bugün

Mustafa Kemal Atatürk, çok yönlü ve üstün kişiliği olan bir liderdir. Birinci Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması'yla ortaya çıkan tehlikeli durumu ilk olarak görüp milletin dikkatini çeken odur. Mustafa Kemal, Amasya Genelgesi'nde, vatanın bütünlüğünün ve milletin istiklâlinin tehlikede olduğunu söyledi. Erzurum Kongresi'nde, millî sınırlar içinde vatanın parçalanmaz bir bütün olduğunu bütün dünyaya ilân etti. Kurtuluş Savaşı'nı bunun için başlattı. Bu konuda hiçbir taviz vermedi. Vatan savunmasını her şeyin üzerinde tuttu. Sakarya Savaşı sırasında "Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz" diyerek bu konudaki kararlılığını gösterdi. Vatanı için her şeyini feda etmeye hazır olduğunu şu sözü ile açıkça ifade etmiştir: "Yurt toprağı! Sana her şey feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz senin için fedaiyiz. Fakat sen Türk Milleti'ni ebedî hayatta yaşatmak için feyizli kalacaksın."

Atatürk, kararlı ve mücadeleci bir liderdi. Güçlükler karşısında yılmayan, ümitsizliğe düşmeyen kişiliği onun Millî Mücadele'nin lideri olmasını sağlamıştır. Samsun'a çıktıktan sonra, Kâzım Karabekir Paşaya çektiği bir telgrafta, o günlerdeki ağır durumu belirttikten sonra "Bununla beraber bütün umutlar kaybolmuş değildir. Memleketi bu durumdan ancak Türk milletinin mukavemet( direniş) azmi kurtarabilir" diyordu. Eskişehir-Kütahya Savaşları'ndan sonra Yunanlılar, Ankara'ya doğru ilerlemeye başladıkları zaman, Mustafa Kemal, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından başkomutanlık görevine getirilmişti. Başkomutan olarak yaptığı ilk konuşmasındaki "Milletimizi esir etmek isteyen düşmanları, behemehal (ne yapıp edip) yeneceğimize dair güvenim bir dakika olsun sarsılmamıştır" sözleri onun hiçbir zaman ümitsizliğe yer vermediğini ve mücadelesindeki kararlılığı gösteren başka bir örnektir.

Atatürk en zor anlarda dahi kararlılığından ve inancından hiçbir şey yitirmez ve sürekli çevresine moral aşılardı. Bunun en önemli örneklerinden biri Samsun'a ayak bastıktan sonra, Erzurum Kongresi'ne kadar olan dönemde görülmüştür. Halkın ve idarecilerin büyük bir umutsuzluğa kapıldıkları anda, O'nun kararlılığı ve davasına olan inancı başarıya giden yolda tek ışık olmuştu. Mustafa Kemal Paşa bu zorlu dönemde bir yandan kumandanlarla temas kuruyor, onlarla yapılacak savunma için fikir ve karar birliği sağlamaya çalışıyordu. Öte yandan belki de en zor görevi başarmaya gayret ediyor, yorgun ve perişan durumda olan halkın moralini ve güvenini kuvvetlendirmeye çalıyordu. Özellikle Erzurum Kongresi öncesindeki çalışmaları bu konuda sağlam temeller atmasını sağladı ve çevresine, çalışma arkadaşlarına ve halka moral aşılamayı başardı.

Atatürk'ün kararlılığının bir başka örneği Sakarya Meydan Savaşı'ndan önce yaşanan gelişmelerde görülmüştür. Bu gelişmeler Atatürk'ün zamanın ötesinde bir dehaya sahip olduğunu, mevcut şartları analiz etme gücünü ve milletine olan sarsılmaz inancını da bir kez daha ortaya koymuştur.

Sakarya Meydan Savaşı'ndan önce söz konusu olaylar şöyle gelişmiştir: 1920 senesinin Temmuz ayında Yunan işgal Kuvvetleri Geyve Boğazı'ndan Afyon'a kadar uzanan hat boyunca mevzilenmiş Türk ordusuna karşı büyük bir taaruza girişirler. Mustafa Kemal düşmana karşı daha elverişli şartlarda savaşmak için orduya Sakarya'nın doğusuna çekilme emri verir. Bu taktik çekilmesi ve Yunan ordusunun ilerlemeleri bütün yurtta ve TBMM'de büyük heyecan uyandırmıştır. Harp sanatından anlamayan ve Atatürk'ün askeri dehasını hakkıyla takdir edemeyenler bu çekilişi büyük bir yenilgi sanmışlardır. TBMM'de tartışmalar ve hiddet son dereceyi bulmuştu ki, Mustafa Kemal'in inanç ve kararlılığı bu tartışmalara son noktayı koydu. Bir genelgeyle halkın ve mebusların moralleri düzeltildi ve kendilerine olan güvenleri tazelendi. Atatürk'ün aşıladığı bu inanç ve güven duygusu kısa bir süre sonra büyük bir zafere vesile olacaktı. Söz konusu genelge şöyleydi:

"Düşmanın ilerlemesi ihtimaline karşı halkın, kesinlikle tereddüt ve kuşku duymasına yer yoktur. Düşmanın Anadolu ve içlerine doğru uzanmak isteyen kolları mezarlarına yaklaşıyor; bu yeni sefer, düşmanın ölüm yolculuğudur. Tanrı'nın yardımı, yakın olaylar bu sonucu gösterecektir." demesiyle ne kadar inançlı, kararlı , ulusuna güvenen bir lider olduğu açıkça görülmektedir. bu güven Cumhuriyet' in onuncu yıl nutkunda da şu şekilde görülmekteydi:

Türk Ulusu!

Kurtuluş Savaşı'na başladığımız 15'inci yılındayız. Bugün
cumhuriyetimizin onuncu yılını doldurduğu en büyük bayramdır.

Kutlu olsun!

Bu anda büyük Türk Ulusunun bir bireyi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın
en derin sevinici ve coşkunluğu içindeyim.

Yurttaşlarım!

Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli Türk
kahramanlığı ve yüksek Türk Kültürü olan Türkiye Cumhuriyetidir. Bundaki
başarıyı, Türk Ulusunun ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak
azimle yürümesine borçluyuz. Fakat yaptıklarımızı hiçbir zaman yeterli
görmeyiz. Çünkü daha çok ve daha büyük işler yapmak zorunluluğunda ve
azmindeyiz. Yurdumuzu dünyanın en bayındır ve uygar ülkeleri düzeyine
çıkaracağız. Ulusumuzu en geniş refah araç ve kaynaklarına sahip
kılacağız. Ulusal kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne
çıkaracağız. Bunun için, bize zaman ölçüsü geçmiş yüzyılların gevşetici
görüşüne göre değil, çağımızın hız ve hareket kavramına göre
düşünülmektedir. Geçen zamana oranla, daha çok çalışacağız. Bunda da
başarılı olacağımıza kuşkum yoktur. Çünkü Türk ulusunun karakteri
yüksektir. Türk ulusu çalışkandır. Türk Ulusu zekidir. Çünkü Türk Ulusu,
ulusal birlik ve beraberlikle güçlükleri yenmesini bilmiştir. Çünkü Türk
Ulusunun yürütmekte olduğu yükselme ve uygarlık yolunda, elinde ve
kafasında tuttuğu meşale, müsbet bilimdir. Şunu da önemle belirtmeliyim
ki, yüksek bir insan topluluğu olan Türk Ulusunun tarihsel bir niteliği
de, güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki
ulusumuzun yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan
zekasını, bilime bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, ulusal birlik
duygusuna ara vermeden ve her türlü araç ve önlemlerle besleyerek
geliştirmek ulusal ülkümüzdür. Türk ulusuna çok yaraşan bu ülkü, onu,
bütün insanlığa gerçek huzurun sağlanması yolunda, kendine düşen uygarca
vazifeyi yapmakta başarılı kılacaktır. Büyük Türk Ulusu! Onbeş yıldan
beri, giriştiğimiz işlerde başarı vaat eden çok sözlerimi işittin.
Mutluyum ki, bu sözlerimin, hiçbirinde, ulusumun, hakkımdaki güvenini
sarsacak bir isabetsizliğe uğramadım. Bugün, aynı inanç ve kesinlikle
söylüyorum ki, ulusal ülküye, tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk
Ulusunun büyük ulus olduğunu bütün uygar dünya, az zamanda, bir kere daha
tanıyacaktır. Hiçbir an kuşkum yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük uygar
niteliği ve büyük uygar yeteneği, bundan sonra ki gelişmesi ile,
geleceğin yüksek uygarlık ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır.

Türk Ulusu!

Sonsuzluğa akıp giden her on yılda, bu büyük ulus bayramını daha büyük
onurla, mutluluklarla, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.

Ne mutlu Türküm diyene!

29 Ekim 1933 *
erzurumdan sivasa geçerken ataturkun kafilesine bir haber ulaşır. dersim kürtleri erzincan boğazını kesmiştir. kafiledeki önde gelen kişiler geri dönülmesini ister. fakat zaman dardır. sivasta toplanılmış, atanın ne vakit sivasa geleceği sorulmaktadır. ataturk bunun istanbul hükümetince çıkarılan bir senaryo olduğunu düşünür. kürtlerin böyle bir girişimde bulunacağına ihtimal vermez. lakin emniyet tedbiri olarak da en öndeki arabayı silahlandırır. en fazla uzaktan taciz atışı açılabileceğini düşünür. bu tertibi de elazığ civarında dolaşan ali galip beyin planlayabileceğini düşünür. lakin hiç bir olay olmadan sivasa ulaşılır.