bugün

amak ı hayal

Kahvenin kokusu, Neyin ve Aynalı'nın sesi beni başka bir boyuta doğru itmeye başlamıştı. Yavaş yavaş duyularımın sınırından sıyrılmaya başladım. Bir şey görmüyor ve işitmiyordum artık. Bir müddet uykuya yakın bir halde kaldım.

Bu hal çok sürmedi. Zihnim çalışmaya başladı. Görünüşte bir şey algılamaz iken kendimi başka bir boyutun çekim alanında hissetmeye başladım. HAYALiN DERiNLiKLERi'ne yani özümdeki sonsuz boyutlara ( âmak-ı hayâl'e) dalmıştım.

Dağları, ormanları, hayvanları, kırları ve çiçekleri bizim memlekete benzemeyen bir ülkedeydim. Yanımda görünmeyen birisi vardı. Beraberce yürüyorduk. Onunla telepatik yolla konuşuyordum. Nereye gittiğimizi sordum.

Hindistan'dayız, <<hiçlik zirvesi>> ne gidiyoruz' dedi.

Çok çok uzun haftalar süren bir yürüyüşten sonra Everest Dağı'nın eteklerine geldik. Bir kulübe gördüm. Görünmez arkadaşım beni kulübedeki genç adama hiçlik zirvesini ziyarete getirdim dedi ve teslim ederek döndü.

Genç adam bana tebessümle baktı. Bir ağacın gölgesine oturduk. Bana dedi ki:

Hiçlik zirvesine insanların yüz binde birisi ancak çıkar.

Oraya ancak ölmeden önce ölenler çıkabilir.

Yani hiçlik bilgisinden elde edeceğin zevki geçici bedensel zevklere feda edersen zirveye ulaşamazsın.

ismini sordum:

'Buda Gotama Sakya Muni' dedi.

Hurmetle ayağa kalkıp elini öpmek istedim, öptürmedi.

Elimi benim için öpeceksen öpme, ben hiç'im.

Benim yanımda hürmetle hakaret arasında fark yoktur.

Kendin için öpeceksen ben zâten senin kalbindeyim.

Benim irfanımı kendinde ara dedi.

(Kitaptan Ufak Bir kesit)