bugün

düz yazı tarzında gibidir, ama manası şiir gibi şiirlerdir. bazen çok kısa yazar işi orda bitiriverir. bazen de anlatır anlatır anlatır, sanki bir öykü anlatır gibi. son kelimeye ve cümleye gelindiğinde ise anlarsınız boşuna okumadığınızı, orda çeker bombanın pimini. ve dağıtır sizi.
Tiklerim tutmuş çarşafın altında
güneş ışığıyla tekrar yüzleşmek
harbiden
berbat bir
şey
neon ışıkları yanıp da
çıplak kızlar barın
üstünde
hırpalayan müzikle dansettiğinde
şehri daha çok
seviyorum
çarşafın altında düşünüyorum
tarih
sinirlerimi
yıpratıyor
insanlığın en hatırlanası derdi
güneş ışığıyla tekrar
yüzleşme cesaretidir
aşk iki yabancının tanışmasıyla
başlar.
dünyayı sevmek
imkansız.
yatakta kalıp
uyumayı
yeğlerim
serseme dönmüşüm
günlerle sokaklar ve yıllarla
çarşafı
boynuma çekiyorum
kıçımı duvara
veriyorum
sabahlardan kimsenin etmediği kadar
nefret
ediyorum. charles bukowski
(bkz: siz aşk nedir bilmezsiniz)
serttir.
adeta sözlük yazarları için yazdığı bir şiir de mevcuttur;

nothing is as efective as defeat

her zaman kücük bir
not defteri tası yanında
nereye gidersen
dedi
ve cok icme,icmek
duyarlılıgı yok eder,
okuma günlerine katıl,nabzını kaydet bir yerlere
okuduklarını anla,yasa,unutma..
kalabalık düsündügünden daha
zeki
olabilir
ve bir seyler yazdıgında yollama hemen,
cekmecene koy iki haftalıgına.
sonra cıkar ve bak,yenile,
tekrar tekrar yenile
ve not defterini
basucuna koy yatarken,
geceleri
bir seyler
gelebilir aklına
not almazssan
kaybolabilir o
düsünceler
harcanır
ve icme.her aptal icebilir.
harflerin adamıyız biz
unutma
yazamayan insanlar,
ki digerleride öyle:
konusurlar..
kediler, köpekler ve cinsel karakterlerle dolu şiirlerdir. * *
En iyilerimizin sonu genellikle kendi ellerinden olur
sırf uzaklaşmak için,
ve geride kalanlar
birinin onlardan
uzaklaşmayı neden isteyebileceğini
bir türlü tam olarak anlayamazlar.

(bkz: etki ve tepki)
Ortalama insanda
Herhangi bir günde herhangi bir orduya
yetecek kadar ihanet,
nefret, şiddet
ve saçmalık vardır.
Ve cinayet konusunda en becerikliler
Cinayet karşıtı vaaz verenlerdir
Ve nefreti en iyi becerenler
Sevmeyi vaaz edenlerdir
Ve son olarak
Savaşı en iyi becerenler
Barış vaazı verenlerdir

Tanrıyı vaaz edenlerin
Tanrıya ihtiyacı var
Barış vaaz edenlerin
Huzuru yok
Sevgiye vaaz edenler sevgisizdir
Vaaz edenlerden sakının
Bilmişlerden sakının.
Durmadan kitap okuyanlardan sakının
Yoksulluktan nefret edenlerden
Ya da gurur duyanlardan sakının
Övgü göstermekte hızlı davrananlardan sakının
Karşılığında övgü beklerler

Sansürlemekte hızlı davrananlardan sakının
Bilmedikleri şeylerden korkarlar

Sürekli kalabalıkları arayanlardan sakının;
Tek başlarına bir hiçtirler

Ortalama erkekten
Ortalama kadından
Sakının
Sevgilerinden sakının

Sevgileri vasattır,
Vasatı aranır dururlar
Ama nefretleri dahiyanedir
Nefretleri seni beni
Herkesi öldürebilecek kadar dahiyanedir.

Yalnızlığı istemezler
Yalnızlığı anlamazlar
Kendilerinden farklı her şeyi
Yok etmeye çalışırlar

Sanat yaratamadıklarından
Sanatı anlayamazlar
Yaratma başarısızlıklarını
Dünyanın beceriksizliğine yorarlar

Kendileri tam sevemedikleri için
Senin sevginin eksik olduğuna inanır
Ve senden nefret ederler

Ve nefretleri
Parlak bir elmas
Bir bıçak
Bir dağ
Bir kaplan
Bir baldıran otu gibi
Mükemmeldir

En Usta Oldukları
Sanattır nefret!
*
it dalaşı...

Kalbinle giriştiğin bir haksız mücadele bu.
Kendi yüzüne attığın pençedir aşkın mührü.
Tut ki yaralısın, iyileşmeyecek kadar, çaresiz.
Uzaktaki kar tanelerine tutunmak için yarışır mı serçeler.
Özlemenin imkansızlık olduğunu bile bile.

Durmadan meşgul çalan bir telefonun ucundasın
Bileklerin yanlış ibreye ayarlı: Tam 12-den vuruldun!
Hedef tahtasının bile -artık yeter dediği andır,
Kursağında suskunluk, senin o soylu suskunluğun,
kimbilir hangi kayıp haritayı çıldırtır.

Çarpışmayan hiçbir tanrı kalmadı bu hikayede.
Yaşadığımız atlatma habere sıradan bir başlık uyduracak kadar cakalıyız.
Darmadağın ayak izlerime bakıp da nasıl biteceğini hesaplama bu yolun.
Kalbimle it dalaşındayız, hiçbir atlas kucak açmıyor içimdeki ülkeye.
Ölüme yıllardır küs olmasam bir akrebe sevda büyüteceğim.

içimden geçen her şeyin günlüğü tutuldu.
Rahat olabilirsiniz, size de yer var bu oyunda.
Taburu yanlış patikaya süren acemi bir rütbeliydim.
Hepimiz o coğrafyanın ortasında kaybolduk.
Şimdi falcıların önünde tek sıra hizadayız.
Bizim için açılıyor sinek, papaz, kız,
aşk, ayrılık, unutma mecburiyeti,
semalar üstü inatlaştığımız tanrı.

Durulduk sonunda, morfine uğramış zır deli kadar özgürüz.
Biletimiz kesildi, cehenneme kadar bütün yollar açık.
Varsa sıratın üstünde de sürüp gider bu it dalaşı.
Bir ağızdan çekilen yuhlara da katlanırız.
Kıyamete ne kaldı aşk bittikten sonra?

Ömür mü? Yük kervanıdır, geçtiği her adımda biraz daha derinleşir iz,
Gökyüzüne darılıp kalır anılara yetişemeyen o evcil akbaba.
nettirler.

"tanrı aşkı yarattığında çoğu insana yaramadı
tanrı köpekleri yarattığında köpeklere yaramadı
tanrı bitkileri yarattığında eh işte idare ederdi
tanrı nefreti yarattığında standart bir hizmete kavuştuk
tanrı beni yarattığında beni yaratmış oldu
tanrı maymunu yarattığında uyuyordu
zürafayı yarattığında sarhoştu
uyuşturucuları yarattığında kafası kıyaktı
ve intiharı yarattığında bunalımdaydı

senin yatakta uzanmış halini yarattığında
ne yaptığını biliyordu
sarhoştu ve kafası kıyaktı
ve sonra dağları ve denizi ve ateşi
aynı anda yarattı

bazı hataları oldu
ama senin yatakta uzanmış halini yarattığında
tüm kutsal evren' in üzerine boşaldı.
"
charles bukowski
hayır, kazanamayız
mümkün değil.
kazanamayacağımıza karar verdim.
bir an için kazanabileceğimizi sanmıştık.
ama sadece bir an için..
şimdi biliyorum ki kazanamayız.
hareketsiz dursakta kazanamayız,
koşsakta.
doğru davransak kazanamayız,
hata yapsak kazanamayız.
başka biri kazanacak..

o yüzden;
başka biri orada ve bizde buradayız.
bir sürü delikanlıya dostça öğütler

tibet'e git
deveye bin
incili oku
ayakkabılarını maviye boya
sakal bırak
kağıttan bir kanoyla dolaş dünyayı
the saturday evening post'a abone ol
çiğnerken sadece sol tarafını kullan ağzının
tek bacaklı bi kadınla evlen
ve düz bir usturayla traş ol
ve kadının koluna adını kazı
benzinle fırçala dişlerini
bütün gün uyu ve gece ağaçlara tırman
keşiş ol
viski ile bira iç
kafanı suyun altında tut
ve keman çal
pembe mum ışığında göbek at
köpeğini öldür
belediye başkanlığına aday ol
bir varilin içinde yaşa
baltayla kafanı yar
yağmurda lale ek

ama şiir yazma!
gerizekalı

fikir bana ilk geldiğinde
on bir yaşındaydım
sanıyorum:
geri zekalı olacağım.

mahellede bir kaç tane
vardı
herkesin ''geri zekalı'' dediği
tiplerden.

aşağılanmalarına rağmen
hayatları oldukça
rahattı:
bir şey beklenmıyordu
onlardan.

kendimi köşe başlarında
ellerim cebime
salyalarım akmış olarak
hayal ettim.

kimse rahatsız
etmezdi.

planımı uygulamaya
soktum.

ilk olarak
okul bahçesinde fark edildim.
erkek öğrenciler
benimle alay edip
sataşmaya başladılar.

babam bile farkına varmıştı:
''allahın cezası bir gerizekalı gibi
davranıyorsun!''

öğretmenlerimden biri fark etti
uzun ipek bacaklı
bayan gredis.

dersten sonra sınıfta kalmamı
istedi benden.

''neyin var hanrk?
bana söyleyebilirsin...?''

kollarını
boynuma doladı
ben de ona
yaslandım.

''söyle henry,
korkma...''

tek kelıme
etmedim.

''burda istediğin kadar
kalabilirsin, henry,
konusman gerekmıyor...''

beni anlımdan
öptü
ve ben uzanıp
usulca ipek bacaklarından
birine dokundum.

şuh kadındı
bayan gredis.

hemen her gün
yanına gidiyordum
okuldan sonra

ve herkes benden
nefret ediyordu
ama los angeles kentinte
benim yaşadığım sertleşmeleri
yaşamış on bir yaşında bir
çocuk daha olduğunu
sanmıyorum.
cahil cesareti sergilemek dediğimiz hadisenin vuku bulmasını sağlayan şiirlerdir. "bunu ben de yazarım" diye galeyana gelen hiç bukowski kitabı okumamış insancıklar tanıdım. bukowski'ye kadar süregelen alışılagelmiş şiir yapısını, şiirin gizemli olması gerektiği zırvasını, anlaşılmayan şiirlerin rağbet görmesi saçmalığını değiştiren tipte güçlü şiirlerdir Bukowski şiirleri. vuruculuğu tezatta ya da gizemde aramamış, yalın, doğal, düz ve akışkan biçimde suratımıza suratımıza yumruğunu indirmiştir büyük usta:

"kendi
yangınımızı
başlatır
başkalarını
suçlarız."
*
bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama ben ondan güçlüyüm, kal,
diyorum ona, kimsenin
seni görmesine izin veremem.

bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama viski döküyorum üstüne
sigara dumanına
boğuyorum,
fahişeler, barmenler ve
bakkal çırakları hiçbir zaman
bilmiyorlar onun orada
olduğunu.

bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama ben ondan güçlüyüm,
yat lan aşağı, diyorum ona,
ocağıma incir dikmek mi
niyetin? avrupa'daki kitap
satışlarını sabote etmek mi?

bir mavi kuş var yüreğimde
çıkmaya can atan
ama zekiyim, sadece
geceleri izin veriyorum çıkmasına,
herkes yattıktan sonra.
orada olduğunu biliyorum, derim
ona, kederlenme
artık.

sonra yerine koyarım yine
ama hafifçe öter
tamamen ölmesine de izin
vermiyorum
ve birlikte uyuyoruz
gizli antlaşmamızla
ve insanı ağlatacak kadar
güzel, ama ben
ağlamam, ya
siz?
Birde videosu vardir ki tadindan yenmez.