bugün

charles bukowski şiirleri

it dalaşı...

Kalbinle giriştiğin bir haksız mücadele bu.
Kendi yüzüne attığın pençedir aşkın mührü.
Tut ki yaralısın, iyileşmeyecek kadar, çaresiz.
Uzaktaki kar tanelerine tutunmak için yarışır mı serçeler.
Özlemenin imkansızlık olduğunu bile bile.

Durmadan meşgul çalan bir telefonun ucundasın
Bileklerin yanlış ibreye ayarlı: Tam 12-den vuruldun!
Hedef tahtasının bile -artık yeter dediği andır,
Kursağında suskunluk, senin o soylu suskunluğun,
kimbilir hangi kayıp haritayı çıldırtır.

Çarpışmayan hiçbir tanrı kalmadı bu hikayede.
Yaşadığımız atlatma habere sıradan bir başlık uyduracak kadar cakalıyız.
Darmadağın ayak izlerime bakıp da nasıl biteceğini hesaplama bu yolun.
Kalbimle it dalaşındayız, hiçbir atlas kucak açmıyor içimdeki ülkeye.
Ölüme yıllardır küs olmasam bir akrebe sevda büyüteceğim.

içimden geçen her şeyin günlüğü tutuldu.
Rahat olabilirsiniz, size de yer var bu oyunda.
Taburu yanlış patikaya süren acemi bir rütbeliydim.
Hepimiz o coğrafyanın ortasında kaybolduk.
Şimdi falcıların önünde tek sıra hizadayız.
Bizim için açılıyor sinek, papaz, kız,
aşk, ayrılık, unutma mecburiyeti,
semalar üstü inatlaştığımız tanrı.

Durulduk sonunda, morfine uğramış zır deli kadar özgürüz.
Biletimiz kesildi, cehenneme kadar bütün yollar açık.
Varsa sıratın üstünde de sürüp gider bu it dalaşı.
Bir ağızdan çekilen yuhlara da katlanırız.
Kıyamete ne kaldı aşk bittikten sonra?

Ömür mü? Yük kervanıdır, geçtiği her adımda biraz daha derinleşir iz,
Gökyüzüne darılıp kalır anılara yetişemeyen o evcil akbaba.