bugün

her toplumun yaşam biçimine, dini inancına, bakış açısına göre değişiklik gösterir. rölativizm göreceliktir ve toplumun kültürüne göre ahlaki durumlar değişir.

mesela ülkemizde mahalle mahalle bile değişiklik görürsünüz. kimi bölgede kızlı erkekli ortam yapabilirken kimi bölgede kadının dışarı çıkıp gezmesi bile yadırgana biliyor.
insanlar kendi kimliğine yakıştıramadığı bir şeyi yaptığı zaman suçluluk duygusu hissederler. Bu ahlaki real bir durumdur. Pratik akıl "yapmamalıydım" diye buyurur. Bunu yaşayan kişi bu durumda bir ahlaki kaidenin olmadığını söyleyemez. Ama ne zaman ahlaki kaide bir kişinin duygularından soyutlanır ve dışsal olarak irdelenirse orada zorunlu bir bağ kurmakta zorlanan insanoğlu, kolaycılığı tercih edip ahlakın rölatif olduğunu söyleyerek zaferini ilan eder.
Örneklerle açıklayalım. Bir çocuğu öldürmek ahlaken yanlış mıdır? Doğrusu elimizde bunun hakkında apriori bir bilgi yok. Dolayısıyla ahlaki rölativist birisi şak diye "kime göre neye göre" diyecektir. Fakat sıradan, normal bir insan bir çocuğu öldürdüğünde bunun ne kadar kötü, ne kadar büyük bir vicdansızlık olduğunu bütün bedeni ve ruh haliyle söyler. Ahlaki kuralı kendi başına düşündüğümüzde anlamlandırmakta zorlanırken bir insan hayatıyla ilişkili şekilde düşündüğümüzde bir sürü duyguyla bağını kurabliyoruz.
Ahlaki rölativizimle kafası karışık insanların yaptığı bariz hata kültürel buyrukları ahlakın kendisi sanmasıdır. Oysa gerçekte ahlak basit ve yalın anlamıyla, insanın eylemlerinde değeri gözetmesidir. Değerli olan kişinin kendi doğasına uygun olandır. Dolayısıyla akil insan bilir ki dışsal bir buyruk her zaman insanın doğasına uygun olmayabilir. Öyleyse diyoruz ki, "üniversite oku, iş sahibi ol, evlen" vs gibi kültürel buyruklar insanın doğasına uygun olduğu zaman ahlaken iyidir. Dolayısıyla burada ahlakı ve kültürü ayırt etmiş olduk. Ahlak değerli eyleme yönelmeyi amaçlarken insanın pratik aklı tarafından üretilen buyruklarken; kültür, bu buyrukların kişinin zihnini aşıp dışsallaşmasıdır. Örneğin iki insan birbirini gördüğü zaman tokalaşırlar. iki insan da birbirleriyle tokalaşmaları 'gerekiyormuş' gibi hissederler. Aslında tokalaşmak fiziken yalnızca ellerin birbirine değmesi dışında bir şey değildir. Fakat insanların tokalaşmaya verdiği anlam tokalaşmanın fiziksel tarafını aşar. Daha çok insanların birbirlerine "sana güveniyorum, sana zarar vermeyeceğim" deme yoludur. işte bu kültürdür. Değişken olan, insan üretimi olan budur. insanlar kültür üretirler çünkü toplumsallaşmak ve hayatta kalmak için şarttır. inanmak zamansal olarak bilmekten önce gelir. inanç olmadan bilgiye ulaşılamaz.