entry'ler (32)

ahmet saritas

2004 yılında Burdur KOSGEB'de görev alan en genç müdür olan Ahmet Sarıtaş 2 yıl burada çalıştıktan sonra halen Akdeniz Üniversitesinde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaktadır.

Öğrencilerin bu hocanın derslerine olan katılımı okul çapında maksimum olup, her zaman öğrencisiyle en iyi iletişim kuran genç hocalardandır.

Koyu bir fenerbahçelidir. Bu konuda taviz vermez. Hatta daha da ileri giderek futbol konusunda objektif olduğunu iddia eder. * *
Derste anlattığı veya sınıfça tartışılan herhangi bir konuyu, siz ders dışına çıktığını sandığınız bi anda, anında ders ile ilgili hale getirerek şaşkınlık yaratan bu hoca, aynı zamanda sınıfta öğrencinin her konuda fikirlerini söylemesini * * * teşvik eder. Örneğin siyasi konuları sever. Ancak bu konuda herhangi bi tarafta değildir. * * * *
Parlak bi hocadır, gelecekte milletvekili olabilecek birisidir.

akdeniz üniversitesi

not sistemindeki saçmalıklar yüzünden öğrencileri rezil eden bi üniversitedir.
+dönem arasında ders kaydı yapan öğretim görevlisinin, bir ders eksik girmesi yüzünden öğrenci işlerinin bu durumu düzeltmek istememesi. ve düzeltmemesi yüzünden ders tekrarı yapan öğrenciler (ip adresileri incelendiğinde üniversitenin öğretim görevlisine ait bilgisayardan yapıldığı da kanıtlanmıştır ayrıca)
+ders kaydını düzeltmek için öğrencilerin rektörden görüşme sözü alıp, sonrasında bu öğrencilerle ilgilenmemesi.
+not sistemindeki belirsizlikler *
+dönem ganoların toplam ortalaması ile mezuniyet ganosu birbirini tutmuyor diye sınıf tekrarı yapan öğrenciler vardır. ki sistemin mezuniyet ganosunu güncellememesi yüzünden kaynaklanmakta
+transkripte bakınca mezun olan, ancak not görüntüleme sistemine girince sınıf tekrarı yapan öğrenciler...
+üniversitenin kendi sitesinden notlara girildiğinde sürekli "deniz atmaca" isimli birisinin çıkması
.ve yılın üniversitesi akdeniz üniversitesi...

bu satırları yazarken arkadaşlarımın üniversite hakkında görüşleri:

harun: *
erdem: *
halil: *
serkan: *

edit: bkz.

bir turun daha sonuna geldik sadece

Ağızlarda sakız misali "yeni yılınız kutlu olsun", "yeni yıl sizlere sağlık, mutluluk getirsin", "nice mutlu yıllara" gibi söylemler 2010 yıldır devam ediyor -ki milattan öncesini saymazsak-... Bu yıl çok şükür ki, hiç kimsenin yılı ile ilgili bir temennide bulunmadığıma seviniyorum... Zira yıl denilen kavram, çok basit bir ifadeyle Dünya'nın Güneş etrafındaki turunu tamamlaması şeklinde gerçekleşiyor... Duruma tabiki bu kadar yüzeysel bakmamakla birlikte, herhangi bir "yıl"ın bize birşeyler katabileceğini düşünecek kadar da önemsemiyorum... Bir başka deyişle: aslında değişen sadece "rakamlar", heyecana gerek yok.


Kabaca bir hesap yapacak olursak, kendimden örnek vereyim; 25 yaşındayım ve 25 yıldır dilenen bu dileklerin, artık 24 yıldır süregelen Serkan'ı sadece bir yıla endeksleyemeyeceğidir... Yanlış anlaşılmasın, belki gereksiz bir saplantı haline dönüştürdüğüm izlenimi yaratmış olabilirim; demek istediğim yılbaşı günündeki eğlenceye, sevince ve coşkuya karşı bir fikir beslediğim tabiki değil; ancak her sene olduğu gibi 2011'den de beklentiler yine aynı yönde, yani bu yılda beklentiler büyük ve temenniler de aynı ölçüde... Bence hayatımızla ilgili "gerçek" sorunları, eksiklikleri veya ne bileyim sadece istekleri "yeni bir yıla" bağlamamak gerektiğini hatırlayarak, içi boş, gereksiz temennilerimizi genel bir çerçevede, içine yeni bir seneden beklenmemesi gereken istekleri katmadan hoşça vakit geçirmekten ibaret olmalı düşüncesindeyim.


insan içi boş hayallere çabuk kaptırıyor kendini, "yeni bir yılın hayatımıza bir şeyler katacağını zannetmek" gibi... Oysa her insan "öz"ünde ne ise onu yaşıyor, dünya diye tanımladığı bu yerde... Sözlerimin sonlarına gelirken, temenniler tabiki çok güzeller, ancak bunları "yeni yıl kavramına bağlamadan söymelekte fayda var, o zaman daha anlamlı oluyorlar" diyerek farklı bir cümle ile tekrarlıyorum... Yeni yılların değil de, ömrünüzü şekillendirebileceğiniz, "düş"leyerek geçireceğiniz mutlu bir hayat diliyorum herkese...

çocukken yapılan abukluklar

balkonun bi tarafına işeyip, gelen büyük karıncaların onu nasıl içtiğini izleyerek zevk alması ya da çeşitli küçük hayvanları (sinek, karınca vs.) örümcek ağına atarak seyretmesi.

jack welch

Kazanmak istiyorsanız adlı kitabın yazarı.

bize bir v lazım

...diyenler için, bakmaya çekinmeyiniz -> (#10020820)

unutulmaz film replikleri

prates of the carribean'da
-this is madness! (Elizabeth Swann)
+this is politics (Jack Sparrow)

facebook ta hede hödö için milyonlar aramak

Uzun bir süredir, hatta facebook kuruldu kurulalı bugüne kadar devamlılığından hiçbir şey yitirmeden, farklı konularda ancak aynı amaçlarla kurulan gruplardır. Ancak bilinmelidir ki bu grupların kurulma sebebi tabi ki herhangi bir konuda birliği sağlamak değil, sadece grup kurucusuna para kazandırmaktır. Üye sayısına göre reklam alan grupların bu doğrultuda para kazanması.

Ancak benim takıldığım nokta buradan tamamen uzak. Kimin nasıl para kazandığıyla ilgilenmekten ziyade -hatta böyle bir yönünün olup olmaması umrumda bile değil- insanların bu gruplara katılarak kendilerini bir yolda gösterme veya kanıtlama amacının anlamsız çabası.

Bir de işin en kötü yanı da, bir başkasını örnek gösterip, "biz de bunun için" bilmem kaç milyon kişi olalım!!!

Bunun bir sosyal etkisi olarak, insanların fikir ve düşüncelerini eyleme geçirmede kişiliklerini soyutlaştırması var ki bence en önemlisi de bu. Çünkü artık toplumsal olarak bir şeylere tepki vermekte sadece sanal ortamda arkadaşlarımıza duyurabildiğimiz paylaşımlar olarak kaldığının farkında bile değiliz. Fakat kişinin kendisine sorarsan bazen sosyal ve toplumsal bazen de kültürel bir konuyla ilgilenerek içinde yaşadığı topluma olan duyarlılığını dile getirmekte. Örneğin açılan gruplara bakarsak "atatürk, allah, bayrak, millet, vatan, çocuklar, kadınlar, siyasi, politik" gibi bir çok konudaki düşüncelerimizi bu yolla dile getirerek gerçeklerden ne kadar da uzaklaştığımızı göstermekteyiz. Beğenelim veya beğenmeyelim, hayata monitörden bakmaya o kadar alıştık ki, etrafımız da olan bitenler sadece tek bir tık kadar uzaklıkta ve biz bunlara yine aynı yöntemle "tık" ile tepki göstermekteyiz.

Konunun sosyal/kişisel boyutları hakkında daha fazla yazmak mümkün, ancak bundan daha fazlasını yazmak gelmiyor artık içimden.

hayata monitörden bakmak

Kişinin etrafında olan bitene, sosyal yaşam alanına, çevresine, akrabalarına, arkadaşlarına, topluma, vatana, millete ve daha bir çok şeye tek bir yerden bakarak, tüm her şeye karşı kendisini soyutlaştırması.

perde takmanın stresine dayanamayıp camdan atlamak

+annaneee.... oturma odası bitti, ellerime sağlık =)
-aferin oğluma, hadi şimdi de tüllerini tak bitsin
+daha var mı?
-yok yok bi tüller kaldı...
+ee iyi o zaman....
-ben yaşlandım artık, geçen sene merdivenden düştümdü...
+ne demek annane ben takarım, sen beni çağır perde işi olduğunda
-saol yavrum, sende olmasan "salon"un perdelerini nasıl takardım bilmiyorum....
+salon mu?? valla bende bilmiyorum... ?!%&^+&/

conan o brien

Konuk olarak gelen Tom Hanks'in, program sırasında "Coco" lakabını taktığı kişi.

gece ders çalışmak

öğrenci evinde ise geyiktir, muhabbettir. eğer ders de çalışıyorsan, konuyla ilgili olmadık, enteresan şeyler çıkar, konu da çok güzel aklında kalır.

edward norton

Fight Club filmi ile American History X filmi çekimleri arasında sadece 6 aylık bir zaman farkı vardı. Oyuncunun bu filmlerdeki fiziksel özellikleri karşılaştırılırsa arada dikkate değer fark vardır.

Edit:imla

tatar ramazan

Kadir inanır bu filmdeki rolü için 20 kilo almıştır.

başörtüsü yasağını savunanlar ruh hastasıdır

Maalesef bu konuyu ülkemizde tartışmak oldukça zordur. Çünkü henüz bu konuya gelene kadar yüzlerce halk tarafından bilinmeyen, devlet tarafından belirlenemeyen, istikrarsız bir düşüncelerden oluşan ve kirlilik halini alan konular vardır. Öncelikle benim ilk aklıma gelen, "eğer laik bir ülkede yaşıyorsak" diye başlayan bir cümlenin devamında gelen ve başörtüsünün bu konu üzerinden döndürülmesi gerekliliği ile buradan "başörtüsünü yasaktan sayanlarla" "aynı fikre" ulaşılır. Ancak tartışılır ki, ülkemiz ne kadar laiktir? Yani, örneğin hırsızlık yapan birisine ceza veren bir sistemi savunanlara ne kadar "ruh hastasıdır" denilebilir? Çünkü bu kanunlarca belirlenmiştir. Demezler mi "arkadaş sen neyi tartışıyorsun?"

Eğer başörtüsü konusu tartışacaksak, ilk olarak bu konuda "Neyi temel alır ki bu başörtüsü meselesi?" gibi bir soru sormak ve önce bu soruya verilecek cevabı belirledikten sonra ancak onu da tam olarak açıklayabilirsek bu konuya, yani "başörtüsü yasağı" konusuna dönebiliriz.

"Laiklik" dedik, peki devletin sosyal yapısı ne olacak? Hani herkese eşit şartlarda haklar? Örneğin, başörtülü birisinin devletin bir kurumunda çalışması Laiklikten ötürü (ki burada tekrar aynı soruya dönmüyorum "ülkemiz ne kadar laiktir?) bu durum engellenebilir. Çünkü sosyal devlet ilkesi burada devreye girmez, bu kişi devletten hizmet almıyordur. Ancak durum, öğrencilikte farklıdır. Devlet burada hizmet verendir, ve başörtülü öğrenci ise hizmet alan kişidir.

Sanırım buraya kadar yazdıklarım anlaşılmıştır. Buradan kısıtlı da olsa belli çıkarımlar yapılabilir. Ancak görünen o ki bu konuda pek bir sonuca varamayacağımız-dır.

gitar üstadı

elektro, klasik, akustik, bass gibi çeşitleri ile gitar çalma konusunda işin ehli haline gelmiş, gitar virtüözü saydığımız kişiler. örnek verilen kişiler hakkında çaldığı ensturmana yönelik bilinmeyenlerin veya az bilinen sandığımız özelliklerinden bahsedelim.
örneğin jimi hendrix. sol el bir elektro gitarı sağ eli ile çalabilen, herkesin bildiği o tarif edilemez insan. (bkz: uzaylı)

kaş rock ve blues festivali

büyükçakıl plajında; oradaydım.

süleyman bağcıoğlu

kendisini ankara if performans hall adlı bir mekanda cumartesi günleri çıkarken, kendimi müptelası haline getirdiğimi sonradan farkettiğim(buradaki sonradan farketme hali tamamen cümlenin gelişinden ibaret), türkiye'de eşi benzerini görmediğim bir gitar üstadı.
en son ve aynı zamanda yıllar sonra, tam olarak geçen sene kaş rock ve blues festivalinde dinledim. tabiki harikaydı. dar kot pantolonu, dikkatimi ilk çeken topuklu kovboy ayakkabıları, kır saçları ve ağzından/eşikten düşmeyen sigarasıyla sahnede yaptığı müzik ile imajını tamamlar.

eşik

Gitarın sapında, telleri akort burgularına gitmeden önce sonlandıran kısımdır.

dead poets society

--spoiler--
yarını düşlüyoruz ve yarın gelmiyor;
gerçekten istemediğimiz zaferler düşlüyoruz,
yeni gün çoktan geldiği halde,
yeni bir gün düşlüyoruz.
yapılması gereken savaşlardan kaçıyoruz.

çağrıyı duyuyoruz; ama hiç önemsemiyoruz;
gelecek henüz planken, o gelecek için ümitleniyoruz.
kurtuluş elimizdeyken,
kurtarıcı için dua ediyoruz.

ve hala uyuyoruz.
ve hala uyuyoruz.
ve hala dua ediyoruz.
ve hala korkuyoruz.
--spoiler--