bugün

atamızı siyasetlerine, görüşlerine alet eden, tamamen ekonomik çıkar sağlamak amaçlı yapılan berbat ötesi filmlerdir. öyle ki; geçenler de sinemam geldi, iki film izleyeyim stres atayım babında arkadaşı kapıp sinema yoluna koyuldum, baktım atatürk ile ilgili bir fi.. hatta bir çok film var, gideyim mi lan felan diye söylenirken arkadaş aldı biletleri girdik filme. amannn allahım! bu da ne? benim atam, ata böyle mi biner! böyle mi konuşur! böyle mi yürür! böylemi oynar! bırak atamızı kalbimizde, hayallerimizde yaşatalım! gençlerimize, ergenlerimize atatürk tablosunu bu şekilde çizdirmeyin! bırakın, insanları kandırmayın!

sen, sarışın mavi gözlü bir aktör bul, makyajı daya, sonra iki duygusallık kat olaya, alttan da selanik türküsünü ver, aşk mevzularına gir al sana atatürk filmi. malum halkımız sever böyle şeyleri, aşk-ı memnu müptelasıyız ya. sonra atamın, işine gelen konuşmalarından olaya bir de siyaset, başörtü muhabbeti kat, ülkeye bir de sen vur! utanmadan ingiliz, fransız kadroyla çalış, onları zengin et, işi ağzına yüzüne bulaştır sonra atatürkçüyüm diye geçin. hey gidi hey!
(bkz: veda)
(bkz: sarı zeybek)
(bkz: dersimiz atatürk)
(bkz: mustafa)
YAŞAMINI ingiltere’de sürdüren Türk yapımcı Fuad Kavur, Atatürk filmi çekiyor. Yaşar Kemal’in eserinden uyarlanan 1984 yapımı “ince Memed” filminin de yapımcısı olan Kavur, senaryosunu kendi yazdığı filmin çekimlerine 12 Nisan 2014’te Macaristan’da başlayacak. Yapımcılığını Bond filmlerinin yapımcısı Anthony Wayne’in üstlendiği filmin prömiyeri, 29 Ekim 2014’te Türkiye’de yapılacak.

Filmde Atatürk’ü ingiliz oyuncu Jack Fox canlandıracak. ilginç bir tesadüftür ki Fox'un büyük annesi atatürk'ün ingilizce öğretmenlerinden biriymiş. fox bu tesadüf için şöyle diyor: "bu filmin kader olduğuna inanıyorum. annemden, büyük annemin atatürk'ün evinde kaldığını ve ona ingilizce öğrettiğini duydum". eğer bu kader değilse ne?"

Tek Türk oyuncu Harvey:
Ekipteki tek Türk oyuncu ise Esin Harvey. Türkiye’nin eski Londra büyükelçisi Yiğit Alpdoğan’ın kızı olan Harvey, Londra’nın prestijli tiyatro okullarından LAMDA’dan mezun. “Ben Onu Çok Sevdim” dizisinde Berrin Menderes’in asistanı Canan’ı oynayan Harvey, filmde Mustafa Kemal’in aşık olduğu kadınlardan birine hayat verecek. ingiltere’de yedi yıl boyunca çeşitli tiyatro oyunları ve filmlerde rol alan Harvey, Fuad Kavur’la bir oyunu sırasında tanıştığını söyledi

filmin senaryosu, filmin konusunun "laiklik" olduğunu söyleyen kavur tarafından yazılmış. kavur şöyle diyor:

"filmin ana teması laiklik. senaryo bu fikrin nasıl atatürk ve en iyi arkadaşının düşüşüne yol açtığını anlatıyor. türkiye ya da dünya sorunlarını içermeyen bir senaryo sinema severlerin ilgisini çekmez.; sadece bir tarih dersi olurdu. sinema severler içinde insanlık draması olan hikayelerle ilgileniyor."

merakla bekliyoruz *.

http://www.hurriyetdailyn...D=70265&NewsCatID=381

http://www.hurriyet.com.t...magazinhatti/24718971.asp
Ne zaman bir Atatürk ile ilgili film yapılacak olması gündeme düşse hemen konuyla ilgili kim ne demiş takip ederim... işte de tam da bu anlar konuyla alakası olmayan insanların bile dangalaklıkta nirvanaya ulaştıkları zamanlardır. herkes ahkam kesmeye başlar, "öyle olmamalı", "şu böyle olmalı", "böyle yaparsanız ataya hakaret etmiş olursunuz" gibi...

hadi bunlar basında medyada kaşarlaşmış züppe kaşalotlar diyelim;

aslında konu sadece Atatürk bile değil. bu sözlükte bile berber çırakları, kasaplar, tornacılar, idlib kırsalına operasyon başlatılması hakkında sanki strateji uzmanıymış gibi ahmakça yorumlar yapabiliyorlar...

mesela;

Atatürk'ün yirmili yıllarda "aşırı sigara ve kahve içmekten" iki kere kalp krizi (ya da spazmı) geçirdiğini öğrendiğim zaman şaşırmıştım...

Çünkü bize öğretilmemişti. (gerçi Atatürk hakkında neyi doğru öğrettiler ki? Atatürk'ün babasının fotoğrafı bile gerçek değil)

Fakat "rakı içtiğini" bilmeyen vatandaş, herhalde yoktu...

Düşmanları onu eleştirmek için sık sık hatırlatırlardı bunu, dostları da bununla övünmek için. Rakı içince ya "zındık" olunuyordu ya da "ilerici". Örneğin basında, evde yalnızlığını kukusu parmaklayarak dindiren bir bacımız "sen rakı içen adamsın, nasıl kemalist olmazsın" diye kızılabiliyordu meslektaşına...

Sirozdan ölmüş Atatürk'ün ölüm yıldönümlerinde de içki satışı yasaklanıyordu.

Akciğer kanserinden vefat etseydi Tekel sigara üretimini mi durduracaktı?

Bu ülke, gülünç bir ülkeydi.

Bu ülkede ilginç kelleler gezdirilirdi...

Aynı kafa, "sürekli Havana purosu içen" Fidel Castro ve Ernesto Che Guevara'ya da kızıyordu!

Güleceksiniz ama gerçektir, altmışlı yıllarda bunu çok söylerlermiş. Devrimci dediğin, Türkiye'den Küba'ya ithal edip Birinci sigarası içmeliydi!

bilmem hatırlayacak mısınız, Can Dündar, "Atatürk'ü içki sofrasından kalkmayan bir kişi olarak gösterdiği" gerekçesiyle yargılanmak isteniyordu. Şu ünlü "Mustafa" belgeseli...

Savcı, Dündar'a "Atatürk'ün ellerini uzun parmaklı, ince ve zarif olarak göstermediği için" de kızmıştı.

Günün birinde, "sarışın ve mavi gözlü olarak gösterildiği için" kızacaklar da çıkabilirdi elbet, "Orta Asya tipine" pek uymaz da...

Çünkü uzun boylu, esmer ve tok sesli ereksiyon hakimiyetini kaybetmiş Rutkay Aziz, şu ünlü "Kurtuluş" dizisinde Atatürk'e en uygun oyuncu kabul edilmemiş miydi?

Bilirkişi raporunda, Mustafa belgeselinin "karanlık olması, aydınlık ve optik bir anlatımı bulunmaması, fon müziğinin etkileyici ama melankolik olması" da eleştirilmişti ve "Atatürk'e hakaret" sayılmıştı. "Sinemada optik anlatım" konusu kafamızı kurcalamıştı doğrusu. Yüzlerce film seyretmiştim, şu kadar sinema kitabı okumuştum, "optik anlatım" sorunuyla hiç karşılaşmamıştım... Acaba optik anlatım yolunu seçmeyen yönetmen kamerayı kendi poposuna mı tutmaktaydı?

zamanında o bilirkişi raporunu yazan Sayın Prof. Dr. Ahmet Mumcu'dan, en kısa zamanda, "Yeşilçam yönetmenlerinin kazığa oturtulmaları" yönünde de bir rapor bekliyordum ki öyle bir şey hiç olmadı...

oysa ki Behlül de, Bihter'i öptüğü için kovuşturulmalıydı.

Bundan sonra dekupajlı senaryosunda "dış/gece" yazan sekanslar çekecek sinemacılar da ayaklarını denk almalıydı, hele o Çağan Irmak.

Oyuncular da sayıyla kendilerine gelmeliydiler.

ne kadar ilginçtir ki;

Çünkü bu ülkede "Atatürk'ü oynayacak sanatçının içkisi, sigarası, kumarı, zamparalığı, gece hayatı olmamalıdır" diyebilen kafalar da var.

Kim mi? Hani şu, kitabını katar katar alıp okuduğunuz (ya da okur gibi yaptığınız) kişi.

Şu yaşıma geldim, bu ülkenin gülünç mü yoksa acınacak mı olduğuna kesin karar veremedim. Bu konuda bir yargıya varmak için yeni saçmalıkları beklerim...
Tamamen gercekleri kurgulayan bir film yapılmadı şuana kadar yazık.