bugün

Zorlukları yaşayan yazar söylemedir.

Kalk odanı topla, sütünü iç, annen sırtına havlu koysun. Ouf ouff.
aslında çok daha kolaydır. şimdi keşke o yaşlarda olsam diyorum, belki çok daha fazla çalışıp daha iyi bir yerde olurdum. onu da geçtim derdi ne olabilir 15 yaşında ki birisinin? ya harçlık, ya sevgili yada anne babanın üzerine fazla titremesi.

asıl hayat belli bir yaştan sonra başlıyor. daha yalnız hissediyor insan büyüdükçe kendini. hayat daha ağır sorumluluklar yüklüyor omuzlarına. iş derdine düşüyorsun, ekmek derdine, hayatını kurmanın bir düzene oturtmanın peşine düşüyorsun. kısacası 15 yaşındaysanız halen şanslısınız demektir. iyi değerlendirin, bu günleri çok özleyeceksiniz.
Sevgilinden mi ayrıldın yoksa topun arka bahçeye kaçtıda alamıyor musun sorularını akıllara getiren ergen söylemidir.
(bkz: 23 yaşındaysanız sıçtınız)
Hadi lan ordan, söylemidir. Sorumluluk az, yiyon içiyon yatıyon. Evden geçiniyon harçlık falan filan, hele bir de varlıklı bir ailen varsa kral gibisindir. Oyun konsolları falan. Yaş arttıkça sorumluluk artacak, kafayı kurcalayan şeyler çoğalcak falan. Neyse keyfine bak genç.

Not: he ben şuan 19 yaşındayım ama o yaşlarda kafam daha rahattı lan.
Olmayan durumdur. Belki de yazar her şeyi fazla kafaya takıyordur.
Ben 19 yaşındayım ve hayatım çok kolay, hiç derdim yok neredeyse. 15 yaşında mı zor olacak ?
hayatın en güzel döneminde ne zorluğu lan denilesi başlık zor olmasa bile sıkıntıları vardır.(bkz: lisede ilk gün)
8e gidiyordum. performans ödevimin son günü gelmişti ve ben henüz başlamamıştım bile. fifa 2005 oynuyordum ağlaya ağlaya. bir yandan gözümden yaşlar süzülüyordu. bir yandan inzaghi ile muz ortalar açıyordum. umarsızca 90'a takıyordum frikikleri, hayattan kopmuşcasına...

sonra birden bir dürtü oluştu içimde. kalktım ve pencereye yöneldim. ''allah'ım'' dedim cılız bir sesle. tam yakarış kelimelerimi sarf etmeye başlayacakken babam belirdi arkamda ve ödevlerimle çok ilgilendiği için bilgisayarı görünce deliye döndü. fişini çekti bilgisayarın. laptop'um yoktu, çalışmıyordum o zamanlar ev-okul-sokak üçlüsündeydim hep. laptop olsa biraz daha şansım olurdu belki bilgisayardan anlamayan babama karşı. çekilen fiş, sanki uyuşturulmadan çekilen diş gibiydi benim için. gattuso ile milletin bacaklarını kırdığım o eğlenceli milan-inter finali 1-1'ken maç iptal edilmişti ansızın. zor seviyeye almıştım oyunu. çalım atamıyordum hep. orta sahadan gol olmuyordu düşünsenize. iki kere shift'e basınca hareket yapıyordum. fazla basınca yapışkan tuşlar açılıyordu hatta. ne güzeldi o fifa 2005. ama kara bulut gibi çöken performans ödevim artık işlenmeyi bekleyen kil gibiydi. ya şimdi, ya hiçti. babamın da gazına gelip o gün başladım ödeve. 1 saatte boktan bir ödev yaptım. sesin, ışığın, (bir şey daha vardı hatırlayamadım) tanımları yapılacaktı güzel bir şekilde. internetim yoktu evimde ansiklopedi vardı meydan larousse'ydi adı da. sabah gazetesi vermişti onları kuponla. dediğim gibi dandik bir ödev yaptım, karton bile renksizdi. o ödevi ertesi gün götürdüm ve boktan bir not aldım. kaç aldığımı hatırlayamıyorum. o gün, okuldayken eve en çok gitmek istediğim gündü. ve o an geldi, okuldan çıktım, eve vardım hemen koşarak. çok hızlı koşardım o zamanlar. sigara falan bulaşmıyordum ben o zamanlar, öyle arkadaşlarım bile yoktu. her neyse üzerimi değiştirdim işte el yüz yıka vesaire derken artık hazırdım. evet o maça hazırdım. maç tekrar başlayacaktı. ---olumsuz baba şartlarından--- dolayı ertelenen maç için son hazırlıklarımı yapıyordum. yemeğimi yiyip, suyumu içip, çişimi yapıp kesintisiz oynama düşüncem vardı.
bilgisayarın başına geçtim.
kasanın düğmesine bastım.
bekliyorum...
ses geliyor ama görüntü yok...
açılış sesi geldi, duydum bilgisayardan emindim duyduğuma. meğerse babam ne yapmış. zeki adam. zeki adam ne yapmış he?
monitör-kasa kablosunu almış ve saklamış... bunu fark etmem geç olmadı. önce yüzümde değişik bir gülümseme belirdi. zekasına hayran kalmıştım. sonra annemin telefonundan babamı aradım. nerede olduğunu sordum ve söylemedi tabii ki. söyleyecek olsa neden saklasın zaten. akşama kadar bekledim gelmesini. param olsa gider yenisini alırdım ama yoktu işte. bekledim, el mahkum. geldi babam. vermedi yine. ertesi gün de vermedi. diğer gün de vermedi. vermedi işte. o zaman anladım hayatın ne kadar zor olduğunu ve yaşım 15 idi. ama hiçbir şey nedensiz değil. adam haklıydı... haklı olana can feda. sağol baba. 0 almamdan iyiydi o not ne olursa olsun.
cedric büyüdü mü lan diye düşündürmüştür.
her yıl biraz daha zorlaşacaktır. Sen daha dur neler görecen delikanlı..
24 yaşındayım şu an.
en zor yaşım 15'ti. bu kadar küçük yaşta bu kadar büyük şeylerle sınanmasaydım belki içimden gelerek inanırdım tanrıya.
Kesinlikle yalan olan önerme.
O yaşındayken her şey kolay ve basitti. Büyüdükçe işler sarpa sardı. Aklımı silkeyim niye büyüdüm.
babası cebine harçlık koyarken pantolonun darlığından mütevellit zorlanması sonucu yazarda oluşan beyin kamcuklaması...
zor valla ne bilim, yat kalk, gez toz... çekilir çile değil.

(bkz: intihar edeceklere tavsiyeler)
herşeyin çok zor olduğunu zannetiğin yaş aslında sadece kendini bulmaya çalıştığın ve önüne basit bir engel çıktığında da hayatı sevmediğin yaş. sen bide 25ten sonrasını gör.
Ne gibi bir zorluk olabilir ki. Çalışmıyorsun, ev geçindirme gayen yok, yediğin önünde yemediğin arkanda, düzenli harçlığın veriliyor. senden istenen tek şey okulunu bitirmek.
baba ölü. abi ölü. yalın ayak, üst baş yırtık. yara bere içinde küçük bir çocuk. arkadaş, insan nasıl şikayetçi olabilir kendi halinden ? hayat daha ne kadar zor olabilir ki? bu dediğim sadece suriyeli bir çocuk. ve böyle bir sürü yitik hayatlar var.