bugün

bir çok klişe cevap doğuracak olan bir cümle. sadece geriye yaslanın ve bakın az sonra haklılığım tescillenecek.

ben kabullendendim valla çoktan. 99 yılıydı sanırım, o zamandan kabullenmiştim akp'yi. hatta 97 yılının 28 şubat'ı da olabilir tam hatırlamıyorum, ya da 12 eylül, yahut 27 mayıs, belki de 29 ekim 1923. bunlardan herhangi biri olabilir. o zamanların birinde kabullenmiştim recep tayyip erdoğan'ı ve onun partisini. o vakitler yapılanlar, yapılanlar sonucu başlayan süreçler, akp diye bir partinin belki de uzun yıllar iktidarda kalacağını işaret ediyordu.

yıl 2002. akp kuruldu. bu sadece resmi tarihi akp'nin. belirttiğim gibi aslı yukarda. gümbür gümbür geliyordu ve geldi. ne dindardım, ne laik ne de bir adama tapacak kadar saplantı sahibi. parayı severdim ama, onu ezmeyi ölesiye.

ve insanların benim parayı sevme özgürlüğüm gibi arzuladıkları özgürlüklere sahip olmalarını arzulardım. 8 yaşında andımızı okumayı reddetmek gibi mesela. bu bir ideolojik görüş mü? sanmıyorum. hayattaki karşılığı, sadece özgürlük. içinde ne sol var ne sağ. siyasi cambazlıklardan kurtarılmış özgürlük.

ateist de olsan, türbanlı birinin eğitim alabilme hakkını savunmak hangi ideolojinin içindeyse ondandım ben. dini günlük hayatımdan çıkarsam da, içine bu ülke laiktir, o yüzden bu bıdı bıdılar olamaz deyip, aslında bunu bahane edip, özgürlük denen kavramdan bi haber olanlardan değildim yani.

nedir özgürlük? bukowski '' toplumun, ananın babanın sana yüklediği fikirlerden arınabilirsen özgür olabilirsin , anlıyor musun? '' demiş. ne güzel de demiş.

peki sırf kendi istediği siyasi rejim ülkede 1000 yıl devam etsin diye, askeriyle polisiyle, yazarıyla, medyasıyla, çizeriyle , bu kadar yüklenmek niyedir akp'ye?

bu bilindik hükümet karşıtlıklarından mıdır peki? hayır. türkiye dışında hiçbir avrupa ülkesi, askeriyle ve yargı mercileriyle ortak hareket edip, sivilleri de bu işin oyuncağı yaparak, iyimser tabirle hükümet aleyhtarlğı yapmış mıdır? -iyimser dedim ama onun adı darbe olacak idi- tabiki hayır. bu normal bir karşıtlık değil.

cahil olan halkın cahil sanatçıları diye bir tabir kullanan ve hala 1950 yılının ismet inönücü hezeyanlarını 60 yıl sonra bile dile getirebilen bir kesim nasıl bir çağdaşlık seviyesindedir peki? hem de yıllarca kendini bunla satmışken.

aydın olmak, sırf sanatla mı alakalıdır? yoksa lise- üniversite bitirmek, mürekkep yalamak mıdır?

akp'ye olmasa bile

ona 7 yıldan beri oy veren halka,

nasıl cahil bunlar deyip geçebilir bir çağdaş insan. atasının atatürk olduğunu söyleyen insan.

zariflikle, olgunlukla kabullenmek ( teslimiyet değil) varken nasıl da bu kadar acz içine düşebilir bir insan.

kazanamamanın verdiği duygusal tiripler midir yoksa tüm bunlar?

hiçbir zaman kazanamayacak olmanın verdiği duygusal tiripler midir yoksa bunlar?
adamlar iktidardan inicekler hala nedir bu ya ?
akp'nin kafasına göre at koşturmasından, devrim kazanımları yakıp yıkmaya çalışmasından rahatsız olan, tüm birimlerin liyakata bile bakmadan ''bizden olsun taştan olsun'' mantığıyla kadrolaşmasına göz yummayan, o kadrolaşma sonucu ülkenin felakete sürükleneceğini gören, demokrasi adına tüm muhalif seslerin bastırılmaya çalışıldığını farkeden, akp'nin çağdaş bir rejimi baskıcı bir dini rejime çevirmek için çalıştığını gören, partinin hiçbir vizyonunun olmadığını bilen, yanlış uygulamalar sonucu dış politikada karınca misali ezilmememizden dolayı üzüntü duyan, din, allah diyerek fakir fukaranın göz dikenlerden nefret edenlere özgü hazımsızlık.

evet, kabullenmedik, kabullenmeyeceğiz..
(bkz: tespit yapmak)
(bkz: amerika yı yeniden keşfetmek)
ısrarlı bir şekilde düzülmüş dötün davasını yapmak.
(bkz: yürü be aslan parçası)
(bkz: dostum akp demişsin ama bu aq p)
(bkz: hala akp yi savunan dangoz)
(bkz: recep tayyip erdoğanın uludağ sözlük yazarı olması)
kabullene kabullene oldu zaten bunlar dedirtir.
Emperyalistlerin bir Türkiye projesi var. Onlar ne olursa olsun, kendi çıkarlarına uygun, istedikleri gibi hareket edip yağmalayacakları bir coğrafya istiyorlar. Teslim almak, baskı yapmak, yönlendirmek, işgal etmek, bölmek, savaşa sürüklemek hedeflerini gerçekleştirmek için kullandıkları yöntemler.

Gericilerin de bir Türkiye projesi var. Özgürlükleri kısıtlamak, daha fazla kâr etmek, kendi konumlarını güçlendirmek, her tür hukuksuzluk ve haksızlığın sineye çekildiği, suskun ve cahil bir toplum yaratmak için dini kullanıyorlar.

Patronlar için Türkiye zaten yalnızca ve yalnızca bir kâr kapısı. Yıllardır sömürdükleri, talan ettikleri, zenginliklerine el koydukları bu ülkede gözleri hiç doymuyor ve hep daha fazlasını istiyorlar. Onların da Türkiye projesi daha kolay, daha fazla, sınırsızca sömürebilecekleri bir ülke.

Bunlar aynı Türkiye projesinde buluşuyorlar. Bunların Türkiyesi bağımlıdır, tutsaktır, eşitsizlik ve adaletsizliklerle sakatlanmıştır; ekonomisi kırılgandır, halkı özgür değildir. Bunların Türkiyesi'nde din siyasallaşmıştır, işsizlik yaygındır, halklar birbirine düşman, birbirine yabancıdır, nüfusun büyük çoğunluğu yoksuldur, toplum umutsuzluk ve çaresizlik içindedir. Bu proje aslında Türkiye'nin tükenişi, Türkiye'nin yok oluşudur.

Bunu kabul etmeyiz. Onursuzluğu, uşaklığı, geri kalmışlığı, cehaleti, yobazlığı, sömürülmeyi, ülkemizi yitirmeyi içimize sindiremeyiz. asla kabul etmeyiz.
gayet normal durumdur ve "hala"sı mantıksızdır. seneler boyunca müthiş liderler çıkarmış türk milletinin böyle insanlar tarafından, böyle bir zihniyet tarafından yönetilmesini kabul edememek gayet normal bir davranıştır. saygıya, görgüye çok önem veren bir toplumun halkına ananı da al git diyen bir başbakan tarafından yönetilmesini kabul edememektir. halkın emeğini, devletin malını yok pahasına satıp sonra babalar gibi satarım diyen bir maliye bakanı tarafından yönetilmesini kabul edememektir. hızlı trenlere insanları koyun gibi tıkıştıran, öleceklerini bile bile müdahale etmeyip, altyapı sorunlarıyla ilgilenmeyen bir ulaştırma bakanı tarafından yönetilmeyi kabul edememektir. bu ülkede 30000in üzerinde insanın ölmesine sebep olmuş aponun serbest bırakılmasını el altından, gizlice, ayak oyunlarıyla sağlamaya çalışmış bir zihniyet tarafından yönetilmesini kabul edememektir. müslümanım deyip de ıraktaki masum müslümanları öldüren amerikaya destek veren zihniyet tarafından yönetilmeyi kabul edememektir.

siz kabul edebiliyor musunuz? yukarıdakileri düşününce sorunun sizde olduğunu anlayacaksınız.
koyun psikolojisinden uzak, düşünebilen, analiz edebilen ve özgür iradesini kullanarak karar verebilen, yüzde 47 lik dilimin dışında kalan bünyelerin içinde bulunduğu durumdur. beyin ile düşünülüyorsa eğer olması gerekendir belki de, kim bilir?
(bkz: galatasaray'lıların kadıköyde mağlubiyeti kabullenememesi) *
(bkz: yovitası olan var mı)
italyanların bi sözü vardır:

la gazette porto nou campe ze roberto santiago mourinho.

tercümesi: göte giren şemşiye açılmaz.
tek bildikleri muhalefet yolu ülke elden gidiyor ülke satılıyor diyen 1930 ların zihniyetine acil dönüş yapmış insancıklardır. zira bu adamlar düzenin haline göre her yola sapabilirler. örneğin 1950 lerde darbeci olmuşlar, 1970 lerde solcu olup 'türk askerini sırtından vur, rus askerine selam dur demişler' onlara göre bu bağımsızlık ateşi olmuş, daha sonraki yıllarda sineye çekilmişler belli bir süre.. sonra da 28 şubatlarda, e muhtıralarda demokrasiden ne anladıkları, cumhuriyetten ne anladıkları mal gibi ortaya çıkmış kişilerdir. osmanlıdaki istemezükçülerle aynı soydandır. boğaz köprüsüne hayır diyenler de bunlardır. yapılan herşeyi küçümserler falan. hızlı tren kaza yaptı diye ona bok atarlar. arabalar kaza yapıyor diye henry forda küfür etmek gibi bişeydir işte bunlarınki. ha bi de en acaibi halkı küçümser bunlar.. istedikleri partiye oy vermedi diye yerden yere bururlar. bidon kafalı derler, göbeğini kaşıyan adam derler. yobaz derler. şeriatçı derler. her şeyi derler. bilmedikleri bişey var ki bu ülkede dağdaki çoban bile onlardan daha akıllıdır. en azından içkiye zam yapııyor diye hükümete sövmezler.
ülkesini para babalarının ve silah tüccarlarının yönettiği bir afrika ülkesi düşünün. iktidara gelen bir kukla yönetim ve bir anda elinde ülke yönetiminde stratejik telekomunikasyon, demir çelik, enerji kurumlarını yurt dışından yüksek faizli kredi alıp düşük faizle yabancılara vererek almalarını sağlayan, kendi üreticisini vergi batağına sürükleyen, kabile kartı oynayarak ayrımcılığı sağlayan bir hükümet. kalkıp sonra bunun farkında olan vatandaşa, iktidar partisini hala kabullenemiyorsun diyebilmek. Ruanda halkı bunları yaşadığı için ardında 100 gün içerisinde 1 milyon ölü bırakıp gitmiştir. yollarda nüfus cüzdanlarında hangi kabileden oldukları yazğı için idam edilmiş ceset tarlaları.

bu insanı aptal yerine koymaktır. bunca delil ve kanıt varken, bunca örnek varken hala geri kafalılıkla din düşmanlığı ile suçlanmak. bu komedidir.

nüfus cüzdanlarına yavaş yavaş konulan etnik ibare ve isimler bunca yıl ayrılıkçı düşünceyi dış manipülasyonculara rağman dizginlemeye çalışan çabaları hiçe sayarak adım atanların bir gün sonrasını düşünmediğini farzetmek gerekir. elindeki tüm stratejik kitleri nakde çevirip yüksek faizle aldığı kredilerin bir iki yıllık faizini ödeyen, ülkeyi vergi borcuna sürükleyip çalışanının ve üreticisinin kazancının yarısına el koyan bir sistemi getiren zihniyet, nasıl kabullenilebilir. avrupa ile yaklaşık aynı seyreden meyve sebze ve temel gıda fiyatlarına, avrupa ortalamasının çeyreği kadar geliri olan bir millet nasıl baş etsin, nasıl kabullensin. kendi kendine yetemeyen, dışa bağımlı, tümden bağımlı, iç isyanın eşiğinde bir ülkenin vatandaşı olarak sen nasıl kabullendin?
ülkede çözüm üreteceklerine sorun üreten muhalefet oldukça kabullenesim gelmeyen durum.
başarısı dış güçlere baglanan ama nedense halk sayesinde başta kalan iktidarın geçmişte ülkeyi dikdatörlük ile yönetlerin bu iktidarı düşürmek için her türlü yola başvurmasıda bu kabullenmeme bir engel oluyor.

e-muhtıra,kapatma davası,367 olayı, referandumdan sonra iyice gardımın düştügünü hissediyorum çünkü bu halkın bu kadar yanlış yapacagına inanmıyorum.