bugün

kalp çarpıntısı, avuç içi terlemesi, boğaz kuruluğu ile başlayan "o da beni sevsin" ile devam eden, insana "ben bunu hayatta yapmam" dediklerini yaptırandır.
aşk, gerçek değildir; engellere takılıp düşebiliyorsa ya da biri çekip gidebiliyorsa.
buyuk bir paradoks . ulasilmasi imkansiz olan bir seye sahip olmayi istemek. ulasilabilir oldugunda aslinda ask bitmistir yerini sevgiye birakir. o zaman en buyuk ask da allah askidir en ulasilmazdir . ask acidir, insanin kendini asma istegidir.bence guzel olan sevgi dir, tutku dur.
Abdal Musa ve dervişler bir suyun kenarında oturup sohbet ederler. içlerinden biri Abdal Musa''ya sormuş :
_Aşk nedir sultanım? diye sorar. Şeyhin cevabı kısa ve özdür:
-Bugün, yarın, öbür gün...
_Aşıklık gence , ihtiyara bakmaz ki !aşk hangi gönüle girerse o gönülü paralar! *
hissettiğin bir şey değil, yaptığın bir şey.
''aşk gözlerin kapalı stage dive yapmaktır.'' *
acı çekmenin en zevkli yoludur.
en beğendiğim tanımlarından birini şeytanın avukatı filminde al pacino, yani şeytan yapmıştır:

yağ yime, yoğurt yime, ne yiyeceez? öleceez?
(bkz: sevgi seni çok seviyorum)
aşk kavuşamamaktır.
aşk, dem vurmaktır... Ondan, bundan, şundan...
tasavvuftaki tanımı ile ' yaratan'ı başka bir bedende arama gafleti '.
hakkında neden bu kadar tanımlama yapıldığına bi anlam veremediğim, basitçe belirli birisinin yanında kendini bi garip hissetme durumu.
acı çekerken bile vazgeçememe duygusu ,ağlarken salya sümük bi onun ismini duyduğun anda çocuklar gibi sevinebilmektir belkide, en ufak bir mutlu an için tüm değer yargılarından vazgeçebilmek sonunda da pişman olmaktır aşk , acı çekmektir ama yine de koşarak peşine takıldığımızdır ölürcesine.
aşk hesaplanamaz sanırdım çocukken, gerekliliklere yenilmez ve tarif edilmez..arasıra özleniyor ve arzulanıyor olması ümit versede, artık ben de eminim yaşadıklarımın toplamından.aşk hep o sandığımızdır. oysa o başlatmak istediğimiz yerden bitirmek istediğimiz yere kadarmış. var olmasını ümit ettiğimizdir hayatın saçmalığına karşı. deliliğin özlenmişliğidir aşk. aşkın tarifi başkadır işin sonunda, çelişkiler yaratır.
insanLarın kendiLerini kandırmasıdır.. vücutta oLuşan kimyasaL bir reaksiyonLa yaptığımız saçmaLıkLar siLsiLesidir aşk.. sarhoşLuk gibi bir şey.. "sarhoştum hatırLamıyorum" yani..

acıya bağımLıyız asLında biz.. insanLara bağımLı değiLiz hiçbir şekiLde.. o yüzden vücutta oLuşan kimyasaL reaksiyon'a hemen boyun eğiyoruz.. neden?.. çünkü geçerLi bir nedenimiz var.. "acı çekeceğiz"..
tek düzen giden beynin yogun bir ilgi, sevgi fekadarlık gösteren başka bir kalp ile tanıştığında yada böyle bir kalbi hissettiğinde iflas etme durumudur. hiçbir normal faliyeti sağlayamamakta, ne zaman yemek yemeniz gerektiğini unutturmakta, dikkatinizi dağıtmakta, sürekli aynı şeyi (aynı kişiyi) düşündürerek bu garip dünyadan sizi soyutlamakta olma işlemidir.
ask adına binlerce tanım yapılabilicek bir kavramdır her birey farklı donemlerde ruh haline gore ona tanımlar yapar, takılar takar. son zamanlarda da ask denilince bende su cagrısımları yapıyor; bir colde yalnız kalmak gıbı ama korkunc olan susuzluktan olmek degılde yonunu bulamamak, istediginin yanına gidememek gibi ve bir de derlerdi ya zaman unutturur, yarayı kapatır. yalan geliyor artık 6 yıl gecer ama o yara nedense kapanmaz zaman kalbın tozlarını supurur ama kalbimizde ki kiri bir turlu cıkartamaz. * *
üzrenie ne kadar şey yazılırsa yazılsın büyük bir soru işareti olan bir terim..
sebebini bilmediğim kırık dökük zamanlarım var.Sevmenin tadına varamadığım zamanlar.Ayak sesleri var kulağımda.Ayırt ettiğim ,beklediğim bir tek SENiNKi...
aşk, duyguların yüksek şekilde yoğunlaşmasıdır. peki nasıl duyguların? bu duygular iyilikle mi adlandırılır, ötelilikle mi. . ?
insanın ruhunu sokrates gibi iyi görmek şeklinde açıklanabilir kesinlikle. bu basit, paketlenmiş bir iyilik değildir ama. peşinde çelişkileri de getirir pek ala.
w. sheakspeare ın, hamlet oyununda karakterin ağzından dökülen şu söz çelişkiyi nasıl da güzel anlatıyor,
- seni sevdiğim kadar senden nefret de ediyorum .
burada, zıtlıkların aşkta ortadan kalktığı ve zıt duyguların birbirini nasıl güçlendirdiği görülebilir. ama bunu bir devinim olarak nitelemek pek doğru olmaz kanımca. yani bir tez- antitez- sentez olayı değildir. çünkü, gelişim göstermez daha doğrusu yeni tez ve antitezlerle bir sentez yaratarak gelişmez. kısa zamanın büyük olaylardan ve birikimlerden yararlanarak
yorumlanmasıyla anlam kazanır. ya da büyük bir atılış yaparak, hiç kimsenin daha önce yaşamadığı duygular yaşanır ve hayata aşk geçirilir.
insan hayatının kısalığına bağlanarak açıklanmasa bile, bir tez olarak aşkı devinimde değerlendirmek, bireyin iç dünaysında olur ve ona göre içselleşir. çok genel olarak örnekleyeyim;
- siz zamanında aşk acısı çekmişsiniz ve çocuğunuza ' bak oğlum bunu bunu yapma, şuna şuna aşık olma' diyorsunuz . efendim o çocuk aşık olmuşsa sizi dinlemez. ona antitez sunamazsınız. o da kendi yaşar aşkı ve içselleştirir.
dünya, tanrı, insan, sevgili, doğa.. için duyulan aşk söz konusu olabilir.
tanrıya duyulan aşk, bence kilit noktalarından biridir aşkın. yaratıcı olan tanrıya duyulan aşk, aslında yaşamın kendisine duyulan aşkla ortak noktalar içermelidir. ( dinde intiharın yasak olması vs) bu, yaratılmışa da duyulan sevgiyi şöyle ifade etmiş , yunus:
yaradılanı sev,yaradandan ötürü -
yaşamda birbirimizi bağlayan pek çok nitelik, benzeşim vardır. ama pek az şey birbirimizi sevgi kadar birbirine bağlayabilir. kainatın en uzak noktasına duyulacak sevgi belki anlamsız gelebilir bize ama bu, sevginin öteliliğini gösterir bir anlamda.
toparlarsak; insana duyulan sevgi, tanrıya duyulan sevgidir diyebiliriz. insanı sevip, tanrıyı sevmeyenler olabilir. ama tanrı, sevgiyi hakim kılmışsa eğer dünyaya- ki bence öyle- ateistler de bu sevgiyi, aslında tanrıyı severek insanı sevdiklerini bilmeden yapıyor olabilir demektir.
bir de, insanı tanrı için sevmenin eleştirilebilirliğini ifade etmeye çalışayım:
insan, sahip olduğu güzel niteliklerden, ya da yaratılıştan ( ne demekte özgürsünüz) ötürü sevilmesi gereken, canlılar içinde en üst bir yere sahiptir. aklı ve duygularıyla bir bütün olan insan, sırf bu iki niteliği ve seçme özgürlüğünden dolayı saygı ve ondan daha önemli bir bağlayıcı, bütünleştirici unsur olan sevgiyi hak eder. yani,insanı sevmeye çalışırken; sırf tanrı yarattı diye seviyoruz gibi bir düşünce aklımıza getirirsek yanılabiliriz. ve bu insan sevgisini sadece tanrıyla odaklamak olur, eksik kalır kanımca.
biyolojik yaratıklar olduğumuz için,aşkın sadece bir hormon- tepki mekanizması olduğunu düşünmek bence hatalıdır. bilim insanları aşkın belli bir süresinin olduğunu hormon mekanizmalarını inceleyerek görmüşlerdir. fakat solunumda dahi hormon faaliyetleri olduğuna göre, canlılığın sürdürülmesi amacından çıkıp, aşkı- salt hormonal düşünmek eksiktir.
biraz daha tepeden bakarsak:
neslin devamı için üreme şarttır. ( insan neslinde de durum farksızdır) bu üreme; aşk ile, süslenmiş püslenmiştir diyebiliriz. (bkz: aşkın metafiziği)
* içimden geleni söylüyorum,
bayanlar da erkekler de hoşlandıkları erkekle sevişmek isterler. samimiyim,doğaldır da bu. şartlar olgunlaşır falan, bir de toplumun değerlerine göre gelişir ilişkiler. bundan kopmak imkansıza yakındır. muhafazakar toplumlarda örneğin türkiye' de evlilik bir müessesedir, ayrıca kutsal bir müessesedir elbette. kimi toplumlarda parkta bahçede yersiniz birbirinizi..
hayvanlarda ve bitkilerde, üremenin bir aşkla yapılmadığı kanaatindeyim, hormonal durumlar geçerlidir ama belli bir seçim ve karşı cinse farklı noktalardan odaklanma, insanda olduğu gibi değildir.
uzun zaman önce yararlandığım bir kanaat:
insanda aşk, aslında olmayan şeylere bizim yüklediğimiz anlamlar neticesinde saygınlık ve sevginlik kazandırmaktır. bundan yararlandığım kanaatler;
birisi, hayatında bir kez gördüğü birine aşık olur. bunu nedeni, yüklemek istediği kavramları taşıdığına kanaat getireceğine inandığı birini yakalayamamak ve gördüğü o tek kişinin, aslında ihtiyacı olduğu ( yaşaması gerektiği ve bu şekilde vücut bulmasını istediği)şeyleri ortak paydada taşıdığına duyulan inanç, gözü körlüktür.açayım:
biri ilk kez gördüğü birine aşık oluyor. eve gittiğinde düşler kuruyor, mutluluklar hayal ediyor, belki işi abartıp evlilik hayalleri bile kuruyor... ve tanışmak için yanına gittiğinde: ne gerek var diye yanıt alıyor. arthur schopenhauer ın, ruhun istediği gerçektir düşüncesi de yıkılmış oluyor haliyle.
benim 10 cümlede söyleyemediğimi üstad aşık veysel şöyle söylüyor;
oğlan kızı sever kavuşamaz aşk olur .
yukarıdaki durum ve benzerlerini analiz edip, kafasında tartarak aşktan tiksinmiş ve\ veya anti- sevgili düşünceler içerdiğini söyleyebileceğim bir arkadaş tayfam vardı ve var. daha doğrusu tartarak değil de bir kendinden bilgi şeklinde yorumlamışlar hayat içinde bunu. durumdan paralel geliştirilebilinecek savunma ve karşı durum hissiyatı ile yapılabilinecek çıkarımları farklı bir yerde analiz edebilirim. şimdi biraz daha farklı bir yöne değineyim:
karakteristik özellikleri tamamlama veya ortak paydada buluşma yönünde . bir kızı ele alayım:
karşısındaki erkekte babasında olan özellikleri görmek isteyebileceği gibi, aile durumları farklılığına göre babasına zıt, özgür bir kişiyi de görmek isteyebilir. kişinin ailesel durumuna ve kafa yapısına göre değişir. sahiplenme duygusu, kıskançlık durumu, koruma ve gözetme olguları bu çerçevede değerlendirilebilinir.
sahiplenme duygusu, peşinde sahip olmayı da getirir. bu, aşkın yönetme yani güç ile alakasıdır. yerinde olduğunda memnuniyet, yersiz olduğunda ayrılık getirir. iki cins de birbirini yönetmek ister. yönetmede kendini belli eden güç istemi arzulamadan bağımsız olarak kişisel duygularını tatmin etme yönündedir. buradan da anlıyoruz ki;
aşk, karşılıksız yani beklentisiz duyulan bir şey değildir . sağlam islam düşünürleri nin bu konuda pratik us larını yani duygularını bilemeyeceğim ama bir aşmışlık belirtisi olarak salt us a yani hayatın gerçekliğine daha yakın gibiler. üstelik duygudan yönelip akla varmak gerçekten eşsiz birşey olsa gerek..
farklı bir bakış açısı daha getireyim:
ilk görüşte aşık olduğuna inanan kişiler-genellemeler her zaman geçerli değil- zayıf insandırlar diyebiliriz. bu zayıflık başka çoğu konuda da olduğu gibi bireye mahsustur ve yadırganamaz. çünkü, aşkta gurur da yoktur bir anlamda.
aşk, uğruna romanlar yazılmış, şiirler yazılmış.. insanı duygu karışıklığına sokan bir şeydir. aşk, erkeği kadınsılaştırır bir anlamda. onu yumuşatır, aklını karıştırır. sersemleştirir.
ayrıca hep felsefe iyi olmaz;
aşk insanın kendine yakışanı giymesidir.
aşk bir sudur, iç iç kudur.
aşk, biyokimyasal olarak aşırı çikolata yemekten farksızdır. beyin aynı şeyleri salgılayarak aynı hisleri hissetmemizi sağlar ama aşırı çikolatada karaciğeri iflas ettirir o ayrı.

(bkz: bu aşk için ölmeli aşk o zaman aşk)
insan oğlunun kavuşamadıklarına verdiği janjanlı bir isim.
acı çekmek aynı zamanda mutlu olmakk ama her aşkın sonunda acı çekiyurz maalesef.
Aşktan korkmak, yaşamdan korkmak demektir ve yaşamdan korkanlar şimdiden üç kez ölmüşlerdir.

Bertnard Russel
güncel Önemli Başlıklar