bugün

hiç görmediğiniz birini özleyebilir misiniz

Bu sorunun cevabı herkes için farklı ve karmaşık bir anlam taşısada cevabı net olarak evettir. Şöyle ki bizler her zaman evleneceğimiz insanı hep merak ederiz. Sürekli kafamızda o kişiyi belli kalıplara sokar ve Kendi kendimize onu tasvir ederiz. Bu biçimlendirmeyi hem fiziksel hem de kafa yapımıza uyacak ya da işimize gelecek şekilde yaparız. Sonrasında derin bir iç çekiş ve büyük bir özlemle karşımıza çıkacağı günü bekleriz. Gelip bizi bu mutsuzluğumuzdan çekip çıkarıp ikinci bir cenneti kollarında yaşatsın diye umut ederiz. Sözgelimi hayatımızın şu anki kısmına kadar yaşadığımız hiçte iyi olmayan zamanlar için içten içe bir ödüllendirme olarak o kişiyi yaratandan bekleriz.

Aslında bizim küçük hatalarımızdan biride bu tasvirlerimizi bunu birileriyle ilişkiye başladığımızda ya da delice sevdiğimiz birileri için de yaparız. Öyle delicesine bağlanırız ki o kişilere onlara hayatımızın baş rolünü veririz halbuki silik ve vasat bir filmde figüran bile olamayacak kadar beceksizdirler onlar. Aslında belli kalıplara soktuğumuz bu insanların bizim için hayal kırıklıklarından başka bir şey olmadığını çok sonradan anlarız. Yani aradığımız kişiyle uzaktan yakından bile alakası yoktur o kişilerin. Ve sonunda üzülen yine bizler oluruz. Herkesin başına gelebilecek bu hadiseyi en iyi şekilde Shakespeare açıklamıştır. Üstat şöyle buyurmuş, “Beğendiğiniz bedenlere hayalinizdeki ruhları koyup, aşk sanıyorsunuz...” bu sözün altında yatan derin anlamı unutmamak ve bir daha kırılmamak üzere bu sözü ipek bir mendile sararcasına kalbimizde taşımamız yerinde bir hareket olur.