bugün

önceleri taklit ve özenti gibi başlasa da zamanla bünyesinde dekorasyon hücreleri geliştiren bireyin feryadı.
bu arada, elbet atlayacaklardır ama ben yine de söyleyeyim, bu elemanı hayal ederken bir an için çevresinde "o ağaç cehennemde götüne girecek" diyen uyuz, aşağılık, kıskanç ve işgüzar bok böceklerini yok farzedin (bokları ve böcekleri tenzih ederim). hayvan boğazlamayı bayram diye kutlayan ama kendilerinden başka tüm aleme atar yapabilen dengesiz ilkellerden bahsediyorum, biliyor onlar kendilerini. "bunlaaaaar"ı boş vererek konuya odaklanın bir zahmet.

arkadaş bir sebepten vaktin birinde, ama çocuklar istedi diye, ama televizyonda gördü diye, ama ağaç satan bir ahbaba kıyak olsun diye, yani bir sebepten ilk kez ağaç süslemiş ve yeni yıla girmiş. ilk açılış mesele değil, bir kereden birşey olmaz; gelgelelim iki ve üçe gittin miydi al sana alışkanlık; hele yılbaşından bir ay önce ağaç telaşına düştüysen kurtuluşun yok demektir.

"bu kapitalizmin bir oyunu"... evet ama oyunu yememek ya da yemek de senin işin. insanların milyon çeşit aktivitesi ve ritüeli var, senin işin seçici olmak. bir kere aklını başını yeni bir yıla girmenin önemine göre programlamışsın, takvimle birlikte kendini de yenileme ihtiyacı geliştirmişsin, anlaşıldı. bunu bir de süsleyip yeşillendirirsen bunda ne var yani, değil mi? iyi de, yeşillendiremediğin zaman o senenin berbat geçeceğine neden hükmediyorsun? özetle, temelde insanı yenilemeye, neşe vermeye yönelik bir aktivite ve eşantiyonları birden bir buhrana dönüşüveriyorsa ne anladın sen bu işten. bir ağacın dalını al, üstüne birkaç pamuk kuruyemiş koy, altına "2000 bilmemne kutlu olsun" diye yaz ve fotoğrafını çek, hepsi beş dakikalık iş: ama "işte benim yeni yıl ağacım" diye saatlerce ve günlerce ekmeğini yersin. herşey senin kafanda, iki metrelik ağaç dikip trafo döşesen sonuç yine aynı fotoğraf.

bu arada "puta tapıyorlaaar" diye böğüren ahlaksız ve terbiyesiz itlere sövmüştük, değil mi?