bugün

Briyantinli siyah saçlarını arkaya doğru taramış, kahkülünü ise her zamanki gibi alnına düşürmüştü. Sol eliyle sağ bileğini arkadan bel hizasında kavramış, körüklü rugan çizmelerini cilalı zemin üzerinde gıcırdatarak odanın bir köşesinden-diğerine dimdik yürüyor, yürürken de her defasında aynı taş parke hattının üzerinden sapmamaya büyük özen gösteriyordu.

Alman halkına hitaben yapacağı o tarihi konuşmanın metninde artık son paragrafa gelmişti. Oda içerisindeki ritmik geliş-gidişlerine ara verip olduğu yerde nizami bir asker dönüşü yaparak köşedeki büyük kahverengi deri koltukta oturan,

"sosyal organizmanın sağlığı için devletin bireyleri öldürme sorumluluğunu alması gerekir. "

savının sahibi, adaşı ve akıl hocası Adolf Jost'a döndü. ondan olur almak istermişcesine yüzüne baktı. Jost, devam et der gibi başını sallayınca ardına dönüp odanın diğer köşesinde, kiraz ağacından yapılmış masif masada söylediklerini kaleme alan yazıcısına emretti;

- Devam et asker!

"...Eğer ırkın en sağlıklı olan üyeleri planlı bir şekilde ürerlerse sonuçta bugün hala taşıdığımız hem ruhsal hem de bedensel açıdan bozuk tohumların olmadığı bir ırk oluşacaktır."

işte! tam bu sırada, bulundukları odanın hemen altındaki bina temelinde, bir 'alfa erkek apodemus', hemen önündeki 'alfa dişi diplothrix'in neslini devam ettirme içgüdüsü ile kuyruğunu yana doğru çekip poposunu kıvırtarak sergilediği davetkar tavra dayanamadı. Ön ayakları ile onu kavrayarak kendisine doğru çekti. Aralarında kısa süreli fakat şehvetli bir ilişki başlamış oldu. Bu önemli bir ilişkiydi zira, 'apodemus' ve 'diplothrix' laboratuar ortamında yüzde doksandokuz saflaştırılmış farklı ırklara ve orijinleri itibarı ile yeryüzündeki farklı yaşam bölgelerine ait iki keme idi. dış dünya ve birbirleriyle tanışmaları ise tamamen bir tesadüf eseriydi.

Fazla değil, elli metre kadar ilerideki otelde ise her biri Dr.Othmar Verschuer tarafından özenle seçilmiş, sarışın, uzun boylu, uzun kafataslı, dar yüzlü, güçlü çeneli, kemerli-dar burunlu, yumuşak saçlı, aralıklı-açık renk gözlü, pembe-beyaz yüzlü bir alfa aryan dişi ve bir alfa aryan erkek, gelecekte kurulacağına inandırıldıkları büyük alman imparatorluğu'nun saf aryan neferini var etmek uğruna, birbirlerinin üzerinde adeta kutsal bir görev bilinciyle ter döküyorlardı.

Tek katlı, soğuk-gri boyalı binaların oluşturduğu bu kampüs, 'Frankfurt Kalıtsal Biyoloji ve Irk Hijyen Enstitüsü'ne bağlı olarak kurulmuş, 1933 sonrası Dr.othmar Verschuer* liderliğinde bir ekip tarafından, ırkların saflaştırılması ile ikiz, üçüz hatta daha çok çocuk üretebilme olanaklarının araştırılması bağlamında tıbbi ve deneysel çalışmalar için kullanılıyordu.

Frankfurt kenti banliyösündeki gösterişsiz hatta itici görünümüne karşın zamanının gerekli tüm teknolojik cihazları ile donatılmış, inandırılmış gönüllü insanlar da dahil olmak üzere her cins denek bulunan onlarca laboratuarın, kalıtım konusunda o güne kadar dünyada yayımlanmış tüm eserlerin bulunduğu büyük bir kütüphanenin, çalışma ofislerinin ve hatta küçük bir otelin dahi bulunduğu kendine yeterli ciddi bir kampüstü burası.

iki yıl kadar önce yüzlerce keme, dünyanın dört bir yanında faaliyet gösteren bilimsel deney laboratuarlarından özenle toplanarak ırk saflaştırma deneylerinde kullanılmak üzere Frankfurt'a getirilmişti. Onları taşıyan kamyon kampüsün hemen girişinde aşırı yağışlarla oluşmuş hendeğe düşerek devrildiğinde taşıdığı kemelerle dolu kafesler etrafa saçılmış ve çok sayıda safkan keme kaçarak çevre binaların bodrum ve temellerine yerleşmişlerdi.

Hazır gıdalarla uygun hava koşullarında yaşamaya alışmış kemeler için dış ortam koşullarına ayak uydurmayı başarabilmek, Frankfurt'un sert kışına direnmek ve yaşamın devamı için gerekli besini bulmayı öğrenmek çok güçtü. Altısı dışında diğerleri, orada dünyaya gelen yavrularıyla birlikte öldüler. Kalanlar içinde aynı ırka mensup yalnız bir çift vardı; alfa dişi ve alfa erkekten oluşan 'hapalomys'ler.

diğerleri;

alfa erkekler: 'apodemus', 'sundamys',
alfa dişiler: 'lenothrix' ve 'diplothrix',

biyolojik açıdan bir engel olmamasına karşın, belki de genlerine işlenmiş olan kendi soyunu devam ettirme içgüdüsü ile birbirleriyle çiftleşmeye yanaşmıyorlardı. Ta ki bu kural, yaşamlarının sonlarına gelmekte oldukları ve her ne şekilde olursa olsun üremeleri gerektiği yönünde yeni bir içgüdüsel mesaj alan, 'alfa dişi diplothrix' ve 'alfa erkek apodemus' tarafından bozulana kadar.

Apodemus, tüm vücudunu kaplayan bir ürperti ile boşaldı. diplothrix, olduğu yerde kıvrak bir dönüş yaparak apodemus ile yüz-yüze geldi ve belki de bir şükran ifadesi olarak uzun siyah bıyıklarını o'nun beyaz bıyıklarına sürdü.

Yirmibeş gün süren bekleyişin ardından diplothrix, bir batında tam yirmi-iki yavru dünyaya getirdi. Apodemus, yaşlı eşinin yavrularına daha çok süt verebilmesi için yuvaya var gücüyle yiyecek taşıyor, yeni bir güne aç olarak merhaba dediğine sık rastlanıyordu. ikinci ayın sonunda ailedeki yirmi-iki yavrudan on-sekizi yaşama tutunmayı başarmış ve kendi yiyeceklerini temin edebilir hale gelmişlerdi. Bu, yüzde seksen'in de üzerinde bir başarı oranıydı ve aynı ırkın çifti olan hapalomys'lerin nerede ise iki katıdıydı. Apodemus ve diplothrix'in ardından sundamys ve lenotrix de çiftleştiler. Onların yavrulama ve yaşatma oranları da nerede ise apodemus ve diplothrix ile aynıydı.

Melez kemeler, sert hava koşullarına ve hastalıklara daha dirençli oldukları gibi açlığa da daha fazla dayanabiliyorlar, aynı ırkta sıkça rastlanan kalıtsal hastalıkların yeni nesiller üzerindeki etkisi de hızla azalıyordu.

'Alfa dişi aryan'ın ilk çocuğu dünyaya geldiği sıralarda melez keme populasyonu üçüncü nesil yavruları büyütmeye başlamıştı bile. kampüs, artık onlara dar geliyor ve çevredeki yeni yerleşim bölgelerine doğru hızla yayılıyorlardı. Bu o denli büyük bir yayılmaydı ki bölgede yaşayan insanlar için hem ciddi boyutlarda tarımsal ürün kaybına ve hem de azımsanamayacak sağlık problemlerine yol açıyordu.

Çok geçmeden, ülkenin önde gelen ziraat uzmanları, biyolog ve zoologlarından oluşan bir heyet bölgeye gelerek incelemelerde bulundu. Almanya genelinde hiç de rastlanmayan ve hatta dünya üzerinde dahi gözlemlenememiş bir çok keme melezinin Frankfurt bölgesindeki varlığı başta zoologlar olmak üzere tüm heyeti önce hayrete düşürdü ancak gerçeğin anlaşılması pek de uzun sürmedi. Önlemler alındı, özel ilaçlar üretildi ve bölge insanlarına dağıtıldı.

Hazırlanan ilaçların etkin bir biçimde kullanımı sonucu keme populasyonu büyük ölçüde yok edildi. ancak bu eylem, önemli bir gerçeğin daha ortaya çıkmasına sebep olmuştu. kullanılan ilaçlar, alfa dişi ve alfa erkek olarak doğal yaşama tutunan ve diğer ırklarla çiftleşmeye gereksinim duymayan hapalomys ırkını tümüyle yok etmişti. Hayatta kalmayı başarabilenler ise yine melezlerdi.

Melez kemelere ait yeni nesiller, sayıları kah artıp kah azalan bir seyirde, yaşadıkları bölge ekolojisinin bir parçası olmayı başardılar.

Sarı saçlı, mavi gözlü, aryan çocuk, on yaşına bastığı 1945 yılına kadar el bebek-gül bebek büyütülmeye devam edildi. ikinci dünya savaşının, almanya'nın kesin yenilgisi ile sonuçlanmasının ardından kendisi gibi insan çiftliklerinde doğmuş, anne ve baba kayıtları yakılmış diğer yüzlerce çocukla birlikte Frankfurt kent merkezindeki çocuk bakımevine yerleştirildi.

Onunla aynı kaderi paylaşan bu yüzlerce çocuktan bir kısmı yürümeyi, bir kısmı ise konuşmayı daha yeni-yeni öğreniyorlardı. Onlara, yaşamlarındaki bu ani değişimin nedenlerini, hayatın acı gerçeklerini, savaşı ve yokluğu anlatabilmek imkansızdı.

40'lı yıllarda dünya imparatorluğu hayali kuran ve bu imparatorluğu korumak için saf aryan ırkından ordular yetiştirme hevesindeki bir 'akıl fukarası'nın peşine takılıp giden insanlar; bu zavallı çocukları hiçbir zaman kendilerinden bir parça olarak görmediler. onlara psikolojik destek verip topluma kazandırma çabası şöyle dursun, kandırılmışlıklarının birer sembolü olarak lanetlemeyi yeğlediler.

Açlık ve bakımsızlık yüzünden sadece üç yıl içerisinde üçte ikisi hastalanarak öldü. Savaştan on yıl sonra ise Almanya genelindeki sayıları yüzelli'nin altına düşmüştü.