bugün
- karıncaları öldürmeden evden uzaklaştırma yöntemi15
- zalbert ramstein14
- sokak ortasında ilişkiye giren muhafazakar çift22
- meral akşener11
- elini cebine atınca en az 5000 lira olmalı10
- kablosuz sütyen20
- bugün yaşadığınız en üzücü olay11
- hangi sözlükçüyü dövmek istersiniz12
- kadir mısıroğlu üstadın hoplattığı oğlanlar14
- yazarların cinsel tercihi9
- icardi190537
- albay kemal23
- arkadaşlar sizce yakışıklı mıyım31
- müge anlı ile anadolu irfanı8
- seni allaha şikayet ediyorum erdoğan8
- meral akşener'in sarı saçları10
- peygamberlerin yahudi olması8
- kadir mısıroğlu mezarı10
- gizli samyel24
- 6 haziran 2024 meb ile ilgili skandal iddia25
- kuresel ikinma'nın sözlüğe dönüşü10
- aşkım ben hiç osurmuyorum bizde genetik diyen kız11
- estetikle 30 yaşına dönen teyze8
- belediye otobüsüne kaçak binme yöntemleri10
- türklere peygamber gönderilmemiş olması19
- türk tarihinin en büyük komutanı rte dir18
- kadınlar konusunda bilmek istediğiniz ne var12
- okula gidiyorum sözlük9
- ronaldo'nun fenerbahçe'ye gelme ihtimali12
- zalbert ramstein'in kürt olması15
- jose mourinho29
- sarılma ihtiyacı9
- havalar ısınınca orospu gibi giyinen kadınlar19
- kaç tane gerçek istanbullu tanıdınız17
- biz bu hayata çalışmaya mı geldik8
- sözlüğün bağımlılık yapması11
- 48 cm penisi olan adam12
- anın görüntüsü10
- türk kadınlarındaki en büyük sorun19
- türk polisinin güzel kızlara karşı olan nezaketi21
- merve boluğur11
- nude isteyen kız12
- güçlü kadınların ortak özellikleri17
- şanlıurfa da damattan istenilenler listesi13
- kocasına kahvaltı hazırlamayan kadın kusurludur10
- sözlüğün en iyi iki erkek yazarı12
- kemalistlerin insanları atatürk ten soğutması20
- magicovento13
- sözlüğün en iyi iki kadın yazarı34
- içinde hiç'a harfi geçmeyen bir cümle yazınü12
4. balkanlılar halk oyunları festivali kapsamında, izmir'de gerçekleştirilmiş müzik kutusu.
goran bregoviç gelir de gidilmez mi? goran bregovic lan, ayağına kadar gelmiş, gideceksin tabi. ulema, cühela ve ehli dubara; ehli namus, ehli işret ve erbab-ı livata rivayet ve ilan, hikayet ve beyan etmişlerdir ki*; goran bregovic konserine gitmek büyük sevap; cennette dublex villa veriyorlarmış didiler, biz de kalktık gittik.
kültürpark açık hava'da (izmir enternaysonal fuarı'nın içindedir) müzik ziyafeti var hevesiyle adımlarımızı hızlandırdık fuar girişinde. gençlik ateşimizin çeşitli dayatmalarla kısıtlandığı şu günlerde 7 cihana nam salmış sofranın tadı daha fuara girmeden damakları ıslatmaya başlamıştı. emin adımlarla ilerlerken sofrada kendimize yer bulabilme ihtimalimiz, döndüğümüz her köşeden sonra artan insan sayısıyla biraz daha düşüyor, vucut bu durumu nefes darlığı ile betimliyordu. konserin yapılacağı yere geldiğimizde, kapı girişinde toplanmış kalabalıktan sıyrılıp giriş için dizilen insan kuyruğunun sonunu aramaya koyulduk. kuyruk acısı çekmenin o durumda bir tevriye örneği olduğu kurşun geçirmez bir gerçekti. bir yarım bir de çeyrek kilometre yolu yürüdükten sonra kuyruğun sonunu bulmuş olsak da, konsere giremeyeceğimizi gördüğümüzden ağlamaklı olmuştuk. epi topu 5 bin kadar insan alabilecek bir anfiye 10 binden fazla niyetli insan görünce, üzülüyor olsak da mağlubiyeti kabullenip savaştan vazgeçtik.
savaş yorgunluğunu atmak için savaş alanından bir an önce uzaklaşmamız farzdı. zira gelecek her tıngırtı bize bir darbe daha vurmuş olacaktı. kendimizi bir meyhaneye attık; şaraplar geldi, acemi aşcının içini pişirmeyi beceremediği etlerden tattık. konser başlamış, insanlar gerçek ziyafetin tadını çıkarıyor olmalıydı; bu düşündükçe yediğimiz lokmalar boğazımda kalıyor, şaraplar kadehten yağmur olup yüreğimize yağıyordu. belki kazanırız diyerek belki de yenilen pehlivan güreşe doymaz atasözünü motto yaparak savaş alanına geri dönme kararı aldık. biz vardığımızda diğer askerler sofraya ulaşmak için kalenin kapılarını zorlamış, hatta bir kapısını kırmayı başarmış lakin kapı ağzında güçlü bir savunma hattıyla karşılaşınca emellerine ulaşamamışlardı. çetin kapışmalar sonucu birkaç kişi yaralanmış, kendi kendilerine söylenir olmuşlardı; kim bilir belki de bundan 10 yıl sonra savaş sonrası üzerine yapılacak bir psikoloji filmine konu olacaklardı.
tatlı dil yılanı deliğinden çıkardı ve sofradakilerin bir kısmı tüketildikten sonra, bekleyen biz dilenciler içeri alındı. sofranın şefi, aşçıbaşı, sofranın başında duran kıvırcık saçlı, beyaz elbiseli adam olmalıydı. görünüşü heybetli olmasa da, kurduğu sofradan ne kadar meziyetli biri olduğu belliydi. işte müzik ziyafeti dedik, bir ondan bir ondan diye daldık kalabalığın içine içine. şarkılara eşlik ettik, yarenimle karşılıklı raks ettik. aşçıbaşının meziyetli elleri kendimizden geçmemize sebep olmuştu doğrusu, neler yapacağımızı biz bile kestiremiyorduk. 7 cihana nam salmış bu şefi izmir'e getirmeyi başarmış olanlar neden daha büyük ve daha rahat edebileceğimiz bir sofra kurmamıştı anlam veremedik. bu en başta şefe yapılmış bir hakaret, bir saygısızlık değil miydi? bunları çok fazla düşünmenin anlamı yoktu, bu sofra ortadayken yapmamız gereken her şeyin tadına bakmaktı. zaman ilerliyor, kimse bu ziyafetten kalkıp da o ruhsuz eve geri dönmek istemiyordu. lakin son kervanın kalkmasına az bir süre kalmıştı ve başka kervan da bulunamayacağından; bulunsa bile çok fazla filuri ödenmek zorunda kalınacağından ziyafetin son kısmını mecburen feda edip sofradan kalktık. yol boyunca tadını damağımızda hissettik yemeklerin, sofraya konan son yemeğin, kalasnjikov'un tadına bakamasak da ederlezi, mesecina moonlight, venzinadiko gas station gibi tatların zevk-i sefasını sürmüştük.
ziyafet hala gözümün önünde, tatlar hala damağımda. aşçıbaşına teşekkürlerimi sunmaktan başka ne gelir elimden.
görenler, bilenler bilir; (bkz: topcu birliği)
goran bregoviç gelir de gidilmez mi? goran bregovic lan, ayağına kadar gelmiş, gideceksin tabi. ulema, cühela ve ehli dubara; ehli namus, ehli işret ve erbab-ı livata rivayet ve ilan, hikayet ve beyan etmişlerdir ki*; goran bregovic konserine gitmek büyük sevap; cennette dublex villa veriyorlarmış didiler, biz de kalktık gittik.
kültürpark açık hava'da (izmir enternaysonal fuarı'nın içindedir) müzik ziyafeti var hevesiyle adımlarımızı hızlandırdık fuar girişinde. gençlik ateşimizin çeşitli dayatmalarla kısıtlandığı şu günlerde 7 cihana nam salmış sofranın tadı daha fuara girmeden damakları ıslatmaya başlamıştı. emin adımlarla ilerlerken sofrada kendimize yer bulabilme ihtimalimiz, döndüğümüz her köşeden sonra artan insan sayısıyla biraz daha düşüyor, vucut bu durumu nefes darlığı ile betimliyordu. konserin yapılacağı yere geldiğimizde, kapı girişinde toplanmış kalabalıktan sıyrılıp giriş için dizilen insan kuyruğunun sonunu aramaya koyulduk. kuyruk acısı çekmenin o durumda bir tevriye örneği olduğu kurşun geçirmez bir gerçekti. bir yarım bir de çeyrek kilometre yolu yürüdükten sonra kuyruğun sonunu bulmuş olsak da, konsere giremeyeceğimizi gördüğümüzden ağlamaklı olmuştuk. epi topu 5 bin kadar insan alabilecek bir anfiye 10 binden fazla niyetli insan görünce, üzülüyor olsak da mağlubiyeti kabullenip savaştan vazgeçtik.
savaş yorgunluğunu atmak için savaş alanından bir an önce uzaklaşmamız farzdı. zira gelecek her tıngırtı bize bir darbe daha vurmuş olacaktı. kendimizi bir meyhaneye attık; şaraplar geldi, acemi aşcının içini pişirmeyi beceremediği etlerden tattık. konser başlamış, insanlar gerçek ziyafetin tadını çıkarıyor olmalıydı; bu düşündükçe yediğimiz lokmalar boğazımda kalıyor, şaraplar kadehten yağmur olup yüreğimize yağıyordu. belki kazanırız diyerek belki de yenilen pehlivan güreşe doymaz atasözünü motto yaparak savaş alanına geri dönme kararı aldık. biz vardığımızda diğer askerler sofraya ulaşmak için kalenin kapılarını zorlamış, hatta bir kapısını kırmayı başarmış lakin kapı ağzında güçlü bir savunma hattıyla karşılaşınca emellerine ulaşamamışlardı. çetin kapışmalar sonucu birkaç kişi yaralanmış, kendi kendilerine söylenir olmuşlardı; kim bilir belki de bundan 10 yıl sonra savaş sonrası üzerine yapılacak bir psikoloji filmine konu olacaklardı.
tatlı dil yılanı deliğinden çıkardı ve sofradakilerin bir kısmı tüketildikten sonra, bekleyen biz dilenciler içeri alındı. sofranın şefi, aşçıbaşı, sofranın başında duran kıvırcık saçlı, beyaz elbiseli adam olmalıydı. görünüşü heybetli olmasa da, kurduğu sofradan ne kadar meziyetli biri olduğu belliydi. işte müzik ziyafeti dedik, bir ondan bir ondan diye daldık kalabalığın içine içine. şarkılara eşlik ettik, yarenimle karşılıklı raks ettik. aşçıbaşının meziyetli elleri kendimizden geçmemize sebep olmuştu doğrusu, neler yapacağımızı biz bile kestiremiyorduk. 7 cihana nam salmış bu şefi izmir'e getirmeyi başarmış olanlar neden daha büyük ve daha rahat edebileceğimiz bir sofra kurmamıştı anlam veremedik. bu en başta şefe yapılmış bir hakaret, bir saygısızlık değil miydi? bunları çok fazla düşünmenin anlamı yoktu, bu sofra ortadayken yapmamız gereken her şeyin tadına bakmaktı. zaman ilerliyor, kimse bu ziyafetten kalkıp da o ruhsuz eve geri dönmek istemiyordu. lakin son kervanın kalkmasına az bir süre kalmıştı ve başka kervan da bulunamayacağından; bulunsa bile çok fazla filuri ödenmek zorunda kalınacağından ziyafetin son kısmını mecburen feda edip sofradan kalktık. yol boyunca tadını damağımızda hissettik yemeklerin, sofraya konan son yemeğin, kalasnjikov'un tadına bakamasak da ederlezi, mesecina moonlight, venzinadiko gas station gibi tatların zevk-i sefasını sürmüştük.
ziyafet hala gözümün önünde, tatlar hala damağımda. aşçıbaşına teşekkürlerimi sunmaktan başka ne gelir elimden.
görenler, bilenler bilir; (bkz: topcu birliği)
ankara daki kadar mukemmel gectigine inandıgım ulan izmir de olmak vardı dedigim. olsa da gitsek konseri.
güncel Önemli Başlıklar