bugün

yaramaz çocuklar gibisiniz. aşkı bir oyun, sevgiliyi de bir oyuncak gibi görüyorsunuz. önce her çocuk gibi o oyuncağa sahip olmak için herşeyi yapıyorsunuz. hatta yalanlar söylüyorsunuz. kendinizi değiştirip olmadığınız gibi görünüyor, oyuncağı elde etmek için her yolu mübah sayıyorsunuz.

oyuncak sizin olduğu anda oyunda başlıyor. elde etmek için söylediğiniz yalanları, değiştirdiğiniz kişiliğinizi en azından bir süre için devam ettirmek zorundasınız.

ama bir süre sonra bu oyunun böyle devam etmeyeceğini anlıyorsunuz çünkü sıkılıyorsunuz, yalan söylemek başka biri olmak kolay değil elbette. başta elinizden hiç bırakmadığınız o oyuncağa ayırdığınız zaman giderek azalıyor. birşey olmasın diye hep baş köşeye koyduğunuz, koruduğunuz oyuncağınızı hor kullanmaya, kötü davranmaya başlıyorsunuz.

daha da ileri gidip bir süre sonra görmeye tahammül edemez hale geliyorsunuz. orada bir köşede sessizce durması bile rahatsız ediyor sizi. sonunda 'en iyisi kaldırmak' deyip , kırıyor ve atıyorsunuz oyuncağınızı.

sonra yeni bir oyuncak bulmak için yeniden aynı şeyleri yapmaya başlıyorsunuz.
sonucunun yine aynı olacağını bilmenize rağmen aynı sıkıcı oyunu tekrarlamaktan hiç vazgeçmiyorsunuz. hayatınızı oyunlarla süslerken kendinizi korkunç bir yalnızlığa mahkum ettiğinizi farkına bile varamıyorsunuz.. kıran döken siz olduğunuz için kimsenin sizi kırmayacağını düşünüyorsunuz; amayanılıyorsunuz. kullandığınız silah mutlaka bir gün geri tepecektir. ve siz, asla yerinde olmak istemediğiniz o oyuncağa döneceksiniz. birileri de sizinle oynayacak, sıkılacak, kıracak ve bir kenara atacak. o zman hayıflanmak için ne yazık ki çok geç olacak.

aşk sizin yaşam kaynağınız olmalı, ciddiye almalısınız. önemli olan elinizdekinin kıymetini elinizdem gitmeden bilmektir. bunu başarabiliyorsanız, mutluluğun formülünü de bulmuşsunuz dmektir. Başaramıyorsanız, sizin için üzgünüm..

uzun yazı okumayı sevmeyenlerin ilgilenmemesi önemle rica olunur.