum. Birbirimize olan karşılıklı işkencemiz bir şekilde seyreldi.

Yeni kızla çıkmaya başlayalı 3-4 gün kadar olmuştu. Bir cumartesi günü işyerimdeydim. iş çıkışı giderken birden güzellik karşımda belirdi. içim şimdi bile pır pır etti. Birbirimize karşı yumuşamıştık. Klasik bir hal hatır sormadan sonra arkadaşıyla olan ilişkimin bittiğini öğrendiğini söyledi. Öyle sevimli sevimli yüzüme bakıyordu. Bense artık arkadaşı ile olmasam da başka biriyle çıkıyordum. Söylerken gerçekten zorlandım. Ama söyledim...

"ben artık Hale ile çıkıyorum" dedim. Sanırım sırıtıyordum ama içim gerçekten acıyordu.
Yüzü yeniden bozuldu. Gözleri bir gölledi ki... Başını önüne eğdi ve içime hançer desem az gelir ama o zıpkını sokacak sözü söyledi:

"Sanırım ağlayacağım"

O kadar çok o kadar çok sarılmak istedim ki o an ona. Ama sarılmadım, sarılamadım. Daha büyük bir adilik olacaktı. Yani ben de birşeyler hissetmemiş olsam çok kolay olurdu. Ama o kadar değerliydi ki benim için. Daha çok canını acıtmak istemedim bir de sarılarak. Ama o gün boğazıma yapışan yumru öyle bir sevdi ki çöktüğü yeri bugün itibarıyla neredeyse 20 yıl olmasına rağmen hala çıkmadı oradan. Ve bu satırları yazdığım şu an bile o anı hatırlamak adeta yeniden yaşamama neden olduğu için yeniden hatırlattı bulunduğu yeri. Su içerken bile canım acır yutkunurken...

Bir aşkın taşıyabileceğinin çok üstünde salaklık yapmıştık. Daha çok ben ama o da içindeydi işin. Suçun, salaklığın çoğu benimdi ama onun da çorbada tuzu baharatı vardı. Elbirliği yapıp kendi aşkımızın içine etmiş ve ikimizi de başka hayatların ya da başka kaderlerin yolcusu yapmıştık.

O sonradan çıkmaya başladığım kız var ya... işte o şimdi benim 16 yıllık eşim ve iki çocuğumun annesi. işin bir güzel tarafı budur. Ama içimde güzelliğin bıraktığı bir yarada vardır.

Yıllarca bu salaklığımı beni az çok tanıyan herkese anlattım ki aynı salaklıkları onlarda yapmasınlar. Bir şeyi yaşayacaklarsa sonuna kadar yaşasınlar ve sonu kötü olarak bitse bile yaşamamaktan daha iyi olacağını anlasınlar diye...

Bir de...

Yıllarca birkez olsun karşıma çıkmasını bekledim.O an hissettiklerimi bilsin istedim, kendine karşı haksızlık yapmışsa bunu en azından o saatten sonra yapmasın, gerekirse bana beddua etsin istedim. Bu olaylardan 13 yıl sonra, yani yaklaşık 7 yıl önce karşıma çıktı hazreti facebook sayesinde... Bana ilk sorduğu soru ise "Beni hatırladın mı" oldu...

Bu sefer hiç korkmadan, hiç çekinmeden söyledim ona o zaman yaptığım salaklığı. Neden o akşam o mektubun hesabını bana sormak için aşağıda beklediğinde yanına arkadaşını aldığını sordum. Spontone gelişmiş biraz. Neden çıkma teklifimi ona söylediğini, onun neden kabul ettiğini sordum sonra... O da benim gibiymiş meğerse. Kimseye söylememiş. O kızcağız da bilmiyormuş benden hoşlandığınız. Hatta birkaç kez gördüm bile yeniden. Yine güzeldi. Ayrıntıların başlıkla alakası olmayacağı için yazmak anlamsız. ikimize kalsın. Çünkü biliyorum ki bir şekilde bu yazılanları o da okuyacak...

Sonra ne oldu... Hiçbir şey olmadı tabi. Hayatıma 13 yıl sonra nasıl birdenbire ve hiç beklenmedik bir anda girdiği gibi yine hiç beklenmedik bir anda çıktı gitti. O da evlendi ve şimdi bir sahil kasabasında mutlu mesut yaşıyor umarım.

Ara ara hatırlar ben de kalan bir kaç resmine bakarım. Bir şarkı çalar ve salaklıkların insanın hayatını nasıl değiştirdiğini ve nasıl bambaşka bir yörüngeye oturtabileceği üzerine kafa yorarım. işte bence aşık olunca yapılan salaklıklar söz konusuysa esas olan ben bu konuda zirve yapmışım demektir. Öyle sevimli sevimli gülünce keh keh gülünecek salaklıklar değil çünkü yapılanlar. Televizyon ekranlarında seyrettiğimiz dizilere şapka çıkartacak denli seyir değiştiren, kader diyerek üstüne örtebileceğimize inandıklarımızdan...

Son olarak söylemek istediğimse kendisine ne kadar minnettar olduğum. Tüm hayatım boyunca en çok onun yanında kendim oldum. Kendim gibi olduğum için tüm beklentilerden uzak beni en çok o sevdi. Ruh ikizimdi, bilemedim, anlayamadım, cahildim, kördüm. Şırıl şırıl akan su misali sesinden kulaklarım hiç bir kötü söz duymadı. Kızışında bile bir şevkat vardı. Kendini bana böyle sevdirdiği için de minnattarım. Pişmanlıklarım var ama bunların hiçbirisi "Keşke hiç olmasaydı" dediğim şeyler değil. iyi ki olmuş ve iyi ki de o da beni buna yakın duygularla sevmiş. Yanında olduğum ve beni olduğumdan daha iyi gösteren her sözüne, yücelten ve kıçımı kaldıran her tavrı için de minnattarım. O geç kalmış ergenliğimin neden olduğu ukalalık ile yaptığım zulmü, onun o sevecen tavırları, kocaman gülen ağzı, minik diz kapakları, koyu saçları, zayıf parmakları, gözyaşını saklayan gözleri, şırıl şırıl sesi, kavrayamadığım beli, doyasıya öpemediğim dudakları, ne kadar sevdiğimi fısıldayamadığım kulakları, başımı dayayamadığım bacakları, avuçlarımın içine alamadığım yanakları hiç ama hiç haketmiyordu. Bunun için de beni bir kez daha affeder mi acaba?
Çok güzel olabilirdi, çok güzel olabilirdik, çok güçlü, çok birbirini tamamlayan... Burnumun direğini sızlatan salaklıklar olmasaydu eğer.
onunla konuşmak için saçma sapan konular bulup onu daraltmak. işin bokunu çıkartmak.
Elde olmadan sürekli gülümsemek, hatta kötü espirilerine bile gereğinden fazla kahkaha atmak! belli etmemek için ölümüne ilgilenmiyormuş gibi davranmaya calışırken eline yüzüne bulaştırmak, aptallaşıp saçmalamak. güzel şeylerdir bunlar lakin sonra kolayca uçup gider.
4 gün boyunca boş zamanlarda sevilen kişinin resmini çizip en sonunda, bu resim olmamış diyerek çizimi yırtıp çöpe atmak.
kişiyi görünce son sürrat tersi yönüne kacmaktır.
keninden taviz verenler görüyorum. Taviz vermeyin.
karsidaki insan hep hayatinda olacakmis gibi hayaller kurup sonra o hayaller yikildiginda altında kalmak.
Görür görmez kafayı çevirmek.
Sürekli, her yerde ,her an da gülümsemek.
whatsappa her fırsatta girip son görülmesine bakmak.
Sırf o istiyor diye arkadaş çevrenden uzaklaşmak.
O kıskanır diye kıyafet düzenini değiştirmek.
Sadece ona vakit ayırmak.
Aileyi karşına almak.
Dünyayı onun etrafında döndürmek.
Evet, ben bir maldım.
sana yaptığı ve yapmakta olduğu yanlışları bilmene ve görmene rağmen tahammül etmek.

bu konuda en büyük toleransı gösterenlerden biriydim.
Onu görünce yüzünde oluşan anlamsız ve şapsal sırıtma.