bugün

yıldırım bayezid

yıldırım bayezid ve timur'un , ankara savaşı'ndan önceki mektuplaşmalarından bir örnek ;

timur; yıldırım bayezid’e yazdığı birinci mektubunda özetle;

“...kara yusuf ile bağdat sultanı olan ahmed celâyir’in , osmanlı idaresine sığınma taleplerini kabul etmemesini , bu iki kişiyi yakalayıp aileleri ile birlikte ya kendisine teslim edilmesini , veya öldürülmelerini , ya da ülke sınırları dışına çıkarılmaları...” gibi alternatif tekliflerini iletmiştir.

yıldırım bayezid ;

"ey ihtiyar köpek! tekfurdan daha şiddetli kafirsin! mektubunda bizi korkutmak ve hile ile kandırmak istemişsin . osmanlı sultanlarını acem padişahlarına benzetme! osmanlı askerleri de ne kıpçak ülkesi tatarı gibi sıradan insanlar , ne de hint toplulukları gibi başı boş , sere serpe , avare kalabalıklar değildir . osmanlı askerleri , ırak ve horasan askerleri gibi hamiyetsiz ve perişan olmayacak kadar onurlu askerlerdir . yine sen osmanlı askerlerini şam ve halep askerlerine de benzetmeyesin..bu mektup eline geçtikten sonra , savaş meydanına her kim ki gelmeyip kaçarsa , onun eşi üç talakla kendisinden boş olsun!.."

timur ;

"sen kendini allah yolunda cihat eden , biz ise haksız yere kan döken bir kafir ve beni yeni yetme bir savaşçı saymışsın . bil ki ben kırk yıla yakın bir süredir nefsimi cihada adamışım . bu cihatlar sonunda kaleler ve ülkeler feth ederek , beldeleri kurtarmakla meşgulüm . kaldı ki bu halim , dünden daha açık ve kesindir. bu mücadeleler esnasında, çok sayıda kişi bize itaat etmiş ve yolumuzda canlarını feda etmiştir . siz niçin bize hizmet etmekten kaçıyor , sevgi göster miyorsunuz ? hem yaşça da senden büyük durumdayım . bu güne kadar hangi tarafa gittiysem , kısa sürede orayı ele geçirdim . sivas’ı da kısa zamanda elde ettim . sen malatya’yı muhasara ettin , dört ay elde edemedin ve geri dönmek zorunda kaldın . sinop kale’sini ne zamandan beridir elde edemedin . mektubundaki gibi tehdit ve gurura kapılma , akıl yolundan uzak sözlere cesaret etme . kaldı ki sivas’ta ele geçirdiğim adamlarınızdan durumunu anlamış haldeyim . dolayısıyla pek çok müslümanı rencide etmek , han ve mallarını harab etmek uygun görülmemiştir . bu sebeptendir ki , güzel cevap vermeyi yüksek bir iş olarak bil , ülkeni harap etmekten kurtarmış olursun . bizimle anlaşma yoluna döner , özür dileyen bir ifade ile cevap verirsen , aramızda dostluk ve sevgi olur . böylece frenk kâfirine fırsat vermemiş olur , biz de , sivas’tan çekilerek geri döneriz . bizim niyetimiz ve meylimiz sizi zayıf düşürerek meşgul etmek, böylece kefere dinine yardım etmek değildir . bizi ve askerimizi kâfir , dinsiz , sapık itikatlı mezhep sahibi ve çirkin âdetleri bulunmakla itham etme . bizim askerimiz babadan ataya müslüman ve müslüman çocuklarıdır . niçin hidâyete layık olmasınlar ? kaldı ki , osmanlı’nın askerleri çoğunlukla kâfirlerden devşirme olduğu açıktır . davamız cihangirlik olup , saltanatımız adına hutbeler okunmaktadır , sikkeler basılıdır . müslümanların ûlü’l-emri olduğumuzda şüphe yoktur . bizim soyumuz , ilhân-ı âlişân’a ulaşmaktadır . eğer samimi selâmınızla beraber iyi ifadeler içeren mektubunuz gelirse, her iki taraf arasında yumuşama ve sevgi peyda olur. aksi halde kılıç ortaya çıkınca, kaleme yer kalmaz ve’s-selâm...”

yıldırım bayezid;

“...zamanın cihan sultanı olan timur-i köregen , sivas’a gelip yerleşmeyi , bizim tebrîz’e yöneldiğimize benzeterek tuhaf
kıyaslamada bulunmuşsun . kaldı ki biz, kefe’den şirvan’a varıp , o ülkeye asker çıkarsak , kim mani olabilir? kıpçak halkı sizden bıkıp usandığı için bizimle beraber olmayı tercih etmektedir . malatya ve sinop hususundaki iddianız da doğru değildir . bazı sebeplerden dolayı muhasaradan vazgeçilmiştir . yoksa bizim askerimizin azlığı veya sizin askerinizin çokluğundan dolayı olmamıştır . kastamonu ve karaman hakimlerinin inatları ve o sırada fırsat bulup , bazı vilâyetlerimize saldırmaları , bizim malatya ve sinop’taki muhasarayı kaldırmamızı zaruri kılmıştır...”

“...iyi bil ki , atam ertuğrul han üç yüz kadar gazisiyle beraber , hülâgû tatar’ından onbin tatar’a vurup , alâeddin keykubât’a galip gelenleri mağlup etmiştir . bundan sonra devlet idâre etme şerefine nâil olmuş, hil‘at kendisine verilerek , allâh’ın lutfu ile âl-i selçûk’un yerine idareyi elde tutması isyân ve baş kaldırma ile olmamıştır . osman bey’in ilk culûsundan itibaren , dört tarafında bulunan kâfirlerle gece-gündüz iki yüzbinden fazla askeriyle cihat etmiştir . bu saltanat yıldızımız bugün dördüncü tabakaya erişmiş ve şimdiye kadar fethettiğimiz kale ve kasabaların sayısı geçmiş sultanların hayalinden geçmesi dahi mümkün olmamıştır...”

“...bizim nazarımızda; dünya ve içindekilerin kıymeti, allah yolunda cihat etmenin yanında saman çöpü kadar
değeri yoktur . osmanlı askerine abdullâh oğlu demekten fazlasıyla zevk duyarız . çünkü bütün sahâbe-i kirâmın ataları kâfir iken , kendileri müslüman oldular . böyle müslüman olanlar , insafı olmayan müslüman-zâdelerden çok çok üstündürler...”

“...siz sivas’ı harap idüp , ehl-i islâm’ın ırzını pâyimâl etdükten sonra ne denile bilir ki! siz , ilk suçlamayı kendinizden gidermeye uğraşıyorsunuz . arapça ve farsça gelen mektuplarınızda sertlik , kabalık , kibir ve gururdan başka bir nesne yoktu . âl-i osman , hile ile ülkeleri kendisine mülk edinmemiştir . mektuplarımız akıllı devlet erkânımızla yapılan istişâreler sonrası yazılmıştır .

timur;

“...sungur çavuş ve hacı bayezid ile gönderdiğimiz haberler doğrudur . sizin küffârla savaştığınızı biliyoruz . bu tarafta gürcü kâfirlerle biz savaşıyoruz. hem siz hem de bizler bu konuda mutluyuz . bu durumun sayısız faydaları her iki tarafa olmaktadır . yazdıklarımızda zerre kadar şaibe ve şüphe olamaz . antlaşma kararı olursa, mısır’la aramızda olanlardan ıslâh edici olunması isteğiniz uygun görülmemiştir . çünkü ölen eski mısır vâlisi , elçilerimizden irak ve acem’in büyük saygı duyduğu bahaddin savcı’yı haksız yere öldürdü . yine uzun süredir hapsettiği gönültaş’ı serbest bırakması için elçi gönderdiğim halde isteğimi yerine getirmedi ve o günahsızı hiç endişe duymadan katletti . biz şam ve haleb’e geldiğimizde, mısır’da hacı adındaki elçileri gelip haps olunan otlamış’ı haleb’e gönderelim dediler . fakat bu sözün de aksini yaptılar .

“...senin, şimdi mısır vâlisi olan kimseye oğlumuzdur demeni uygun görmedik . onu sultânu’l-harameyn elkâbıyla anmanız doğru olmaz . belki mücâvirü’l-harameyn demeye lâyık değillerdir...”

“...bize dost olmayanı , kendinize yakın ve sevdiklerinize dahil etmeyiniz . saltanat işleri nezâkete bağlıdır . dikkat edilecek yönleri çoktur...”

“...ahmed celâyir şimdi bağdat yakınlarına gelmiş , biz de oraya asker göndermişiz . tekrar size taraf kaçar gelirse sahip çıkmayıp , bilâkis yakalayıp bize teslim etmeniz sizden isteğimizdir . erzincan’a varıp , yerleri tahrip için şimdilik serhadda durularak elçilerinizin gelmesini beklemekteyiz...”

yıldırım bayezid;

“...mısır hakimi ile aranızda geçen olaylardan dolayı bizim niyyetimizi doğru anlamamışsınız . biz arzu etsek mısır’ı feth etmeye her zaman kadiriz . ahmet celâyir tekrar geri osmanlı topraklarına gelirse, kara yusuf ile birlikte ikisini size teslim etmemi istemişsiniz . biliyorsunuz ki hûlâgu dârü’s-selâm’ı alıp iran’ın çoğunu eline geçirdiği sırada, halifenin amcası çocuklarından bir iki kişi mısır’a kâhire vâlisi baybars’a sığındılar ve onun himayesine girdiler. hülâgu’nun bağdat vâlisi olan karaboğa noyan, baybars’la cenk ettiler . halifenin amcasını mısır askeri sanıp , orada şehit ettiler. kaçanlar şimdiye kadar kâhire’de kaldı ve hülâgû han onları geri istemedi ve takip de etmedi . şimdi bu dostunuz feleğin tokadını yemiş bir iki kişiyi himaye etmekle hatırınızı kıracak bir durum olamaz . zira hülâgû böylesine cüz’i şeylerden vaz geçmiştir. muradımız sivas ve çevresinden elinizi çekmenizdir . bunu yerine getirmeniz güzel bir işaretinizin gereği olduğu anlaşılacaktır . ancak her hâlde allah’ın takdirinden kaçılmaz ve bizim kimseden korkumuz yoktur!!!..."

timur;

“...şimdiye kadar sulh için çalıştım ve nihayet sivas’a gelmem söz konusu oldu . kâfire fırsat vermemek, i̇slam diyarlarını harap etmekten endişe edip , şam tarafına giderek mısır azizinden intikamımızı aldık. sizin hasta olduğunuz hususu ağızlarda dolaşırken , biz bunu fırsat bilip dikkate almadık . ancak siz fırsat bulunca bize bağlı olan erzincan’a gelip valimizi rencide ettiniz . adamımız olan taharten(muttaharten) sulhu sağlamak için sizin pişman olduğunuzu bize yazmıştır . biz de güvendik ve sulh için antlaşmaya varılacağı umuduyla birkaç kez mektuplar gönderdik. ama siz gittikçe artan bir katı tutum içerisinde oldunuz . tâ ki biz ve askerimiz için kâfir ve kâfirden daha eşed kâfirlerdir demeniz sözü her yerde söylenir olmaya başladı . elçileriniz olan sungur ve ahmed adamlarınız uzun süredir yanımızdadırlar . islamlığımızı ve inancımızı biliyorlar . hedefimiz kefe ve kırım yönüne iken , şirvan’dan geri dönüp tekrar erzincan’dan o tarafa varmak icap etti . semerkand’da bulunan oğlum muîneddin muhammed sultan bahadır da askeri ile birlikte bana katılacaktır . isteğimiz erzincan’a varmadan ve askerimiz şehirlerinize girmeden önce sivas , malatya , elbistan , erzincan ve kemâh’ın bize bırakıldığını sağlam bir ahit-nâme ile bildirmenizdir . sulha muhalif değilim ve bağlıyım . bu sulhun bir sûretini mekke-i mükerreme’de bâbü’l-harâm’da kapalı muhafaza olunsun ki , kimin bu sulha uyup uymadığı ortaya çıksın . bu mektup sungur, ahmed ve hacı bayezid ile gönderildi."

yıldırım bayezid;

“...timûr-i köregen hazretleri , ilgi uyandıran antlaşmaya dair mektubunuz , ben sivas’a geldikten sonra ulaştı . ben bu sırada antlaşma hazırlığı içerisinde bulunuyordum ki; nâgâh(vakitsiz saatte) sulha muhalif bir başka mektup karaman fesatları elinden orduyu humâyûnumuza erişti ve antlaşmanın gecikmesine sebep oldu . devlet erkânımızdan akıllı kişiler bu durumu şöyle değerlendirdiler . ikinci mektup ilk karışık dönem sürecinde yazılarak elçi ile gönderildi . karaman topluluğu ki eskiden beri ocağımızın düşmanı olmuşlardır , bunlar elçimizi öldürüp , fitne iyice ayyuka çıkıncaya kadar mektubu sakladılar . musâlaha olacağı ihtimâlini görünce , bu kez bazı rezilleri üzerimize gönderip bizi şüpheye düşürmüşlerdir . rezillerin eline düşen mektubun gecikmesinin ebebi dahi biz olmadığımız hususu malumunuzdur . bu durumu yaltaklanma olarak görürseniz hayır , asla düşmandan yüz çevirmek âdetimizden değildir . sulh ve cengin cezası ve mükâfatı buna sebep olan tarafa aittir . eğer bir kimse fitneye sebep olursa, allah’u teâlâ onun cezasını versin...”

(kaynak : münşeât ve mükâtabât-ı sultâniye mecmuası'ndan mektuplaşmaları bir bir yazdım . aralarından 4'er mektup geçmiştir . Mektuplaşmalarının sonrasında inanılmaz bir şekilde , timur , filleri ve onbinlerce kişilik ordusıyla hindistan'dan yola çıkıp ankara'ya kadar gelmiş , osmanlı ordusunu yenmiş , yıldırımı esir düşürmüş ve geriye gidene kadar da yıldırımı çıplak bir şekilde bir kafesin içinde götürmüştür .)