bugün

hayatın adaleti

çoğu insan hayatın ne kadar adaletsiz olduğundan dem vurur. hatta öyle insanlar vardır ki; ne zaman istemedikleri hoşlarına gitmeyen bir durum ola "bu hayatın adaleti yok" gibisinden saçmalarlar, etraflarında bulunan inanlarında olmadık yere canını sıkarlar. oya bilmezler ki hayat bu dünyada en sert, en acımasız, en tarafız adalete sahip olan kurumdur, evet kurumdur bir yanlışlık yok; en azından benim için kurumdur.

peki insanlar bunu neden anlayamazlarda sürekli hayatın adaletsizliğinden bahsederler dersen; insanların alıştıkları adalet yani devletin adaleti ile hayatın adaleti arasındaki yöntem farklılığından kaynaklanır bu derim, apışır kalırsın. en basitinden birisi gelir senin paranı çalarsa, polis onu yakalar, adelete sevk eder; o da gerekli cezayı hemencecik verir. işte yüzsüz insan hayattanda aynısını bekler; isterki birisi ona bir ibnelik yaptığında hayat hemen aynı ibneliği ona yapsın, bizimkinin de içinin yağları eriyiversin.

heh işte, hayat böyle çalışmaz arkadaşım. şundan emin ol; hayat son derece adaletlidir ve insanlar er ya da geç yaptıklarının karşılığını bulacaklardır. burda asıl soru; ne zaman olacağıdır. hemen olmaz, yani bugün bir götlük yaparsan hemen yarın hayat cezalandırmaz seni, bekler biraz; yaptığın ibneliği unutmanı bekler senin. tam sen unutmuşken çakar tokatı sana; aklına başına gelir "ne bok yedim lan ben" dersin, pişman olursun, ama iş işten geçmiştir. götlük yapılan ve adalet isteyen kişi içinde olayın böyle olması daha iyidir. hayat ilk başta göstermiş olaydı adaletini kişinin sadece siniri geçmiş olacaktı, ama belli bir zaman sonra gerçekleştiğinde o zaman zarfı içinde kişi kendine yapılanı unutacağı için ya da en azından siniri geçmiş olacağından bu sefer olaydan zevk alacaktır.

"yahu sen nerden biliyosun" dersen; bu olayı bir kaç kere yaşadığımı söyleyebilirim sana. genelde hayatın götüne şaplak attığı afacan oldum ben. öyle ya da böyle öğrenmiş bulundum bunu.

misal üniversitenin ikinci yılında ev arkadaşlarımdan birisi "basur" olmuştu. götünün üzerine oturamadığı zaman fark etmiştim bu durumu bende. "ne oldu oğlum" dedim, "abi basur oldum, fitil filan yapıyorum" dedi. demez olaydı; götle ilgili yapılmadık epri bırakmadım, olur olmaz herkezin içinde açıkca olmasa bile dokundurmalar yaptım. diğer arkadaşlar pek se etmediler ama ben maşallah hepsinin yerine yapılacak taşağı yapmıştım zaten. öyle böyle derken geçti bizim elemanın basuru, iyileşti, "zaten eprilerde bayamıştı" dedim. günlük hayatımıza devam etmeye başladık.

her şey çok güzel gidiyordu...aradan yaklaşık bir yıl geçmişti.

bu zaman zarfında oturduğumuz apartmanda, karşı dairemize kız öğrenciler taşınmışlardı . karşı dairesine kız taşınan her erkek öğrenci gibi bizde ilk başta olaya "oooo hacı karılar geldi lan karşı daireye" şeklinde yaklaştık. zamanla kızlarla kaynaştık filan derken baktım ki ben bunlardan bir tanesine baya baya aşık olmuşum, aşık olmuşum derken hoşlanıyorum işte; şimdi durduk yere götünü kaldırmaya gerek yok, ayrıca onunda bana karşı boş olmadığı gibi nedenini bilmediğim bir fikre bile kapılmışım. bir keresinde bana "dün gece seni düşündüm" bile demişti. jestler mimikler filan yuvarlanıp gidiyoruz işte. yalnız bu kız biraz ev kızı cinsinde; açıkcası öyle sikilecek kız değil gibi bir imajı var, küfür bile etmiyor, hatta küfür eden insanlardan nefret ediyor. her sike "ay çok ayııııp" diye cinsden yani. tabi bende gerekiz kibalrlıklar filan başladı...derken kabız oldum... ne alaka deme dinle..

bir akşam boş beleş otururken telebizyon karşısında canım kola çekti; kalktım giyindim filan tam çıkacam evden, salak arkadaşım gördü beni.

a: nere gidiyon lan
b: oğlum canım kola çekti lan kola alacam, markete gidiyom.
a: oğlum kola içme lan sonra kabızım diye dolanıyosun evin içinde

evet evet ben öyle pis bir insandım işte, kabızdım ve evin içinde sürekli kabız olduğumu dile gitiriyor; kabızım diye dolaşıyordum. hatta sürekli "tutun çekin beni" şeklinde iğrenç espriler bile yapıyordum. neyse...kapı açtım dışarı çıkmak için, son olarak arkadaşa dönüp;

b: oğlum kabız olsam, sıçamasam, afedersin götüm yırtılsa bile kola içerim ben, dedim.

döndüm arkamı ve göz göze geldik. karşımda mal gibi bana bakıyordu. suratındaki o salak ifadeyi bugün bile hatılayabiliyorum. benim söylediklerimden dolayı resmen midesi bulanmıştı kızın. o an dünyam başıma yıkılmıştı, evet; hoşlandığım kızın benim yüzümden midesi bulanmıştı, bana "seni düşündüm dün gece" diyen kızın bundan sonra ne zaman aklına gelem kesin götümde gelecekti aklına, beni sıçamazken hayal edecek miydi acaba? of allahım bu nasıl bir kaderdi..."iyi akşamlar" dedim koşa koşa indim merdivenlerden.

kola alıp hayvan gibi içtim o gece. moralim bozulmuştu, resmen rezil olmuştum ayrıca aynı gece götümden gelen kanla anlamıştım ki rezil olmakla kalmamış basur da olmuştum. of allahım...arkadaşımla dalga geçtiğim günler geldi aklıma; rezil ve basur oldukdan sonra pişmanda olmuştum.

peki bitti mi?

bitmedi amına koyım..

doktora gittim; genel cerrah, utana sıkala anlattım durumu. "yat şöyle bir bakalım" dedi. "olmaz" diyecektim onun yerine gösterdiği yere yattım, indirdim pantalonu, ayırdım kanatları. bir yandan gözüm doktorda; eğildi bakıyor. "ne baktın hacı" demek istedim ama "bi arkadaşa bakıp çıkacak olan bir cihazı soktu götüme"..."basur" dedi, "biliyorum amına koyım bunun için götüme bir şey sokmana gerek yoktu" demek istedim ama yazdığı reçeteyi alıp "teşekkür ederim, kolay gelsin" demek zorunda kaldım.

peki bitti mi?

bitmemişti amına koyım

günde ikişer taneden; 24 tane fitil soktum götüme, kremledim bir güzel. belli bir süre götümün üzerine oturamadım; ne zaman oturmaya kalkam ev arkadaşlarımın o yılışık gülümsemeleri takıldı gözlerime. öyle bir şey ki; gülme desen adam zaten gülmüyor, gülmüyor lan diyorum ama yok çok bariz belli güldüğü. yani öyle bir bakış işte anlayın siz artık durumu. ben kızı filan unutmuşum tabi götümün derdine düştüm, aklım fikrim götümde benim. bir akşam oturmaya geldiklerinde hatırladım ben onu ve yaşadığımız talihsiz olayı, hani konuşsam mı acaba dedim lakin masamın üzerindeki fitil kutusunu gördüğünü anlayınca vazgeçtim konuşmakdan. konuşsamıydım acaba?

zamanla iyileşmeye başladım, bu severde kaşıntı geldi anasını satayım, bildiğin götüm kaşınıyor, eh insan duramıyor kaşıyor haliyle, bir müddette ev arkadaşlarımın "abi hayırdır götün mü kaşınıyor" şeklindeki esprilerine maruz kaldık.

öyle böyle derken geçti gitti basur.

peki bitti mi?

dinle...

bu olay yaklaşık 10 gün filan sürdü. on günden sonra "basurum geçti lan" diye seviniyordum ki bu seferde bizim kız boş durmamış sevgili yapmış bu arada. olan yine benim götüme oldu tabi, zaten bu haberi arkadaşımdan aldığımda götümdeki ince sızlamadan anlamalıydım.

bu arada basur olduğum ve oturamadığım için okula gidemediğimi ve vizesinden 80 aldığım bir dersden devamsızlıktan kaldığımı, o yılı izleyen 2 sene boyunca o aynı dersi veremediğimi ve bunun bende nasıl bir his yarattığını anlatmak bile istemiyorum.

üşenmeyip bu sikindirik yazıyı buraya kadar okuyan birisi varsa şayet, kendisine hayatın adaletli bir kurum olduğu yönündeki iddamı hatırlatmak istiyorum. dediğim gibi; sadece hayatın adalet mekanizması bizim anladığımız, bildiğimiz adaletten biraz daha farklı çalışıyor. yani öyle "yaptım yanıma kar kaldı" diye düşünmeyin, yanınıza kar kalmıyor işte; adam olun, kimseye kötü bir şey yapmayın, kimseyle dalga filan geçmeyin...sonrası çok kötü oluyor;dönüyor dolaşıyor sizin götünüze giriyor arkadaşım. neyse ben sosyal içerikli mesajımı da verdiğime göre benim görevim burda bitmiş oldu. şimdi gidecem bir kase meyveli yoğurt yiyecem, kayısılı hemde...