bugün

bence atatürk'ün yorgun ve kafası karışık bir milleti canlandırmak için söylediği sözler yanılgı olarak ele alınmamalıdır, ki kendisi neyin ne olduğunu anlayacak kadar zekidir ve asıl amacı bir toplumu yönlendirmek, deyim yerindeyse gaza getirmek, ilk kıvılcımı vermektir. yapabileceğini yapmıştır, belki de son kozunu oynamıştır, ama burada başarısızlık, verilmeye çalışılan özgüveni yanlış yerlerde harcayan milletindir.
atatürkçüymüş gibi davranmanın bir işe yaramadığını gören zihniyetin ''hani atatürkçü olunca rantcının kralı oluyoduk, bir bok olmadı'' düşüncesiyle sarf ettiği isyan ve hayal kırıklığı dolu cümledir.
atatürk'ü doğrularıyla ve hatalarıyla birlikte sevmek yerine onu aptalca bir şekilde tanrılaştıranları rahatsız eden laftır.
toplu katliam yapmaması. astıklarını da baştan yargılaması.
devrimler ve inkılaplar daha tam oturmadan bir an önce çok partili hayata geçmek istemesi.

dili sadeleştirme çalışmalarının abartılması. (örneğin türkçe kökenli olabilecek bazı kelimelerin farsça diye dilden atılması ve daha sonra bu konuda tereddütte kalınması (bazı yabancı dil bilimcileri ve tarihçiler yüzyıllardır türklerin iran topraklarına hakim olması nedeniyle türkçe'den farsça'ya geçen birçok kelime olduğunu iddia eder ve söylediklerinde tutarlıdırlar da ))

benim görebildiğim yanılgıları bu şekilde. ama o kadar doğruları vardır ki o yanılgıların sözü edilemeyecek derecededir.
gel de kemoşellalara anlat..
Türk milleti zekidir dedi.

Yooo sadece uyanıktır.

Çalışkandır dedi

Yooo son ana bırakır.

Çeviktir dedi.

Yoo hiç de öyle değil kavelere bi bakın derim çevik dolu her yer.
o da hepimiz gibi insandır yanılgıları olmuş olabilir ama yanılgıların etkisinden çok yaptıklarının etkisine ve faydasına bakmak lazım. ayrıca tarihsel olaylar şu an ki değer yargıları ile değil, gerçekleştiği zamanın değerlerine ve durumuna göre değerlendirilmeli.
Vahdettin ile şehzadeliği döneminde başlayan tanışıklığını ilerletlememek.
Zaten kendisi de anılarında bu konuyu:

"Ben, veliaht hazretlerini Almanya seyahati münasebeti ile pek iyi tanımıştım. Aramızda bir
dereceye kadar hususiyet ve samimiyet de hasıl olmuştu. Gönlüm onun tahta cülûs ettiğini
müteakip bizzat tebrik etmek mi istiyordu? Acaba bunun için mi teessür ediyordum! Hayır
zannederim bu da değil! Kendisiyle başlamış olan münasebeti azami derecede ilerletmek
fırsatı elimde iken, müstağni davrandım. Bir defadan maada ziyaretine gitmedim. Hatta bu
defa istanbul'dan ayrılırken veda dahi etmedim. işte teessür bundan ileri geliyor"

diyerek açıkça ifade ediyor.

Güzel bir anı aslında bu. Yazdığı tarih 1918.