bugün
- narin güran19
- karton toplayan çocuk silik yemelidir10
- jose mourinho23
- klarnet calan sarapci koala 68
- sabah başlayan baş ağrısı9
- anın görüntüsü30
- sözlük erkeklerinin sözlük kızlarına karşı tutumu13
- bütün sözlük erkekleri alçaktır15
- 21 eylül 2024 fenerbahçe'ye verilen penaltı18
- neden sürekli kabız oluyorum18
- sudekiray16
- sari renkli seker15
- victor osimhen9
- bik bik'in mutfağına konuk olmak15
- mert hakan yandaş12
- eve çağıran erko13
- bimde çalışanda akıl var mı16
- metin arolat46
- 21 eylül 2024 fenerbahçe galatasaray maçı109
- fenerbahçe taraftarı30
- ismail kartal9
- the crying one9
- okan buruk19
- fenerbahçe nasıl kurtulur10
- sözlükte nefret ettiğiniz yazarlar ve sebepleri18
- gabriel sara'ya 19 milyon veren mallar9
- fenerbahçe9
- siber güvenlik başkanlığı10
- arkadaşlar sizce bu bana yakışır mı10
- sözlük erkeklerinin arabaları10
- seks kasedinizi yaymakla tehdit edilse naparsınız10
- herkes uyudu mu8
- aranızda medyum olan var mı12
- fb gs'yi yensin götüme rakı şişesi sokarım8
- cumartesi gecesi fenerli yazarlar kucağa oturacak8
- b'u r c u23
- ya tarkan da ölürse10
- fenerbahçe galatasaray derbi sonucu ne olur15
- amca diyen kasiyer kız8
- otobüste uyuyamamak8
- bugün bir değişiklik yapalım bilgi entrysi girelim25
- kocam ol diyen kadın9
- bel çevreniz kaç cm11
- hangi sözlük kızıyla ne yapmak isterdin22
- nickli başlık açanlar kucağa alınacak12
- sağ yan ağrıması8
- hasta olsam geçmiş olsun der misiniz9
- bursa da başı açık öğretmen istmeyen okul müdürü19
- geçmiş olsun menuet13
- arkadaşlar beni neden insta'dan takip etmiyorsunuz12
vaudeville for vendetta'nın dikkat çekmesi sayesinde "harbi laaa" ve "he valla" karışımı bir ruh haliyle idrakine vardığım jargondur.
"Asr-i saadet" dediğimiz mutluluk dönemi anlamına geliyor olup, Hz.Muhammed ve dört halife dönemini kasteden bir ifademizdir. Önce bunu bilelim. sonra bilmemiz gereken şey, derdimizin arapça ile olmayıp, asr-i saadet anılarının türkçe tercümeleri ile olduğudur. Üçüncü olarak bilinmesi gereken bu başlığın ve entrynin islama laf çakma çabasında olmadığıdır.
Şimdi,
Hz.Muhammed döneminde yaşanmış olayların anlatımı esnasında bu tercüme ekolü olarak da adlandırılabilecek jargon kullanılır.
Bu jargonun en temel özelliği doğal olarak kemkümlere ıı-mıı tarzı geçiştirmelere yer bırakmaksızın, tıpkı bir tiyatro oyunu gibi karakterlerin düşüncelerini ve içinde bulundukları durumu "kendi ağızlarından" net ve kesin şekilde anlatmasıdır. Rivayet olduğu için de yine doğal olarak bir ana karakter vardır ve olay onun ağzından anlatılır. Örnek vermek gerekirse: (dindar arkadaşlarımızın incinmemesi için gerçek isimler kullanılmayacak, yerlerine islam tarihi ile alakasız isimler eklenecektir)
"George bin Greg rivayet etti ki:
Beni François kabilesinin adeti olduğu üzere senede bir kere çıktığım aslan avı günlerinin birinde atımı Uhud dağının yamacındaki iki tepenin arasında bulunan kayalıklara sürerken, Beni Noah kabilesinden Robert bin Marc'ı, büyükçe bir kayanın üzerindeki bir hurma ağacının dibine çökmüş, öylece otururken gördüm."
ilgili sahne gözümüzde canlandı sanırım. Bu tür asr-i saadet rivayetlerinde bir tiyatro sahnesini dekore eder bir hava vardır çünkü. Bu durum, ravinin hoşsohbetliği sebebiyle lafı uzatması kaynaklı olabileceği gibi, çevirmenlerin bok yemesinden mürekkep de olabilir. Veya yer-zaman kanıtı çabası diyenler çıkacaktır ki rivayetin yapıldığı dost sohbetlerinde bu ihtimale pek ihtimal vermiyorum (nasıl bir cümle bu ya).
Yani amca, "bir gün sahrada giderken, robert bin marc'ı gördüm" dememektedir. Olayın geri kalanında hiçbir işlevi bulunmayacak hurma ağacı, aslan avı, atın rotası, kayanın boyutu gibi ayrıntılarla süslenmektedir mevzu.
Diğer bir özellik ise anlamı bozmayacak ya da anlama ciddi bir katkı yapmayacak kelime eklentileridir tercümelerde. Mesela: "öylece".
"... hurma ağacının dibine çökmüş, "öylece" otururken gördüm."
"... otururken gördüm" demek ile "... öylece otururken gördüm" demek arasında pek bir fark bulunduğunu sanmıyorum.
Bu jargonun başka bir özelliği insanların durmaksızın, gerekli-gereksiz, önemli-önemsiz herşey için yemin etmeleridir:
"Kasem olsun ki burda oturmuş şu koyunun ağırlığı hakkında konuşmaktayız"
"Yemin ederim ki buraya gelirken john bin howard'ın evinin önünden geçtim"
Gayet basit, konuşmaya bile değmeyecek ayrıntılar için yeminler gırla gitmektedir. Sanırım bunu da arap kültürü olarak tanımlayıp işin içinden sıyrılabilir çevirmenler ama bu kadar çok yemin etmek acayip ya yine de. Yeminle diyorum bak.
Bir başka özellik de isimlerin başındaki hitaplardır. Türkçeye "ey" diye çevrilebilen ama "yâ"(a nın üzerinde fötür var) olarak çevrilmesi tercih edilen bu hitap rivayetlerin toplam kelime sayısında kallavi bir yüzdeye sahiptir. Gerçi ey de arapçadır ama, neyse işte.
"yâ mike, yâ vladimir, yâ nicolas" gibilerinden.
Daha var tabi ama o değil de ben sonucu bağlayamadım.
Yani, hayat ilginç işte... Öyle...
"Asr-i saadet" dediğimiz mutluluk dönemi anlamına geliyor olup, Hz.Muhammed ve dört halife dönemini kasteden bir ifademizdir. Önce bunu bilelim. sonra bilmemiz gereken şey, derdimizin arapça ile olmayıp, asr-i saadet anılarının türkçe tercümeleri ile olduğudur. Üçüncü olarak bilinmesi gereken bu başlığın ve entrynin islama laf çakma çabasında olmadığıdır.
Şimdi,
Hz.Muhammed döneminde yaşanmış olayların anlatımı esnasında bu tercüme ekolü olarak da adlandırılabilecek jargon kullanılır.
Bu jargonun en temel özelliği doğal olarak kemkümlere ıı-mıı tarzı geçiştirmelere yer bırakmaksızın, tıpkı bir tiyatro oyunu gibi karakterlerin düşüncelerini ve içinde bulundukları durumu "kendi ağızlarından" net ve kesin şekilde anlatmasıdır. Rivayet olduğu için de yine doğal olarak bir ana karakter vardır ve olay onun ağzından anlatılır. Örnek vermek gerekirse: (dindar arkadaşlarımızın incinmemesi için gerçek isimler kullanılmayacak, yerlerine islam tarihi ile alakasız isimler eklenecektir)
"George bin Greg rivayet etti ki:
Beni François kabilesinin adeti olduğu üzere senede bir kere çıktığım aslan avı günlerinin birinde atımı Uhud dağının yamacındaki iki tepenin arasında bulunan kayalıklara sürerken, Beni Noah kabilesinden Robert bin Marc'ı, büyükçe bir kayanın üzerindeki bir hurma ağacının dibine çökmüş, öylece otururken gördüm."
ilgili sahne gözümüzde canlandı sanırım. Bu tür asr-i saadet rivayetlerinde bir tiyatro sahnesini dekore eder bir hava vardır çünkü. Bu durum, ravinin hoşsohbetliği sebebiyle lafı uzatması kaynaklı olabileceği gibi, çevirmenlerin bok yemesinden mürekkep de olabilir. Veya yer-zaman kanıtı çabası diyenler çıkacaktır ki rivayetin yapıldığı dost sohbetlerinde bu ihtimale pek ihtimal vermiyorum (nasıl bir cümle bu ya).
Yani amca, "bir gün sahrada giderken, robert bin marc'ı gördüm" dememektedir. Olayın geri kalanında hiçbir işlevi bulunmayacak hurma ağacı, aslan avı, atın rotası, kayanın boyutu gibi ayrıntılarla süslenmektedir mevzu.
Diğer bir özellik ise anlamı bozmayacak ya da anlama ciddi bir katkı yapmayacak kelime eklentileridir tercümelerde. Mesela: "öylece".
"... hurma ağacının dibine çökmüş, "öylece" otururken gördüm."
"... otururken gördüm" demek ile "... öylece otururken gördüm" demek arasında pek bir fark bulunduğunu sanmıyorum.
Bu jargonun başka bir özelliği insanların durmaksızın, gerekli-gereksiz, önemli-önemsiz herşey için yemin etmeleridir:
"Kasem olsun ki burda oturmuş şu koyunun ağırlığı hakkında konuşmaktayız"
"Yemin ederim ki buraya gelirken john bin howard'ın evinin önünden geçtim"
Gayet basit, konuşmaya bile değmeyecek ayrıntılar için yeminler gırla gitmektedir. Sanırım bunu da arap kültürü olarak tanımlayıp işin içinden sıyrılabilir çevirmenler ama bu kadar çok yemin etmek acayip ya yine de. Yeminle diyorum bak.
Bir başka özellik de isimlerin başındaki hitaplardır. Türkçeye "ey" diye çevrilebilen ama "yâ"(a nın üzerinde fötür var) olarak çevrilmesi tercih edilen bu hitap rivayetlerin toplam kelime sayısında kallavi bir yüzdeye sahiptir. Gerçi ey de arapçadır ama, neyse işte.
"yâ mike, yâ vladimir, yâ nicolas" gibilerinden.
Daha var tabi ama o değil de ben sonucu bağlayamadım.
Yani, hayat ilginç işte... Öyle...
asr-ı saadet jargonu' u değilde,bu filmlerin ilk çevirisini yapan kişican' ın jargonu, gibime gelen hede. vaktı zamanında bu kişican afçkk * ' nı yazdığı için, bütün çeviriler bu kitaba bağlı kalınarak yapılıyor kanımca. bu jargonun bazı püf noktaları, olmazsa olmazlarından biride; hayatın slovmoşın sürmesidir. slovmoşın yürünür, slovmoşın konuşulur. hadi bunları anladık ,slovmoşın savaş edilir!
normalde şartlarda ,yolda biriyle karşılaşsanız; "naber moruk,nasıl gidiyor" felan gibi cümleler kullanırsınız. fakat bu jargona göre muhtemelen karşılaştığınız kişi size şöyle cevap verecektir;
-gökteki yıldızlar ve çölün kumlarına kasem ederim ki, güneşin rahmeti üzerine doğsun, ya ebu ikircik.
normalde şartlarda ,yolda biriyle karşılaşsanız; "naber moruk,nasıl gidiyor" felan gibi cümleler kullanırsınız. fakat bu jargona göre muhtemelen karşılaştığınız kişi size şöyle cevap verecektir;
-gökteki yıldızlar ve çölün kumlarına kasem ederim ki, güneşin rahmeti üzerine doğsun, ya ebu ikircik.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar