genelde çocukken başa gelen kabuslardan biridir. ateşlenirsiniz, akabinde sağlık ocağındaki gözlüklü doktor çok pis üşüttüğünüzü söyleyip kutu kutu ilaç yazar. yemek yedikten sonra anneniz dev boyutta antibiyotik ve ağrı kesicileri avucunuza koyar. ağzınıza atarsınız hemen acı bir tat kaplar dilinizi. suyu içersiniz ama kocaman ilaç bir türlü boğazınızdan gitmez. anneniz "yutsana oğlum" diye baskı yapmaktadır. kusacak gibi olursunuz gözlerinizden yaşlar iner. çıkarırsınız tekrar. anneniz cık cıklamaya başlar.

"salak mısın oğlum iki ilacı yutamıyorsun ya"

"ya anne ya çok büyük yapmışlar ya yutamadım ya, ne yapayım."

kaldı ki hala yutarken zorlanırım.

"kocaman oldun hala bir ilacı yutamıyorsun oğlum ne diyeyim ben sana"

"hala ilaçları çok büyük yapıyorlar anne, yutamıyorum ne yapayım."

not: birgün ilaç içerken bana bir şey olursa sorumlusu eczacıbaşıdır.
ilaç kapsül-hap ise, bardağa kusarım. ilaç bardağın içine düşer. annenin gözleri kocaman o su içilecek. öğüre öğüre bardak bitirilir.

ilaç şurupsa köşe bucak kaçılır. anne yakalar. bacaklarının arasında sıkıştırır. tehdit eder. elleri bileklerden birleştirip sıkıştırır. bir eliyle çeneden tutmak suretiyle ağzı büzer açtırır ötekiyle ölçekli şurup kaşığını kullanmak yerine tercih ettiği hayvani yemek kaşığını boğaza kadar sokar.sonuç yine kusma ve öğürmelerle sonuçlanır.
su ver aneee diye ağlamayın, şurup sulanmasın(!) diye su da vermez.
etkisi artsın diye terlik eşliğinde de olabilir bazen.

- o şurup bitecek (arka fonda terlik havada şaha kalmış halde bekliyor, sıkıysa bitmesin)
annenin ışık hızıyla yanına gelip burnunu sıkması ve kaşıkta sulandırdığı ilacı ağzına tıkmasıyla sonunçlanan olaydır. (hemen ardından keşke yutsaymışım o ilacı pişmanlığı duyulur.)