bugün

hastalık üretip ilaç satan bilim

“Kanserin çaresi” diye bir tanımlama yoktur. Kanser yüzlerce farklı tipi olan, kimi zaman onlarca farklı genetik mutasyonu bünyesinde barındıran bir hastalığın genel adıdır. Bugün tanımlanmış 200’den fazla kanser türü vardır ve her kanser türünün ortaya çıkış hikayesi hem kanserden kansere hem de hastadan hastaya çeşitlilik göstermektedir. 4 Nisan 2018 itibariyle kanserlerle ilgili 3.642.995 adet araştırma makalesi yayınlanmış olmasına rağmen “kanserin çaresini bulduk” diyen tek bir araştırma ekibi yoktur. Çünkü tedaviye yönelik yapılan araştırmalar her bir kanser türüne özel olarak tasarlanmaktadır.

Eğer kansere bir çare bulmaktan söz edilecekse bu, örneğin “Ek mutasyon barındırmayan ancak tirozin kinaz inhibitörlerine de yanıt vermeyen kronik myeloid lösemi hastalarında yüzde yüz başarı sağlayan bir tedavi bulundu!” şeklinde olabilir. Bu ifadeden fark edilebileceği gibi, tek bir kanser türüyle ilgili bile oldukça fazla değişken ve bilinmeyen vardır. Bu durumda “kansere çare bulundu” demek oldukça sığ ve yanıltıcı bir ifade olacaktır.

Bugün bazı kanser türlerinin tedavilerinde kullanıma geçen akıllı ilaçlar oldukça başarılı sonuçlar vermektedir. Bu başarının kaynağı, o kanser türünü yenebilmek için hedef moleküllerin keşfedilmesinde yatmaktadır. Dolayısıyla kanser araştırmaları sadece tedavi etme üzerine değil, hangi kanser türü üzerinde çalışılacaksa o kanserin biyolojisinin anlaşılmasına yönelik de yapılmaktadır. Her hastalığın kendine özgü biyolojisi ne kadar iyi anlaşılırsa tedaviye giden yol o kadar kısalır. Ancak bu hiç de kolay değildir ve yüzlerce bilim insanı halihazırda çalışmalarına süratle devam etmektedir. Ekonomik olarak bakacak olursak, tek bir ilaç için bile araştırmalara milyonlarca dolar harcayan bir firma “mucizevi bir ilaç” bulmasına ve bundan çok daha fazla para kazanabilecek olmasına rağmen neden bunu bünyesinde gizli tutsun? Peki, o mucizevi ilacın “gerçekten mucizevi” olduğunu göstermek için yapılması gereken çetrefilli klinik araştırmalar, binlerce bilim insanının gözü önünde sürerken, iletişimin bu kadar yaygın olduğu bir devirde nasıl gizli kalabilir?

Bazı kritik hastalarda rutin kemoterapötik tedavilerin yerine, faz çalışmaları henüz tamamlanmamış ancak başarılı olacağı düşünülen “deneysel” tedavilerin uygulanabilir olması ve sonucunda hastanın kısa vadede veya uzun vadede fayda görmesi, geleneksel kanser tedavilerine şüpheyle bakılmasına yol açabilmektedir. Ancak deneysel tedavilerin rutin tedaviler olarak kabul görmesi yukarıda bahsedilen uzun süreçler sonucunda olmaktadır.