bugün

üzgünüm leyla şarkısındaki nakarat. bazen bir nakarat bile insana ilham verebilir.

Asırlık çınar ağacının dalları arasından kaldırıma yansıyan, titreşen güneş ışıklarının arasında durdu. Öğle saatiydi.

Leyla, uzun kızıl saçlarından ensesine akan terleri yeşil şalıyla sildi, şirin püsküllü çantasında taşıdığı pet şişedeki ılınmış suyu küçük yudumlarla içti ve çevresine bakındı.

Bir zamanlar görmeye alışık olduğu kahvehane müdavimlerinin derme çatma tahta taburelerde rehavet içinde dinlendiği yerde, o görkemli çınar ağacının altındaki boşlukta bir müddet etrafını dinledi.

Rastlantısal bir sıradanlığın içinde, gelip geçenlerin birbirlerinden bağımsız düşüncelerine kayıtsızca eşlik eden, tarafsız bir bölgedeymiş sanrısına kapılmıştı.

Leyla'yı içten içe rahatsız eden, kapısına asma kilit vurulmuş kahvehaneden ziyade, mekanın kendinden bağımsız ıssızlığına açılan, nesnel olmayan görüntüsüydü.

"100 kilometre sıcak" diye söylendi, eliyle alnındaki terleri sildi. Sıcaklık uzun sürüyordu ve henüz hız kesmeye niyeti yoktu.

"Tüm mekanlar ölerek bitmeli" . Oysa ki mekanlar aynı anda ve aynı yerde çoğalabiliyorlar. Zamansız kaosun büyüyen meridyenleri. "Önceden tasarlanmamış bir sanat eseri kadar kusursuz" diyerek iç geçirdi.

Leyla'nın bahar dalını andıran narin kolları çınar ağacının altında zihnime kök salarken, o; benden habersiz mekanında, bulutlu ve derin gözleriyle , çoktan unutmuş olduğu bir şeyleri hatırlamak istermişçesine dalıp gitmişti.

"Belki de mekanı incelediğim için onu farklı görüyorum" diye farkındalığını teselli etti leyla. incelenen maddenin yeni davranışlar geliştirdiği, inceleyen gözün inceleneni değiştirdiği artık biliniyordu. "Mekanı değiştiren benim gözlerim ve zihnim olabilir mi? Öyleyse gerçekte ben neredeyim?"

Leyla'nın başı sorularla meşgulken, çınar ağacına yaslanmış, gri çiçekli sandaletiyle kaldırımdaki küçük taşları dürtüyor, ara sıra sundurmalardan havalanan kumrularla dalgınlığı bölünüyordu.

Leyla; pembe dudaklarının kenarındaki muzip kıvrımları olduğum yerden seçebiliyor, belli belirsiz tebessümüne öykünüyorum. her günüm leyla, her zaman leyla.

Siyah obsidyen aynadan görünen bir dünyanın hatları belirsizdir, onun ancak karanlık bir temsilini, nesnel gölgesini sezebilirsiniz. Tüm gördüğünüz ana hatları ve siluetidir.

Ah leyla; ben sana kendi berrak aynamdan bakıyorum, öyle parlak ve aydınlık ki, şavkıyla tüm anları dolduran, ilahi neş'enin sonsuz kalp atışları sana eşlik ediyor. Leyla; ben seni izlerken değiştiremiyorum, sendeki bütünlüğü sezen varlığım yerinde durmuyor, telaşlı göçebe kuşlar gibi sağa sola savruluyor. Seni izlerken hiç değilse düşlerinde varolmak istiyorum; değişmemecesine, mekanların dışında, zamansız kaoslardan uzakta, o hep sevdiğin yerde.

yine de, onu bilmiyor leyla.