sabah yagmurlu havada ise gitmek

aldığın duşa rağmen henüz afyonun patlamamış bi şekilde kendini bi arabaya atarsın. gideceğin yeri söyler çantanda bişeyler aranmaya başlarsın. araba bebekten arnavutköye doğru sahilden ilerlemeye başlar. sonra kafanı kaldırırsın ve yağmurun, pusun ve bütün o griliğin içinde boğazdan geçen küçük bir gemi görürsün. ne sabah saatin yedi olmasının, ne korkunç depresif havanın ne de uykusuzluğun artık hiçbir önemi kalmaz. insanların istanbul hayranlığı ilk defa bir anlam ifade eder.