bugün

her yakın arkadaşta vuku bulan, bulması gereken ve yapıya göre verilen tepkinin değiştiği üzüntü.

bir arkadaşım var, ahmet. bir kız için çok didindi, hala daha didiniyor. kıza çok yakın, ama bir o kadar da uzak. bir türlü açılamıyor, açılmasın da zaten. zira daha çok üzülecek. onu erkek arkadaşıyla gördüğünde, onda ne buluyor diye düşündüğünde, erkeğin onu öptüğünde, birbirlerine sarıldıklarında... daha çok üzülecek. düşünüyordur da zaten. ah ahmet... her denk geldiğimizde anlatır. ben ise kimi zaman umarsızca mandalinayı soyar ve yerim, kimi zaman sigaradan bir nefes alır ve gökyüzüne doğru üflerim, sigara denen nanede ne buluyorlar sorusunun ne kadar saçma olduğunu o an anlarım, kimi zaman bardaktaki buzları bardağın bir o köşesine, bir bu köşesine çarptırırım. aslında hiç sevmem viskiyi ama shot olarak içince insan katlanıyor nedense. diyemedim hiçbir zaman bu sevdadan vazgeç diye. zira demesi ne kolay ne de ahmet bu sevdadan vazgeçebilir, aklından söküp atabilir. "bu takıntılarla yaşayabilir misin ahmet, önünde koca yıllar varken, bir kız için şu anki zamanını heba etmeye, kendini üzmeye değer mi? o seni düşünmüyor ahmet. geceleri onun için ağladığını bilmiyor, bilse bile seni sevmeyecek. kendine yazık etme." diyemiyorum. diyemeyeceğim de...
en fazla on dakika sürebilecek eylemdir. sonra insan kendi haline üzülmeye başlar.
arkadaşlığını ölçüp tartar. beyninin bu; yüzlerce tekrarlanma olasılığı olan cümlelere ne kadar dayanabileceğini düşünür.
üzülmemelidir; alışılır, he denilip geçilir..

başlığı farklı yorumlarsak, yani arkadaş imkansız aşkları çok seviyorsa, zırt pırt imkansız kişilere aşık oluyorsa kişi de buna üzülüyorsa yazıktır, elinden bir şey de gelmez, ne dese boştur. arkadaşlık ivedilikle bitirilmelidir.
-aaa jessie bana baktı bana baktı! şimdide güldü ayyyy napıyım?
-saçmalama senem ya tolga geliyo arkadan baksana.

(bkz: dost acı söyler)