bugün

suçluları öldüren seri katil

dexter örneğindeki, görece idealize - suçlu - figürünü epistemolojik olarak ele alacak olursak, bu olası suçlu tipinin 150 yıldan daha uzun bir geçmişinin olması beklenemez..

zira, hapishane kavramı 1830-1850'lerde oluşmaya başlamıştır. öncesinde "zindan" vardır ve zindanın esas işlevi suçluyu ceza amacıyla tecrit etmek değil, fiziksel cezalandırma amacıyla el altında tutmaktır.

yani, suçluyu kapatarak cezalandırmak ya da rehabilite etmek kavramı, romantizm ile yaşıttır, öncesinde ceza fiziksel bir kavramdır.. toplumsal kültüre göre adamı giyotine yollarlar, gözlerine mil çekerler, kazığa bağlayıp yakarlar, kolunu bacağını keserler vb.. dolayısıyla, bu dönemde suçlu öldürecek bir seri katile ihtiyaç yoktu, çünkü suçlunun öldürülmesi toplumsal ya da ahlaki bir sorun değil, bir rutindi..

yani ortada öldürülmeyi hak eden, az bir cezayla yırtmış bir suçlu yoktu..

ama, olayın aslında başka bir yönü daha var..
biz buraya kadar sadece, irade sahibinin, otoritenin suçluya olan bakışını ele aldık.. ama burada canı için yalvaran bir suçlu ve adamı yumurta gibi kesen bir otorite beklemek de hata...

aslında, bu dönemde insanların ölüme bakış açısı da çok enteresan..
mesela fransa'da 13. yy'da zındıklıkla suçlanan ve yakılarak öldürülen katharlar,
fatih döneminde, bugün kırkpınar güreşleri'nin yaptığı alan olabilir, tam olarak orada topluca yakılan hurufiler,
kanuni döneminde oğlan şeyh maşuki ile birlikte idam edilen taraftarları..

bu ve benzeri bir sürü örnekte, aslında cezalandırılacak "hedef" kitleye, tövbe etme ve cezadan kurtulma şansı tanınıyor.. insanlar, yakılacağını bile bile "yok efendim biz yolumuzdan dönmeyiz" diyorlar.. e iyi.. yan madem..

adamların kafası bizden farklı işliyor.. bu, kesin..