bugün

tabii siz anneleri tarafından size emanet edilen çocuklara her bakımdan yetersiz gördüğünüz bir kadının annelik etmesine şiddetle karşısınız ama...

türk dizi tarihinde duyduğum en saçma ve en devrik repliklerden biri de buna ait.
ensest içerikli bir yapım.
Her zaman sıkılmadan usanmadan tekrar tekrar izlenebilecek bir dizi ve artık destan oldu zaten.
En iyi türk dizilerinden birisi, belki de en iyisi. Soundtrack olarak uzak ara en iyisi. Her şarkı vermek istediği duyguyu dibine kadar veriyor, her şarkı yazıldığı karaktere uyuyor, her şarkı çaldığı yerde o anı destekliyor ve 1 tane bile vasat şarkı yok hepsi muhteşem. Toygar Işıklı insan değil ya.
görsel

Swh.
Mükemmel bir dizi. Türk dizi tarihinde “kaliteli yapım” olgusunun öncüsüdür diyebilirim. Aynı heyecanla sürükleyebiliyor yıllar sonra bile. Güncelliğinden hiçbir şey kaybetmiyor. Çünkü karakterler çok gerçek, kurgu çok başarılı. Bir kitap uyarlaması olmasına rağmen senaryo gayet özgün. Tekrar izlediğim seferlerde olay örgüsü daha da bir oturuyor kafamda. Hangi karakter neyi ne motivasyonla yapmış gibi detaylar net anlaşılıyor, inci gibi işlenmiş, sırıtmıyor. Ve her izlediğimde düşündüğüm bir şey daha var; bu dizide asıl suçlu kim?

Evet, Bihter aldatan kadın olarak şimşekleri yeterince üzerine çekti. Sonlara doğru iyice agresifleşti, çok git geller yaşadı, bi yandan Behlül’ü istedi bi yandan evliliği yıkılmasın, yalanı ortaya çıkmasın diye hiç düşünmeden bencilce harcadığı kişiler oldu.

Behlül’ün kabahati zaten belli. Amcasının güvenini sonuna kadar suistimal etti. Yasak ve ulaşılmaz olduğu için Bihter’i arzuladı. Ne zaman ki Bihter gardını düşürdü, Behlül’e aşık oldu, kendini açtı, içindeki yaralı kız çocuğunu gösterdi işte o zaman Behlül ona da diğer kadınlara davrandığı gibi davranmaya başladı. Sonra da masumiyetine aşığım bahanesiyle Nihal’le evlenmeye kalktı. Ve ciddi ciddi Nihal’le evlenirim mevzu da burda biter diye de düşündü yani… Bihter intihar etmese utanmadan Adnan Bey’in yalısında oturup Amerikalarda, Parislerde gezecek, gram gelecek kaygısı gütmeden yatlarla arabalarla sefa sürecekti.

Nihal’e gelince, gerçekten bir anda ne oldum delisi oldu. Bir aksilik olacak da Behlül’le evlenemeyecek diye aklı çıktı. Hedefe kitlendi, gözünü kör etti ve hiç düşünmeden ona değer veren, emek veren herkesi nankörce harcadı.

Ama hikayede kabahatin en büyüğü bence Firdevs hanımdaydı. Çünkü ilk bölümden beri girdiği her ortamda, olduğu her yerde herkesi huzursuz etti. Dizideki tüm kırılma noktalarında parmağı var. Ana gerilim unsuru oydu. Herkesi herkese karşı kışkırttı, sürekli fitne soktu. Sırf kendi rahatı kaçmasın diye herkesi parmağında mıngır mıngır oynattı.
Bihter’in evliliğinin ilk zamanlarında kızı sürekli dolduruşa getirip uzaktan zevkle seyretti kıvranmasını. Para düşkünlüğü yüzünden, kumar sevdası yüzünden, kişisel hırsları yüzünden kızlarını küçük düşürdü utandırdı. Ama asla da bu yüzden mahcup olmadı, yalandan bile olsa özür dahi dilemedi.
Bihter’e sürekli Behlül’le ilgili imalarda bulundu, sürekli sen Adnan’la mutsuzsun fikrini empoze etti. Gerilimi tırmandırdıkça tırmandırdı. En son Nihal ile Behlül’ün arasını yapması işi iyice katmerledi. Çünkü Bihter de Behlül de zaten bir kere gözünü karartmış, Tüm vicdanlarını bir kenara bırakıp tutkulu bir yasak ilişki yaşayamaya cesaret etmişler. Nihal’le evlenmesi bence yasak ilişkilerine devam etmeye yine engel olmazdı. Bu sadece işleri daha karışık hale getirdi. Sonra Bihter yardım isteyince Firdevs yine kendi aklınca ayırmaya çalıştı. Ama daha beter evdeki huzuru bozdu, hizmetçisinden arkadaşına kardeşine kadar herkesi evden uzaklaştırdı. En Sonunda cezanın büyüğünü de yine kendisi çekti. Hep korktuğu gibi ölmedi, ama süründü. Bence bunu gerçekten haketti. Çok ah aldı ve onlar da aheste aheste çıktı….
Şimdi Firdevs hanımın tüm bu özelliklerini ve yaşattıklarını düşününce Bihter’e hak veriyorum diyemiyorum ama kızamıyorum da… Çünkü Bihter sanılanın aksine, aslında çok zayıf bir karakter. O güçlü görüntüsünün arka planında çok şeyle uğraşıyor. Kendi içinde sürekli savaş veriyor. Çok yalnız. Neredeyse Peyker’den başka arkadaşı yok. Annesinden hiç sevgi görmemiş, ağır bir duygusal yoksunluk çekiyor. Üzerine ek olarak onu belki de gerçekten seven tek insan olan babasını da annesi yüzünden kaybetmiş. Annesini sevmemesi, ondan sevgi görmemesi şöyle dursun, annesinden nefret ediyor. Bu duygunun ağırlığı ile baş etmeye çalışıyor. Bazen acıyor ona, ama ne zaman annesine bir iyilik yapsa annesi yine bir şekilde ortalığı karıştırmayı huzur kaçırmayı başarıyor. Zaten annesinden kaçmak için evlendi bir nevi, ama kaderi yine annesiyle burun buruna hem de bu kez entrikanın göbeğinde yaşamak oldu. Tüm bunların üzerine yasak aşk, ihanet, terkedilme, hırs, kıskançlık ve aşk acısı eklenince zaten intihar çok da süpriz bir son değildi bence… Çünkü yaşasaydı Behlül’e söylediği gibi “tüm yükün altında tek başına ezilecekti.” Herkes mutlu iken acı çekecekti ve yalnız kalacaktı çünkü Adnan’da artık ondan vazgeçmişti…
ap.

dus alip birkac duble votka devirdikten sonra sizi eglendirecegim.

zira aklim basimdayken mumkun olmuyor. zaten kendisi basimda durmaktan hic memnun degil.

ed: o basligi sevmedim.
Gelecek yaz kanal d de yine reyting rekorları kıracak.
halit ziya uşaklıgil'in , toplumun kılcal damarlarından iyi sızdığını gösteren eserlerinden birisidir.
halit ziya uşaklıgil'in , toplumun kılcal damarlarından iyi sızdığını gösteren eserlerinden birisidir.
Her gün izliyorum.
Servet-i Fünun edebiyatının en önemli yazarlarından Halid Ziya Uşaklıgil’in eseri kuşkusuz edebiyatımızın en çok bilinen ve unutulmaz eserlerinden biri. Ağır bir dil ve üslupla yazılmış, Türk klasikleri arasında yerini alan eser ilk batılı roman örneği olarak kabul edilir ve Halid Ziya Uşaklıgil’in en çok bilinen romanı olmuştur. Şu ana kadar iki defa televizyon dizisine uyarlanan eser yirminci yüzyılın başlarında batılı bir yaşam biçimini benimsemiş insanların arasındaki yasak bir aşkı konu etmektedir.