bugün

evren yigit

Onunla ilk tanıştığımızda her yer günlük güneşlikti. Üstümde kotum, spor ayakkabılarım vardı. Saçlarım parıl parıldı. Gözlerim ışıltılı. Sıcaktım. Üşümüyordum. Çok kısa bir süre sonra beraber olmaya başladık. Hemen ardından da bana evlenme teklif etti. Evlendik. Evlendiğimizin ertesi günü sabah perdeyi açtım. Güneşi göremedim. Her yer karanlıktı. Anlamadım. Çünkü aslında mevsim yazdı. Ama çok umursamadım. Daha ertesi gün, yine karanlıktı. Sanki önünde biri duruyordu güneşin.

Bir sene böyle geçti. Önce depresyona girdim güneşsizlikten. ikinci sene kemiklerim çatırdamaya başladı. Üçüncü sene romatizma oldum, nemden. Dördünce sene, beni uzun senelerdir görmeyen bir arkadaşıma denk geldim yolda. Kamburum çıkmış bir hale görünce beni, "Ne oldu sana?" diye sordu. "Senin parlak saçların, ne dik bir sırtın vardı." Güneşsiz gök yüzünü gösterdim. "Size bir şey olmuyor mu? Kaç senedir güneş yok. Ben mi çok hassasım acaba?" dedim.

Gülümsedi: "Birinin gölgesinde kalmışsın sen!"

"Ne demek o?" dedim.

"Birinin gölgesinde kalmışsın işte..." dedi. "Güneş var şu anda. Senin için yoktur ama. Bir arkadaşımın daha başına gelmişti bu. En sonunda kadın buza dönüştü. Kimse kıramadı. Hiçbir şey ısıtamadı onu..."

"Peki" dedim, anlamaya çalışarak, "Güneş var mı ki? Şu anda gerçekten güneşli mi hava?"

"Evet" dedi. Baktım, hakikaten de saçları parıl parıldı. Gözleri ışıltılı. Üşümüyordu da. incecik bir gömlekle dolaşabiliyordu sokakta. Öpüştük, ayrıldık. Kafamda bir düşünceyle eve döndüm ben de. Gölgesinde mi kalmıştım hakikaten birinin?

O eve geldi sonra. "Ne düşünüyorsun bakayım" dedi.

"Güneşi ne kadar özlediğimi..." dedim.

Başka soru sormadı.

Ertesi gün ayrıldık.

iLAN

Çok sefildim. Aşk meselelerinden bahsediyorum. Beceriksizin tekiydim. Baktığım, çıktığım, hoşlandığım her kim varsa ya evliydi ya da bir enkaz. Enkaz olanlarla kaybettiğim vakit de, cabası. Onları ayağa kaldırır, kendilerine güvenmelerini sağlardım ama onlar aynı yavru kuşlar gibi kurduğum yuvadan uzaklaşıverirdi. Bu işi beceremiyordum işte. Yalnız kalmaktan da nefret ediyordum.

Derken bir gün, bir parkta tanıştım onunla. Ben dertli dertli parktaki köpekleri seyrederken, o kuşlara yem veriyordu. iç geçirmelerimi duymuş olacak ki, bana döndü ve "Üzülme" dedi, "Senin sorunun, insanların hazırladığı ilanları görememen..."

"ilan mı?" dedim.

"Evet" dedi. "Herkesin hazırladığı bir ilanı vardır. Onların görürsen, hata yapmazsın." "Anlamadım. Nasıl göreceğim peki bu ilanları? Bunlar nerede asılı?"

"Şimdi sana bir nane şekeri vereceğim. Yuttuktan yarım saat sonra etkisini gösterecektir" dedi ve bana şekeri uzattı. Tadı çok güzeldi. Yarım saat sonra herkesin alnında birtakım yazılar belirmeye başladı, daha sonra da yazılar anlam kazanmaya.

Mesela, karşıda duran pardösülü adamın "Boşta. Yeni boşanmış. Köpekli... Köpek sevmeyenler ve eski karıma benzeyenler başvurmasın lütfen" yazıyordu alnında, yan taraftaki çaycı çocuğun "Dolu. Yeni nişanlı. Evlilik hazırlıkları yapıyor." Sonra ileride duran mavi gözlü hoş çocukta ise, "Boşta. Hep boşta. Altı sevgilim var ama sana da yer var. Ne olursan ol gel" yazısı vardı.

Ne güzeldi insanları görmek. Demek ben hariç herkes böyle buluyordu sevgilisini. Sonradan karşıdan şapkalı bir adam gelmeye başladı. Onu görünce içimde bir şeyler kıpırdadı. Dedim keşke çıkarsa şapkasını da, görsem ilanını. Duymuş gibi çıkardı. "Boşta. Senin gibi bir kadın arıyorum" yazıyordu ilanda. Gülümsedim. O da bana gülümsedi.
güncel Önemli Başlıklar