bugün

hezeyanlarım yaşanmışlıklarım ve ofis tuvaleti

ofiste tuvalete gitmek; hem doğaya, hem kendinize zulümdür. Çekilmez çiledir. Devinimsel bir serzeniştir. pırt yapan böcektir.

Sabah evden çıkmadan bu işi halletmeniz gerektiğini bilirsiniz, zira evde çözemediğiniz problemler saat 11:00 sularında ofiste ortaya çıkar. Ki bu sadece dışkısal problemler için değil, hatunsal problemlerde de geçerlidir. Şayet kız arkadaşınızla kavga ettiyseniz, ve sabah gönlünü almadan evden çıkarsanız, saat 11:00'de telefon gelir, dakikalarca "hayır, sen beni yanlış anladın" demek zorunda kalırsınız. Lakin bu başka bir yazının konusudur, dağılmayalım.

Bazen sabah ki bu umutsuz bekleyişi sonlandırmak için sıcak sular içersiniz, aç karnına sigaralar yakarsınız, artık sizde pavlov'un köpeği misali tuvaleti çağrıştıran uykusuz dergisini incelersiniz bir miktar. son umut doğadan form bile içersiniz, sırf ofiste tuvalete gitmemek için yaparsınız bunu, ama sabah 08:00'de içilen doğadan form, ne yazık ki vücuttan -önüne ne varsa katarak- saat 11:00'de çıkar. işte böyle bir günde, sırasıyla şunlar gerçekleşir;

Masanızdan usulca kalkarsınız, kimse sizi görmesin istersiniz, toplantıya gider gibi ciddi bir surat ifadesi takınırsınız önce, lakin tuvalete gittiğinizi gören insanların aklında "boku ciddiye alan adam" imajı oluşacağından korkarsınız. Bu sefer neşeli bir surat ifadesi takınırsınız, gel gör ki o zamanda insanlar hakkınızda "şen şakrak sıçan adam" diye düşünecektir. En sonunda msn'de iki nokta üst üste ve düz çizgi ile betimlenmiş surat ifadesini takınırsınız. Artık iş arkadaşlarınız, bu işe karşı özel bir hissiyat beslemediğinize inanacaktır. Emin adımlarla yürür, sert bir şekilde kapıyı açar, ve kabine "ulan tuvalet ben mi seni yeneceğim, sen mi beni" bakışı fırlatırsınız.

Kravatla tuvalete gidilmez zira ne zaman nereye düşeceği belli olmaz. kural bir, ortada umarsızça sallanan bir giyim eşyası varsa o mutlaka değmesini istemediğiniz bir yere değecektir. Kravatı çıkarırsınız, ardından gömlek gelir, zira gömlek denen giyim eşyasının en büyük zevki kırışmaktır, ki bir çok evlilik bu sebeptendir. Gömlek erkeklerin evlenmesini sağlayan hain bir kumaş parçasıdır*. Gömleği de çıkardıktan sonra, kravatla birlikte, çocukken bütün naifliğinizle tuvalette neden bulunduğuna anlam veremediğiniz askıya asarsınız.

Klozete şöyle bir bakarsınız, temizdir, ama siz daha temizsinizdir, ya da öyle sanarsınız. klozet kapağı örtüsünü çeker, güzelce klozete yayar, bir miktar tuvalet kağıdı koparır, tuvalete atar, "su sıçramasın dötüme bariyeri" örersiniz, ki bu yaptıklarınızla rahat bir ağaç kestirmişsinizdir doğada. "Her tuvalete gittiğimde bir fidan dikeceğim bundan sonra" diye düşünürsünüz. Klozete oturur, "fidanlar ağaca, ağaçlar ormana, ormanlar yurduma" isimli çocuk şarkısını mırıldana mırıldana işinizi bitirirsiniz.

Her zaman ki gibi tam çıkacakken, tuvalete biri girer, kabinden çıkıp onunla göz göze gelip "I know what you did last summer" diyen bakışlarıyla karşılaşmamak için ayakta kabinde beklersiniz. Vakit geçmektedir. Ofistekiler sizin için endişelenmeye başlamışlardır. Hafif terlemeye başlarsınız, ne yaptığınızı bilen biriyle göz göze gelmek mi, yoksa ofiste nicelerinin "experimental bey'de de ne döt varmış, kaç saat oldu" dercesine size gülümsemeleri mi daha beterdir.

ikinciyi seçersiniz, zira o yüzleşme olay mahalinden daha uzakta olacaktır. En sonunda yeni gelen çıkar, onun o umarsız giriş ve çıkışına özenir, siz de çıkarsınız, ellerinizi yıkar, ellerinizi yıkadığınız belli olsun diye, hafif ıslaklık bırakarak kurularsınız.

Masanıza döndüğünüzde, "işime bu kadar özensem şimdi tüm istanbul benimdi" diye düşünür, işbu entry'i girersiniz.

edit: ofis'te nick'imi bilen tek kişi, pirchul'e ofis'te patlattığı kahkaha için serzenişlerimi, başlığı taşımam konusundaki ısrarı için ise teşekkürlerimi sunarım.