bugün

makber

oldukça uzun bir şiir. bazı yerleri hakikaten insanın tüylerini diken diken eder. yok böyle bir şey...

ey yar şu nevbahar (ilkbahar) sensin
ben anlıyorum ki yar sensin
ettikçe nigah bahr u berre (karaya ve denize baktıkça)
birden sanırım ki bazı kerre
meşcerdeki (koruluktaki) rüzgar sensin
ağlar, derim: eşk-bâr (gözyaşı döken) sensin
türben görünce anlarım ki
öldüm, bana türbedar sensin

bu nasıl bir boşluk hissi? bu nasıl bir yalnızlık duygusu? anlamak insanı deli ediyor. hele meşcerdeki rüzgar sensin, ağlar, derim eşk bar sensin dediği yer...

bakın nasıl deli eden bir sessizlik:

safil-i semavatı (göklerin altını) cay (yer) edinsin
teşhir olunup ecel tepinsin
bin velvele, bin kıyamet olsun
bin zelzele, bir inayet olsun
mahşer tozarak mezara binsin
çarpıp küreler kırılsın, insin
yağsın nesi varsa kainatın
lakin şu derin sükut dinsin

çarpıp küreler kırılsın insin de ne demek be! Nasıl deli eden bir sükuttur ki gezegenlerin çarpışmasını dahi sessizliğin bozulması için göze alıyor.