bugün

Sevgili dostum Kadir Çelik acı acı yakınıyor, eskiden 'ayıp' diye bir kavram vardı, bir de 'Anadolu çocuğu' kavramı... Müptezel televizyon programlarına katılanlar rezilliği iyice ele aldılar... Karısına herkesin önünde 'orospu' diye bağıranlar, jilet atanlar, saç saça baş başa girenler... Anadolu yollarına düşürülüp kendisine kapı kapı koca aranan kızlar... Ne oldu bu Anadolu çocuklarına?

Bir şey olmadı Kadir, 'Anadolu çocuğu' safsatasının ne olduğu ortaya çıktı.

Evet, eskiden, efelenmek isteyen herkesin ilk lafı 'ben Anadolu çocuğuyum' olurdu.

Bunu şöyle anlamak gerekiyordu: Anadolu, yani taşra, dürüst, mert, özü sözü bir, 'delikanlı' yatağıydı. Bunun zıddı olan istanbul da kaypak, kalleş, üçkağıtçı, puşt, kahpe... Hem istanbul'un havasına da karısına da güven olur muydu?

istanbul'a karşı nefretle karışık bir hayranlık ve özlem besliyorlardı. işte bunun için, hem kadınla hem erkekle yatan Kozalak'ın, Harem iskelesi'nde otobüsten inince karşısında bulduğu istanbul panoramasına ilk tepkisi 'vay babayın anuğa' şeklinde olmuştu...

Kozalak, biliyorsun, taksicilik yapıyor, eli değdiğinde esrar ve travesti de satıyor. iki sevgilisi var, ikisi de hemşerisi olan eşcinsel Fethi ve evlere temizliğe giden Şehriye... Fakat Fethi'yi Iraklı bir işadamına kaptırdı, adam buna Merter'de kat alacakmış... Şehriye'nin başı türbanlı ama altında G-String, hem de taşlı... Senin deyiminle 'başını örtüp kıçını açan' cinsinden...

Tabii hiçkimse 'ben Anadolu çocuğuyum' lafını 'ben eğitimsiz, kötü beslenen, çarpık çurpuk, kavruk ve geri bir insanım' şeklinde tercüme etmezdi! 'Ben köylüyüm' sözü övgü ve böbürlenme sayılıyordu.

Anadolu çocukları sonra istanbul'a göçtüler ve onu öldürdüler.

içlerinde daha bir eli yüzü düzgün olanları istanbul'u 'fethetmeye' geliyorlardı, örneğin ayda bir kendi aralarında toplanıp 'sen hangi mevziyi tuttun, ben hangi mevkiye geldim' şeklinde durum muhasebesi yapan ve basını ele geçirmeye azmetmiş, elhak bunu da başarmış izmirli kardeşlerimiz...

Kara kalabalık olanları da gecekondularda lumpenproletaryaya dönüştüler.

istanbul yüzyıllarca onları sömürmüş, oluşturdukları bütün 'artı-değeri' çekip almıştı. imparatorluğun en parlak devrinde bile, ortaçağda birer uygarlık beşiği olan Sivas, Kayseri, Konya, Erzurum gibi merkezlerin yıldızı sönmüştü.

intikamları çok acı oldu.

Kadirciğim, artık bir Anadolu çocuğu yoktur. istanbullu lumpen vardır.

Anadolu çocuğu yok, kapkaççı, tinerci var. Arazi mafyası, otopark mafyası var. Kötü yola düşmeye can atan temiz aile kızlarımız var. 'Hayatı boyunca yırtmak istemiş' ve sonunda bunu başarmış kocakarılarımız var.

Lumpen cahil, kafasız, bencil, ikiyüzlü, ilkel ve barbardır. Asla güvenilmez, seni hemen satar ve arkanı dönersen arkandan vurur.

Eski normlar, eski ahlak düzeni yıkılmış, yerine bir yenisi kurulamamıştır. 'Küreselleşme' üst sınıfları gönendirmiş ama alt sınıflarda müthiş bir kafa karışıklığına ve değerler karmaşasına yol açmıştır. Televizyon köksüzlüğü ve ölçüsüzlüğü büsbütün körüklemiş, bütün bunların üstüne işsizlik ve parasızlık da tüy dikmiştir.

Kaldı ki Anadolu da, imparatorluk topraklarından yitire yitire, geri çekile çekile elimizde kalan en yorgun, en verimsiz ve en geri parçadır. Kemal Tahir bunları yazdığı ve 'Anadolu çocuğu nedir ve nereye varır' sorusuna yanıt aradığı zaman solcu aydınlarımız adama etmedikleri küfürü bırakmamışlardı.

Sonra Anadolu çocuğuyla tanıştılar ve ikrah edip gene Anadolu'ya, Bodrum'a kaçtılar!

engin ardıç