bugün

askerliği profosyonel olarak yapanları dışarda tutuyorum, "askere elbet gidilecek arkadaş, vatani vazife" diyenleri de dışarda tutuyorum. anlatmak istediğim başka bir şey. yani şafak saymayan, askerden gitmek istemeyen kişi, gerçekten askerliği seven kişidir benim gözümde. vatani görevimdi yaptım geldim diyenlerin tamamına yakını da eninde sonunda tezkereyi alıp memlekete dönmek istemiyor mu sanki?

dediğim gruba giren ilk asker, tezkere bırakıp uzman çavuş vs olan askerdir. ikinci grup ise daha istisnadır. biriyle de askerlik yaptığım yerde tanışmıştım. ilginçtir, bu kişi abdurrahman adında, siirtli, 27-28 yaşında bir kürt'tü. bütün komutanlar severdi, çünkü hiç işten kaçmazdı. hatta beraber çalıştığı arkadaşları saflığını kullandığı için onlardan daha çok çalışırdı. sürekli bir kürtçe türkü mırıldanır bazen kendi kendine halay çekerdi. askeriyede abdurrahman'a kürtçe türkü serbestti yani, kızmazlardı. askerliği sevme nedenini de şu diyalogla öğrenmiştim:

+apo şafak kaç ya?
-valla saymıyom ki. 250 falandır heralde.
+neden saymıyosun yav insan merak etmez mi?
-bitince gidecez işte ne sayayım?
+köyde durumlar nasıl evlilik falan?
-nişanlıyım, dönünce evlenecem.
+yav hakkatten şafak saymıyo musun? çok mu seviyosun askerliği?
-he vallah.
+nasıl yani yav?
-yav yatacak yer veriyörler, günde 3 kere yemek veriyörler, aydan aya mayış da veriyörler (100 lira hudut tazminatı, adam bu paranın bir kısmını köye yolluyormuş)... vallahi askerlik çok güzeldir.

ben hiç bu kadar olacağını tahmin etmemiştim. vatan millet sakarya edebiyatını yapan onlarca insan kendi yakınları oralara* gitmesin diye torpilini kullanırken bu adam şafağı bitecek diye üzülüyordu. ben fakirliği, çaresizliği bilirim sanırdım, bilmediğimi orada anladım.

apo şimdiye çoktan evlenmiştir. ağzında hala kürtçe bir türkü, ağasının yanında ırgatlık yapıyordur. döşeği asker ranzasından rahattır belki ama 3 öğün yemeği bir daha çok zor görür. o yemekler apo'nun kimseye anlatmadığı askerlik anısıdır artık.
(bkz: buyrun benim)

şakası bir yana, nihayetinde sayılı gün askerlik. şimdi 460 gün civarında. iki türlü geçiyor içeride zaman. ya seve seve, ya sike sike. kaldı ki, dışarıdaki fani dünyanın fani dertleriyle boğuşmuyorsun. görev olarak verilen anlık yada devamlı surette onu severek isteyerek yapıyorsun. bir nev-i tecavüzden zevk almak gibi görünse de öyle değildir aslında.
verilen işi severek yaptığınızda bi an kendinize "ulan bi tek mal benim galiba" dediğiniz an mutlak olacaktır lakin nasıl ki normal hayatınızda isteyerek yaptığınız bir işten keyif alıyorsanız, askeri ortamda da aynısını uygulamaya çalışmak en makbuludur. sıkılmazsınız.
askerlikte gözü açılmış kişi.
başa gelen çekilir mantığı ile sevmese bile sevmek zorunda olan insandır. her ülke vatandaşının yaptığı gibi yapması gereken bir görevdir. vicdani red savsatası gibi boş işlerle uğraşmıyorsa da bu görevin yapılacağını kavramış insandır.
korktuğum, görünce kaçtığım kişi. tehlikeli olabilir.
(bkz: başbakanı seven çocuk)*
(bkz: seni sevmeyen ölsün)
türk ırkına mensup herkes...*
konuyla ilgili aldatıcı bir durum daha var. askerliğinin süper geçtiğini söyleyen bir grup eski devre askerler, arkadaş ortamlarında "en kral devre bizdik lan, aynı adamlar, aynı ortam olsun gider bi 15 ay daha yaparım askerliği" diyerek o günlere olan sevgisini dile getirir. ama deneme amaçlı, bir gün bu adamın karşısına çıkıp; "bütün devrelerini topladık, komutanları da ayarladık, aha da celp kağıdın haftaya askere gidiyosun" desek, birden yüzünün kanı çekilir, beti benzi atar herhalde.