bugün

entry'ler (26)

muhabbet kralı

ilhan uçkanın her konudaki kendince ancak kimsece olan fikirleri ve çıkışları, diğer bi adamın, konuyla ne alakası varsa anlamadık; saçmasapan ilüzyonları dünyanın en garip şeyiymişçesine sunuşu(halbuki her şey ışık ve gözün kör noktası ile ilgili), satranç merakını, hiç bir şekilde kadın erkek konusuna bağlayamadığı, bağlama çabasında dahi olmadığı ve konuyu afedersiniz her seferinde piç ettiği, okan bayülgenin de bu bilgiler karşısında çocukça bir merakla dikkatinin dağıldığı bu programda; kadın erkek durumu kanımca özetlenmiştir.

kendini bilmeyen, olgunlaşmamış her cins, kendi cinsinin genetiğinden çıkamamakta, kadınsa susamamakta, binlerce yıldır ezilmişliğinin karşısında kendini kanıtlamak uğruna çiğleşmekte, saçmalamakta; erkekse oyun oynamakta, şaşırmakta, oyalanmakta, kafa yaşamakta..

sonuç; tartışma gerçekleşememekte, bizi fıtık etmekte, konuyu boşu boşuna piç etmekte (ki bu konu dünyadaki en önemli konulardan biridir, her türlü iktidar kaygısının, güç kavramının, cinselliğin temeli), bütünlük sağlanamamaktadır.

keşke o kısa sarı saçlı bayan, ki kendisi konuşabilse neler söyleyecek; beyaz sakallı amca ve okan bayülgen, belki yaşını almış bir iki aşk insanı da olsaydı orda, mis olurdu..

böyle saçma tiplerle kadın erkeği nasıl anlarsınki..

bu gece muhabbetin kralı dönemedi. halbuse merakla beklemişidik.

alice s adventures in wonderland

tim burton'ın son ve en kötü filmi. aslında bu filme tim burton filmi demek de pek doğru değil kanımca. disneyin ele geçirdiği veya satın aldıgı, tim burton baharatlı bir alis iktisatlar diyarında filmi denilebilir ancak..

nitekim disneyin izleri silinecek gibi değil filmde, filmin adı bile altın harflerle tipik disney yorumuyla yazılıyor filmin başında, ardından yine disneyin her filminin arkasına koydugu vızır vızır kemanlar ile yaratılmaya çalışılan masal dünyası, beyaz kraliçenin disney sarayı, tiplemelerin bir kısmının tim burton'ın bir kısmının disney çalışanlarının elinden çıktığının bu kadar aşikar oluşu (fareye bakınızi ikizlere bakınız),johnny deppin filmin sonunda tipik disney film finali şeklinde saçma bir müzik eşliğinde dans gösterisi ya da kendini kaybedişi diyelim, ve nihayetinde, filmin sonunda alis'in ticaret yapmaya karar verişi!...

2 yıl beklemenin ardından, disneyle çalıştıgını duydugumda bir ne alaka geçmişti kafamdan, ancak yine de umudumda bir kırılma yaşamamıştım, çünkü tim burton alisi yapacaktı. ancak izlediğim vakit büyük hayal kırıklığı yarattı bende film. bir tim burton sever olarak "sen de mi brütüs" dedirtti...

bu iş neden olmazdı bir bakalım;

çünkü disney biteli yıllar oldu.. çünkü disney geleneksel çizgisinden bir türlü vazgeçemedi. imax, dreamworks ve yapılan bir çok bağımsız animasyonun yanında, disneyin de bir devrime ihtiyacı bulunuyor artık. tüm filmlerinde arkadan vızırdanan yaylılardan, çocukların seveceği garanti olan tiplemelerinden, her filmi gişe kaygısıyla bitirmekten, öğüt vermekten, ve filmin sonundaki saçma danslardan kurtulmalıydı yıllar önce. ne tiplemeleri, ne örgüsü tipik amerikan giriş-gelişme-sonuç döngüsünden çıkamadı disneyin.

disney animasyonun pembe tarafını temsil ediyorse, tim burton da siyah tarafını temsil ediyor. disneyin indirdiği perdeleri tim burton kaldırıyordu gözlerden. o kadar farklı bakış açıları ki bunlar, disney otorite "kılıgında" ise tim burton anarşist idi yaptıkları ile.. ve şimdi kendisini disneye boyun eğmiş görüyoruz.

ayrıca tim burton'ın bilgisayar animasyonuna odaklandıkça sanatsallığını kaybettiğini düşünüyorum. hamurlar daha alternatifti, tim burton bir alternatifti çizgisi ile sonuçta..

ayrıca anne hataway'in o odunsu kibarlığı inanılmazdı. kollarını sanki yanında görmediğimiz 5e 10luklara bağlamışlardı da kendisi de öyle oynamak zorunda gibiydi.. bir tim burton filminde ne işi vardı?

ama asıl merak ettiğim, yakın arkadaş olan johnny depp ile tim burton'ın dans sahnesi çekilmeden önce ne konuştuklarıdır. acaba tim burton johnny'ye "abi bunu yapman lazım, biliyorum yabancılaşacaksın ama bunu yapmamız lazım" diye moral mi verdi.. sırtını mı sıvazladı.

ayrıca alice neden evlilik ve kariyer kaygısı yaşadı. bu kez prens olmasın "günümüzü" uyarlayalım diyip bokunu mu çıkardılar acaba? alice çin'i sömürmeye mi gidiyor? neden herkese küçük emrah konuşması yaptı filmin sonunda? bunlar neeee!

neden tim? neden?.. hıck hıck (ağlıyor gözlerim)

yaratıcı yaratmak

kendi yaratacılığını keşfetmek..

vavien

engin günaydın, binnur kaya, settar tanrıöğen, ilker aksum kafalarının ne de güzel kafalar oldugunu gördüğümüz, kendi özgünlüklerini hali hazırda oturtmuş bu büyük oyuncuların oyunculuklarının sağlamalarını yaptıkları, türk sineması böyle özgün olmalı işte cümlesini kurdurtan, bunca film çekiliyor hala bir cacık olmuyor buhranlarından kurtaran, umut veren, özentiden uzak, kendine yakın, engin günaydının ellerini ve kafasını öpmemizi isteten (ellerimizi yıkadıktan sonra elbette) şaheser.

gerginiz ya içimizde aslında, kötü ile iyinin arasında sıkışmışız ama tanımlayamıyoruz ya hani o gerginliğin sebebini de kendisini de, ne güzel anlatmış filminde engin günaydın. o halat sahnesi nasıl bir vurgundur, nasıl da atmıştır aslında bir "şey" i aşşağı, yuvarlamıştır, çıkarmıştır hayatından hunharca, bizi de germiştir ama tanımlayamamışızdır o neydi öyle diye kalakalmışızdır, sonra göstermiştir duygunun sebebini. "iyi iyidir, kötü kötüdür" nasıl da büyük laftır ve doğrudur. film, insanların ayrıştıramadıgı ve unuttuğu o iki kavramı ayrıştırmak istemiştir belkide, ya da bırakın öyle kalsın en azından kabul edelimdir. ve de ne güzel çekmiştir taylan biraderler; iddiasız, çerçeveler darala genişleye, senaryo ile bu kadar uyumlu, gözümüze sokmadan sevdirmişlerdir kendilerini.

desteklenilmesi gerekiyor bu filmin..

güzel bir kız görünce hemen yavşamayan erkek

karizma yapandır, ileride o da yavşar.

yaşamamak için geçerli 5 sebep

geçerli 5 sebep aramak. arama kardeşim. ya istiyorsundur ya da istemiyorsundur.

izledikten sonra oturulan yere mıhlayan filmler

(bkz: saatler)

o gördüğün teyzeler var ya hani, ellerini ortada kavuşturan, kadın programları izleyen, sesleri tiz, içleri kalın, nasırlanmış, kafaları, ruhları. onlar salak değiller hayır. onlar yaşıyorlar, nefes alıyorlar, üstleri örtülmüş, kafaları örselenmiş, canları yanıyor. bir kadının gelebileceği en acınası noktaya sürüklenmişler onlar. ama hala kadınlar. alsan karşısına konuşsan, ne yüce sözler söylerler tüm saçmalamaların, dedikoduların ve "aman kızım işte nolcak hayat" ların arasında. gördüm ben onlardan çok. anneannemin çevresinde var bir sürü. ama şekerler bir yandan. korkutucular da, kirlenmişler falan ama, şişko memelerinin arasına da giresin geliyor, öyle de şevkatli oluyor bazıları.
onlarla girmek istedim konuya. bizdeki versiyonları fena durumda. ama öz aynı öz.

kadın olmak zor zanaat vesselam. her yerde her zaman. görevler, duygular, aşk, gitmek, kalmak, annelik, çalışmak, seks, sevgi, güç, yalnızlık; çek git veya gitme kal.. ne farkeder. nasıl çözülür de denge kurulur. duygular ve güdüler izin vermiyorki yalnızca mantık çalışsın. kafan çalışsa bir türlü çalışmasa ayrı türlü..

saatler olabilecek en yalın bir o kadar da entellektüel anlatımlardan sanırım kadın olmaya dair. hepsinin karışmış, püsür olmuş ruhları. modernizmin anlattığı özgürlük, geleneğin anlattıgı kurumlar, içten gelen aid olma ve tekil kalma güdüleri arasında, yaşadıgımız tüm o gel gitler.. anneden bulaşır karmaşa, hayatla devinir, gelir sen olur.

kadın olmayı başarabildiğimiz gün, kendimiz olabileceğiz sanki..

oluruz be kanka, onu da oluruz..

ekşi de yazar olmak için 1 yıl beklemek

Misal bir görüşmeye gidersin; görüşeceğin iş tam anlamıyla istediğin şey değildir, ama paraya ihtiyacın vardır ve boş durmak anlamsız gelmektedir. Gittiğin yerde senin gibi görüşmeye gelen bir çok insan vardır, sen de geçer sıranın gelmesini beklemek üzere kenardaki köşedeki sandalyeye tünersin. Beklerken tipleri süzmeye başlarsın, konuşmalarına, sığ sohbetlerine, ucuz makyajlarına bakar, onları yatakta çıplak tepinirken hayal edersin, hoşlanmazsın görüntüden, tenleri bir acaip gelir zaten, bakışları da, garip bir coşkuları vardır içlerinde, ama gözleri görmüyor gibidir bir yandan, gülüşleri etrafa yayılır, içlerine değil, genelde bağırarak konuşurlar, ve görüş alanlarınca bakmasalar bile etrafı süzerler bana bakıyorlar mı diye.. sohbet edebilme ihtimalinin sıfıra yakın oluşu seni boğar, sinir gelir, miden kalkar. Bu ne lan dersin, bunlarla mı yarışıyorum? O an görüşeceğin iş de gözünden düşer. Kaçıp gidesin gelir ordan. Artık işi almak da istemiyorsundur. Alem buysa kral gider der ve istediğin şey olana kadar 1 yıl beklemeyi tercih eder mekanı terki diyar eylersin çok büyük ihtimal ile.
Bazen de paraya çok sıkıştıgından mekanı terk edemezsin ve daha iyi bir iş görüşmesi yapana dek şansını değerlendirirsin, çünkü şans şanstır. ayrıca 1 yıl sonra bir fırsat yakalayacagını kafaya koymuş, başvurunu yapmışsındır bile. 1 yıl sabretmek gereklidir bazen. öyle veya böyle bu da bir deneyimdir. ama giremezsin o kafaya, yabancısındır oldugun yerde..
öyle bir şey işte.

ekşi sözlük ile uludağ sözlük arasındaki farklar

ekşi sözlük ununu elemiş eleğini asmış , hayatın sırrını çözmeye yaklaşmış bir entellektüelken, uludağsözlüğün çoluk çocuk mekanı olmasıdır..
uludag sözlüğün içeriği üniversite hazırlık abazanlık düzeyinde iken, ekşi master yapmış şekilden uzaktır. sözlüğün entrylere yaklaşımı açısından da uludag moderatörü bir sınıf öğretmeni ise, ekşi bir prof olabilir.
(bkz: çocuklar susun yoksa atarım dersten)

michael jackson sübyancı değildir demeyen insan

deme ihtiyacı bile duymayandır. her duyduğunuza inanmayın. michael jackson olun da görelim..

evladının bayram harçlığına el koyan anne baba

ailenin durumu iyi değilse hoş karşılanması gerekir. zira çocuk kişisi kendini fevkalade iyi hissedebilir, ailesine yardım ettiği için..

(bkz: her şeyi dramatikleştirmemek)

bayramların konusuna göre evini dekore eden anne

noel, cadılar bayramı, şeker bayramı, zafer bayramı anladık da, kurban bayramı versiyonu çok korkunç olabilir. evin her yerinde koyun kafaları ve boynuzlar hayal ettim ilk okuduğumda. allah korusun. (kurban bayramının dördüncü günü bugün ondan tribe girdim artık)

yağmur kokusu

sanki topraktan geldiğimizi kanıtlar gibidir.. çoğumuz toprağı bu kadar sevdiğini o güne dek farketmemiştir..

hiçbir şeyi ve hiç kimseyi ölümüne sevememek

bu kadar telaşlanmamak lazım.. ölümüne sevmek bize masallarda dayatılan bir mittir öte yandan. ölmeye gerek yoktur. ölmeden sevebilmektir zor olan.

(bkz: her şey tadında güzel)

sabah çay yerine kahve içen kişi

kahve ve çayı bile dinsel simgeler haline getiren kafaların düşünebildiği. domuz yemeyin kendi bokunu yiyor dediniz anladık da bu artık işin bokunu çıkarıp içmek değil midir?

varlık ve zaman

götü başı ayrı oynayan, etkileşim halindeki, algılanması zor, ama aslında bütün olan iki kavram. varlık zaman olmadan, zaman varlık olmadan algılanamaz.

hayatı yaşanılır kılmanın yolları

sakin olmaktır. olanları kabul etmek ve olmalarına izin vermektir..

tek çocuk olmak

kimine güzel görünür kimi de "aaa ne kötü" der yüzüne durduk yere. işin aslı yalnızsındır. ve yalnızlığı seversin çünkü buna alışıksındır, ne de olsa herkes evine gittiğinde sen yalnız başına oynayacaksındır. çok fazla kendine kaldığından ötürüdür sanırım, başkaları ile iletişim kurarken aradaki mesafeyi hep görürsün. anne ile babaya karşı duyulan sorumluluk tamamen senin üzerindedir, ailenin içindeki dertleri paylaşıp hafifletebileceğin bir dengin yoktur o yüzden anne baba kadar hissedersin sen de onları. bir şekilde özerk görünürsün etrafına. içine işlemiştir. evdeki yiyecekleri düşünmeden yersin, kimse neden yedin hepsini demez, bölüşme, pay etme kavramını sonradan kendi vicdanından ötürü ya kazanırsın ya kazanmazsın. şanslıysan ailen sana ahlakı, paylaşımı, sevgiyi, birey olmayı, sorumlulukları, vicdanı, erdemleri öğretir. ancak bunun yarattığı bir handikap vardır; ailenin dışına çıktıgında gördüğün yüzler böyle değillerdir, bu kez kendini çok daha fazla yalnız hisseder ve 4 yaşında balkonun gölge vuran kısmında bir metrekarelik kilimin üzerinde legolarınla oynadıgın günkü mutluluğunu ve huzurunu asla bulamayacagını bilsen de kendini evine atarsın. üstelik artık yalnız yaşıyorsundur.. anneni veya babanı ararsın.. azıcık sohbet eder kendine gelirsin.

zengin çocuklarının güzel ya da yakışıklı olması

ilk olarak zengin erkeklerin güzel kadınlar ile evlenebilmesi ihtimalinin yükselmesi ile birlikte beslenme şekli, stres katsayısı, giydiklerinin kaliteli, temiz, gıcır gıcır olması, daha profesyonel yerlerde saç kestirmeleri, kullanıkları bakım ürünleri, daha sık kuaföre veya berbere gidebilmeleri vs şeklinde sıralanabilecek birçok faktör/gözden kaçan ayrıntı ile sağladıklarını düşündüğüm bileşim.
ama hakkaten var böyle bişey. geçenlerde fenerbahçeye gittik. inanamadım. hep gelelim dedim buraya.

kimseyi takmayan insan tipi

sallamıyorsa tripte değildir. tripte ise sallıyordur. başka deyişle tepkileri düzenliyor, bakış açılarını belirliyor, kendine bir kendi yaratıyordur. gerçekler daha yaşanası daha az streslidir, çünkü gerçeklerdir, değiştiremeyeceğinden sallamazsın onları, bilmiyordur henüz..