bugün

night at the museum battle of the smithsonian

Müzede bir gece 2 ilkinin gişe başarısının ardından beklenen bir filmdi. ilk film çok büyük bir tat bırakmamıştı ağzımda. izle unut tarzı bir komediydi, ikinciside öyle ama ilkinden bir adım önde! gelişen imax teknolojisi ve büyüyen bütçeden destek alarak yola çıkan filmin konusu; yenilenen müze yüzünden taşınan kahramanlarımızın başı çok geçmeden yeni mekanlarında belaya girer ve onlara, kızgın oldukları eski bir dost yardım edecektir. müzede bir gece 2 nin en büyük sorunu yer yer fazla tekrar edilen espriler ve sarkan konu, birkaç mantık devamlılığını saymazsak onun dışında aksayan pek bişey yok. film iki saat süresice seyirciyi sıkmıyor ve oldukça keyifli bir seyirlik sunuyor. karakterler ilkinden daha eğlenceli ve büyüyen bütçenin verdiği etkiyle daha iyi tasarlanmışlar. bazı efektler küçük seyirciyi ürkütmemek için, misal ahtapot efekti gibisinden, oldukça çocuksu tasarlanmışken bazıları ise oldukça gerçekçi ve başarılı bir şekilde perdeye yansıyor. çoğu devam filminin yaptığı gibi (bkz: transformers) ana malzemesine bir sonra ki filme devrederek sonlanıyor. müzede bir gece 2 nin olumlu yanlarından biri ise stiller ın oyunculuğu, asla karikatüre kaçmamaya özen gösteriyor stiller, bu ciddiyet onu daha da koik hale getiriyor, yalnız bazı şeyler çok uzatılmış mesela, stiller ve diğer karakterler arasında geçen ve aralıklarla perdeye yansıyan laf dalaşları gibi. bunlar baştan eğlenceli gelse de gitgide uzamaya ve bazende seyirciyi yormaya başlıyorlar. wilson ve williams üstüne düşen görevi yan karakterler olarak başarıyla yerine getirirken amy adams güzelliğyle filme keyif katıyor. şüphesiz transformers gibi aksiyonuna para giden filmlerden değil müzede bir gece, bütçesinin çoğunu hikayesinin kurulum evresine harcıyor, zaten gördüğümüz her sahnede ki her karakter ayrı bir dünya, ayrı bir oluşum. hal böyle olunca dekorların canlandırılması ve karakterlerin sırıtmayacak bir şekilde perdeye yansımasını başarıyla yapmak gerekiyor, bunuda bütçenin veridği hakla başarıyla kullanıyor müzede bir gece, ara sıra belirli şekilde sarksa da, hemen toparlanıp ilerleyen, akan rejisiyle de seyirciyi belli bir nokta da sıkmayan keyifli bir eğlencelik denilebilir kendisi için, bir sonra ki devam filminede kapı açık bırakmayı ihmal etmiyor müzede bir gece, yalnız bir film beğenildi diye devamını çekmekten kendini alı koyamayan yapımcıların elinde uzadıkça uzamaz diye düşünüyor insan. filmin belli mantık hatalarına gelince; özellikle çok sevdiğim bir sahne olan siyah beyaz fotoğrafın içinde geçen sekans seyirciye oldukça keyifli anlar yaşatırken hemen akabinde gelen sahnede stiller susamış dev ahtapotun üstüne canlı fotoğrafta ki deniz suyundan atıyor , sonra ki karede fotoğraftaki su bitmiş, madem fotolar derinliği olan canlılıkta o zaman deniz nasıl tükendi? ya da wilson un canlandırdığı minyatür karakterin kum saati içinde esir kaldığı sahne küçücük bir bünyenin o kadar kumun altında ezilmeden durmasını bekleyemiz di mi? kısaca eğlence isteyen izlesin. 10/7