bugün

hiç kimsenin gülmediği bir şeye gülmek

güzeldir.

şimdi bu ilk paragraf, tek cümlelik giri okuyucuları için geldi. onlara öyle bir kıyak geçtim ki, hem tek kelime, hem cümle hem de paragraf. bugüne kadar gerçekten ihmal etmişim onları. umarım beni affetmişlerdir. belki bu girinin yazarına bile bakmadan çoktan uzaklaştılar ama olsun, ben en azından vicdanen rahatım artık.

bir diğer grup ise, uzun girilerde sadece ilk ve son paragrafı/cümleyi okuyanlar grubu. tatlı su kurnazları; başı, sonu okuyup entrynin gelişme bölümünü kendi kafalarına göre yazıyorlar. onlar hala aramızda bu sefer.çünkü son paragrafta onları tahrik ederek yazıyı okumalarını sağlamak için bir sürpriz yaptım. dolayısıyla şu an bu satırı okuyorsanız son paragrafı dikkate almayınız. her kesimi kucaklamak istiyorum bu akşam. herkes mutlu ayrılmalı bu giriden.

üniversite 2'deyiz sanıyorum. nasıl oldu da ev arkadaşı olduysak o selçuk denen lavukla bilmiyorum, çok kıl biriydi. milletin güldüğü şeyleri sorgulayarak "aha bunlara mı gülüyon lan sen?" tarzında aşağılamaya çalışıyordu. kendi güldüğü şeyleri sorguladığımızda "kara mizah olm o siz anlamazsınız" şeklinde taşşağına devam ediyordu.

günlerden bir gün, ev ahalisi olarak kafalarımızı güzel yaptığımız dakikalarda selçuğun suratıma bakıp güldüğünü farkettim. çiş bahanesiyle lavaboya gidip aynaya baktım emin olmak için. kesin kitlendiği bir şey vardı. üzerine gitmeliydim.

- olm selçuk neden bana bakıp gülüyosun?
+ yok bişey. ahahahahaah.
- söyle olm kara mizah mı yine?
+ yok yok. ahahahah. 2 saniyede bir gözlerini kırpıyosun lan. ahahaha.
- harbi mi lan. ha siktir ölücem galiba.
+ beyninde çipli bomba var, uyursan ölürsün o yüzden uyumuyosun ama gözlerini kırparak dinlendiriyosun. ahahahaahahahah
- başka neden olabilir peki?
+ ahahah. bak şimdi sen gözlerini kırptığın için gerçek bi insansın. ilerde klon insanlar gözlerini kırpmayacak. ahahahaha.

selçuk fena yakalanmıştı. bu sefer güldüğü şey ne kara mizahtı ne de orjinal bir espri. sadece bastırılmış gülme hissiyatı açığa çıkmıştı. ve bilim dünyasına bomba gibi düşecek teoriler üretmişti. bu teorileri duyup duygulanan salih de ona bakarak "güllerin içinden canım koşarak koşarak gel bana"yı söylüyordu. yalnız "koşarak koşarak" kısmını rap gibi söyleyip sonra yine normale döndürüyordu. ben de o kısımda gülmekten safra kesemi patlatacak gibi oluyordum.

ertesi gün her şey normale döndüğünde selçuk gerekli dersi almıştı. yaşadığı bu acı tecrübeden sonra artık kimsenin güldüğü şeyle alay etmeyeceğine dair söz verdi. kahvaltı öncesi Selçuk dahil hepberaber kenetlendik. Zira onsuz bir kenetin hayat damarlarından biri kopmuş demekti ve “gençken yapılması gereken yüz şey”den birini atlamış olacaktık ki bu, yaşlandığımızda bir kabus gibi peşimizden gelecekti. selçuğu kahvaltılık almak için bakkala bile gönderdik. kahvaltıda azıcık da olsa bilimsel konularda konuştuk. insan klonlama filan.

sonuç; hakem hatalarının ayyuka çıktığı ve cari açığın ne olacağı sorusunun akılları karıştırdığı şu zor günlerde gülmeye çok ihtiyacımız var. gülün, güldürün arkadaşlar. kimsenin güldüğüyle taşşak geçmeyin. herkesin güldüğü kendine. "herkesin tuttuğu kendine" babında değil ama. bu yok çünkü, böyle bir şey yok. bitti o; o devir kapandı. Küreselleştik iyicene. Küreselleşecekseniz de adam gibi küreselleşin; ne o öyle “asdşlkjdaslj” filan.

4. paragrafa git. gülersen senle alay etmeyeceğiz söz.