bugün
- uzağı göremeyen insan16
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım15
- bir şarkı sözü der ki11
- anın görüntüsü22
- arkadaşlar cumaya neden gelmediniz15
- evlilik19
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız10
- nickini google da aratınca çıkan ilk görsel17
- kekeme olan biri doktor olurmu9
- seni seviyoruz insan olmaya çeyrek kala8
- ali erbaş12
- bik bik moderatör olsun19
- icardi19058
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi13
- bik bik moderatör olunca bana kız ayarlar mı10
- kent lokantası niye bedava değil demek24
- antalya'ya abartılmış şehir diyen göt11
- avrupanın yarrağı yemesi yakındır21
- istanbul suriyenin başkentidir12
- 26 nisan 2024 adana demirspor galatasaray maçı46
- kültürlü entelektüel alçak gönüllü güzel kadın8
- türkiyede çok abartılan arabalar18
- nervio'nun ellerinde cenneti koklamak9
- cumaya gidenlerin çok azalması13
- pahalılıktan dolayı suriyeye dönen kadın8
- almanya8
- boşuna yaşıyorum hissi17
- icardi1905 silik olsun kampanyası31
- azerileri çok seviyorum ne yapmalıyım13
- genç kızlıktan teyzeliğe geçiş13
- yakışıklı erkeği çirkin gösterecek şeyler8
- sözlük kızlarının don renkleri19
- kanınıza rengini verir misiniz15
- aristoteles'in orta yolu10
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri15
- patiswiss14
- integralin müfredettan kaldırılması12
- bir sözlük kızı ile yakınlaşmak16
- manyak olmaya karar verdim silik olsun kampanyası14
- ak partiliyi çok fena döven chp belediye başkanı18
- 22 şubat 2024 sparta prag galatasaray maçı14
- birini donuzlayarak ceza vermek9
- kalbin sadece bir kişiyi seveceği saçmalığı10
- arkadaşlar biri var18
- karınıza range rover alır mısınız8
- escort fiyatlarının güncellenmesi12
- modern kadinin ucuz ve kolay ulasilabilir olmasi17
- nervio'ya aşık olmak10
- balayını italyada yapmak isteyen nişanlı14
- futbolcu ismiyle nick almak14
Herkesin, özellikle Kıbrıslı Türk veya Rum olanların dikkatle okuması gereken bir yazı. Umarım bu yazıyı okuduktan sonra, Türkiye'nin işgalci olmadığını anlar bazıları...
--spoiler--
Yasal müdahale ve bizleri kurtarmak, işgal mi?
1796 yılında Ferros Rigas’ın koşullarını belirlediği ve Bizans imparatorluğunun devamı olarak öngördüğü “Büyük Yunanistan imparatorluğu”nun kurulmasını amaçlayan “Megali idea” (Büyük Ülkü) doğrultusunda, Yunanistan’da görev başında olan Albaylar Cuntası, Kıbrıs adasının Yunanistan’a ilhak edilmesi (Enosis) hedefi ile 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunanistan’dan gönderdikleri subayların komutasındaki Rum Milli Muhafız Ordusu (RMMO) desteği ile bir darbe gerçekleştirerek Makarios’u devirdiler. 17 Temmuz 1974 tarihinde de büyük bir cüretle BM Anlaşmalarını hiçe sayarak ve Türkiye ile ingiltere’nin garantör devlet statüsünü önemsemeyip, EOKA’cı tetikçi Nikos Sampson’u Cumhurbaşkanı atadılar ve “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti”ni de ilan ettirdiler.
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin lağv edilmesi ve “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti”ni ilan edilmesinin ardından garantör devlet olan Türkiye, Anayasanın EK I, Madde 4 içeriğince kendisine, BM’ye akredite edilmiş Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının ve Uluslararası Hukukun verdiği yetkiye istinaden 20 Temmuz 1974 tarihinde, “1960 Kıbrıs Anayasasına göre kurulmuş Kıbrıs Cumhuriyetinin tekrardan tesis edilmesi” amaçlı olarak askeri müdahalede bulundu.
Türk askerinin adaya ayak bastığı gün, aramızdaki bazı hayalperest Grekofillerin (Rum hayranları) “Rumlarla gül gibi geçiniyorduk, barış içinde yaşıyorduk” iddialarının aksine 1963 Aralık ayında başlayan Rumların silahlı saldırılarından beri Kıbrıs adasında kan gövdeyi götürmekteydi. Ben de Kıbrıs adasında adeta çağdaş bir köle hayatı yaşayan, dolaşım, yerleşim, iş kurma, mülk edinme ve çalışma hakkı olmayan Kıbrıslı Türklerden bir tanesi ve daha 1 yıl evvel terhis olmuş Mücahittim.
Kıbrıs Türklerini yok olmaktan kurtaran bu müdahaleden sonra Kıbrıs adası sulh ve sükuna kavuştu. O gün, bu gün tek bir Kıbrıslı Türk, yasa tanımaz ve kendilerini Kıbrıs adasının tartışmasız sahibi sanan Rumlar tarafından kalleşçe, kahpece, nedensiz ve çoğu zaman da pusuya düşürerek vurmak yöntemi ile şehit edilemedi.
1963 yılının 21 Aralık sabahı Kıbrıslı Rumların “Akritas Planı” uyarınca Kıbrıs adasını tümü ile ele geçirmek ve adayı Yunanistan’a bağlamak amaçlı Kıbrıslı Türklere karşı başlattıkları saldırılara Kıbrıslı Türkler teslim olmayıp, direnç gösterince saldırılar organize bir şekilde artmış ve ada sathına yayılmıştı. 1964 yılının bahar aylarında Rumlar, silah zoru ile devlet dairelerini ele geçirmişler, Türk memurları dairelerden öldürmek tehdidi ile kovmuşlar ve Rumları adanın tek egemeni yapmak hedefli Anayasada Türklerin kurucu ortaklık ve yönetim haklarını yok edecek olan 13 Anayasa maddesinin iptal edilmesini kabul etmeyen Kıbrıslı Türk Milletvekillerini de Kıbrıs Cumhuriyeti Temsilciler Meclisinden silah zoru ile “Ya kabul edersiniz, ya da giremezsiniz” tehditleri ile uzaklaştırmışlardı.
Temsilciler Meclisinin tek hakimi konumuna gelen Makarios Hükümeti, Lefkoşa Mahkemesinde bilinçli olarak aldırdığı bir karar sonrasında “Gereklilik Doktrini”ni ilan ederek, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasına aykırı bir biçimde Kıbrıslı Türk Milletvekillerinin onayı ve “Evet” oyları olmadan Anayasayı tek taraflı olarak değiştirerek, kendince yasal bir şekilde Kıbrıs adasının tek hakimi ve yöneticisi oldu. Daha doğrusu Türkiye yok farz ederek, kendini adanın kralı addetti.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 4 Mart 1964 tarihinde aldığı 186 numaralı karar ile adada toplumlararası süren çatışmaları önlemek için BM Barış Gücünün gönderilmesini onaylarken, yoruma açık kelime oyunu ile de Makarios Hükümetini adanın yasal ve uluslararası tanınan hükümeti statüsüne yükseltmesi, adada yaşanan felaketlerin başlangıcı oldu.
BM tarafından yasal Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti statüsüne kavuşan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) yaptığı ilk icraat, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’na göre Rum Milli Muhafız Ordusu’nu kurmak ve Yunanistan Hükümetinden de askeri takviye istemek oldu. Yunanistan’dan gönderilen Komando Tümeni’nin desteği ile GKRY önemli Türk yerleşim yerlerini ele geçirmek planlarını yaptı ve 6 Ağustos 1964 tarihinde Erenköy’e, 15 Kasım 1967 tarihinde de Geçitkale-Boğaziçi köylerine saldırdı. Bu saldırılar sonunda yüzlerce Kıbrıslı Türkü şehit oldu ve yüzlercesi de yaralandı, sakat kaldı, malul oldu. Binlercesi de asırlardır yaşadıkları köy ve kasabalarından göç etmek zorunda bırakıldı. Saldırılara ilaveten GKRY, günümüzde AB’nin her koşulda öne sürdüğü “Dört Özgürlük” hakkını Kıbrıslı Türklerin kullanmasını kısıtladı, buna ilaveten de ağır bir ekonomik bir ambargoyu uygulamaya koyarak Kıbrıslı Türklere 38 hayati malın satışını da yasakladı. Bu yasaklı malların içinde en önemlisi de yeni doğan Türk çocuklarının yaşamaması ve açlıktan ölmesi hedefli “Çocuk maması ve sütü”nün Türklere satılmama kararıydı.
Türkiye’nin politik baskısı ve müdahalesi sonrasında Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türklere karşı sürdürdükleri organize saldırıları azaltmak zorunda kaldılar ve ilk toplumlararası barış müzakeresi de 1968 yılında Beyrut’ta gerçekleştirildi. Rum Cemaat Meclisi Başkanı Glafkos Klerides ve Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf R. Denktaş arasında başlayan barış müzakereleri 1972 yılında anlaşma aşamasına gelmesine rağmen, Rum lider Makarios’un şövenist davranışları ve “Kıbrıslı Türklerin muhtar seçilmelerini bile kabul etmem” sözleri sonrasında son bularak çöpe atıldı. Türklere karşı uygulanan soykırım da hız kazandı.
16 Ağustos 1974’de Türkiye’nin askeri müdahalesinin son bulması sonrasında Viyana’da Kıbrıs adasında silahlı çatışmaları önlemek ve “Kıbrıs Cumhuriyeti”ni tekrar tesis etmek amaçlı müzakereler başladı. Müzakereler nüfus mübadelesi ve Kıbrıslı Türklerle Rumların yaşayacakları bölgelerin sınırlarının tespit edilmesi ile son buldu. Türkler topluca kuzeye, Rumlar topluca güneye, kendilerince güvenli saydıkları bölgelere göç ettiler ve adada son 11 yıldır yaşanan silahlı çatışmalar ve göç son buldu.
“Türkiye işgalci değildir”
Türkiye Cumhuriyeti, Rumların iddia ettikleri gibi hiçbir koşulda Kıbrıs adasında “işgalci ve istilacı” konumda değildir.
Türkiye Cumhuriyeti, Anayasanın EK I, Madde 4’üne göre garantörlerle birlikte veya tek başına müdahale ederek Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tekrardan tesis etmekle yükümlü olması nedeni ile 20 Temmuz 1974 tarihinde garantör devlet olarak adaya müdahale etmiş, Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’nin lağvedilmesini sağlamış ve müzakereleri başlatmıştır. Aradan geçen 44 yıl içerisinde Türkiye’nin ve Kıbrıslı Türklerin tüm barışçıl girişimlerine rağmen Rumların, Türklerin kurucu ortak oldukları 1960 Kıbrıs Cumhuriyetine geri dönmek istemeyişleri nedeni ile müzakereler halen sürmekte olup, Garantör olan Türkiye’nin adadaki varlığı da devam etmektedir.
Kurulması için müzakerelerin 41 yıldır sürdürüldüğü, “Yeni Kıbrıs Devleti”nde, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nda olduğu gibi, Türkiye’nin garantörlüğü ve gerektiği zaman müdahale hakkı desteğinde Kıbrıslı Türklerin kurucu ve eşit ortak olarak yer alacağı güne değin, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs adasındaki varlığı, BM’nin akredite ettiği 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının amir maddelerine göre devam edecektir.
20 Temmuz 1974’te gerçekleşen Mutlu Barış Harekatının 44. yılında Kıbrıslı Türklerin Barış ve Özgürlük Bayramı’nı içtenlikle kutlarım. Barış Harekatına değin yaşadığımız acımasız soykırımdan sonra, Türkiye’mizin sayesinde kendimizin egemen olduğu topraklar üzerinde özgür olarak, son bir asırdır yaşamadığımız gerçek bir bayram hayatı sürdürmekteyiz. Bu uğurda canlarını seve seve vermekten kaçınmamış şehitlerimizi rahmetle anar, gazilerimize uzun ömürler dilerim.
Prof. Dr. (inş. Müh.), Dr. (Ulus. iliş.) Ata ATUN
Akademisyen
KKTC ııı. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
--spoiler--
Kaynak ve Link de veriyorum ki hem bu yazıyı hem de diğer yazılarını okuyup aydınlansın herkes:
http://www.ataatun.org/ya...i-kurtarmak-isgal-mi.html
--spoiler--
Yasal müdahale ve bizleri kurtarmak, işgal mi?
1796 yılında Ferros Rigas’ın koşullarını belirlediği ve Bizans imparatorluğunun devamı olarak öngördüğü “Büyük Yunanistan imparatorluğu”nun kurulmasını amaçlayan “Megali idea” (Büyük Ülkü) doğrultusunda, Yunanistan’da görev başında olan Albaylar Cuntası, Kıbrıs adasının Yunanistan’a ilhak edilmesi (Enosis) hedefi ile 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunanistan’dan gönderdikleri subayların komutasındaki Rum Milli Muhafız Ordusu (RMMO) desteği ile bir darbe gerçekleştirerek Makarios’u devirdiler. 17 Temmuz 1974 tarihinde de büyük bir cüretle BM Anlaşmalarını hiçe sayarak ve Türkiye ile ingiltere’nin garantör devlet statüsünü önemsemeyip, EOKA’cı tetikçi Nikos Sampson’u Cumhurbaşkanı atadılar ve “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti”ni de ilan ettirdiler.
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin lağv edilmesi ve “Kıbrıs Helen Cumhuriyeti”ni ilan edilmesinin ardından garantör devlet olan Türkiye, Anayasanın EK I, Madde 4 içeriğince kendisine, BM’ye akredite edilmiş Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının ve Uluslararası Hukukun verdiği yetkiye istinaden 20 Temmuz 1974 tarihinde, “1960 Kıbrıs Anayasasına göre kurulmuş Kıbrıs Cumhuriyetinin tekrardan tesis edilmesi” amaçlı olarak askeri müdahalede bulundu.
Türk askerinin adaya ayak bastığı gün, aramızdaki bazı hayalperest Grekofillerin (Rum hayranları) “Rumlarla gül gibi geçiniyorduk, barış içinde yaşıyorduk” iddialarının aksine 1963 Aralık ayında başlayan Rumların silahlı saldırılarından beri Kıbrıs adasında kan gövdeyi götürmekteydi. Ben de Kıbrıs adasında adeta çağdaş bir köle hayatı yaşayan, dolaşım, yerleşim, iş kurma, mülk edinme ve çalışma hakkı olmayan Kıbrıslı Türklerden bir tanesi ve daha 1 yıl evvel terhis olmuş Mücahittim.
Kıbrıs Türklerini yok olmaktan kurtaran bu müdahaleden sonra Kıbrıs adası sulh ve sükuna kavuştu. O gün, bu gün tek bir Kıbrıslı Türk, yasa tanımaz ve kendilerini Kıbrıs adasının tartışmasız sahibi sanan Rumlar tarafından kalleşçe, kahpece, nedensiz ve çoğu zaman da pusuya düşürerek vurmak yöntemi ile şehit edilemedi.
1963 yılının 21 Aralık sabahı Kıbrıslı Rumların “Akritas Planı” uyarınca Kıbrıs adasını tümü ile ele geçirmek ve adayı Yunanistan’a bağlamak amaçlı Kıbrıslı Türklere karşı başlattıkları saldırılara Kıbrıslı Türkler teslim olmayıp, direnç gösterince saldırılar organize bir şekilde artmış ve ada sathına yayılmıştı. 1964 yılının bahar aylarında Rumlar, silah zoru ile devlet dairelerini ele geçirmişler, Türk memurları dairelerden öldürmek tehdidi ile kovmuşlar ve Rumları adanın tek egemeni yapmak hedefli Anayasada Türklerin kurucu ortaklık ve yönetim haklarını yok edecek olan 13 Anayasa maddesinin iptal edilmesini kabul etmeyen Kıbrıslı Türk Milletvekillerini de Kıbrıs Cumhuriyeti Temsilciler Meclisinden silah zoru ile “Ya kabul edersiniz, ya da giremezsiniz” tehditleri ile uzaklaştırmışlardı.
Temsilciler Meclisinin tek hakimi konumuna gelen Makarios Hükümeti, Lefkoşa Mahkemesinde bilinçli olarak aldırdığı bir karar sonrasında “Gereklilik Doktrini”ni ilan ederek, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasına aykırı bir biçimde Kıbrıslı Türk Milletvekillerinin onayı ve “Evet” oyları olmadan Anayasayı tek taraflı olarak değiştirerek, kendince yasal bir şekilde Kıbrıs adasının tek hakimi ve yöneticisi oldu. Daha doğrusu Türkiye yok farz ederek, kendini adanın kralı addetti.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 4 Mart 1964 tarihinde aldığı 186 numaralı karar ile adada toplumlararası süren çatışmaları önlemek için BM Barış Gücünün gönderilmesini onaylarken, yoruma açık kelime oyunu ile de Makarios Hükümetini adanın yasal ve uluslararası tanınan hükümeti statüsüne yükseltmesi, adada yaşanan felaketlerin başlangıcı oldu.
BM tarafından yasal Kıbrıs Cumhuriyeti Hükümeti statüsüne kavuşan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) yaptığı ilk icraat, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’na göre Rum Milli Muhafız Ordusu’nu kurmak ve Yunanistan Hükümetinden de askeri takviye istemek oldu. Yunanistan’dan gönderilen Komando Tümeni’nin desteği ile GKRY önemli Türk yerleşim yerlerini ele geçirmek planlarını yaptı ve 6 Ağustos 1964 tarihinde Erenköy’e, 15 Kasım 1967 tarihinde de Geçitkale-Boğaziçi köylerine saldırdı. Bu saldırılar sonunda yüzlerce Kıbrıslı Türkü şehit oldu ve yüzlercesi de yaralandı, sakat kaldı, malul oldu. Binlercesi de asırlardır yaşadıkları köy ve kasabalarından göç etmek zorunda bırakıldı. Saldırılara ilaveten GKRY, günümüzde AB’nin her koşulda öne sürdüğü “Dört Özgürlük” hakkını Kıbrıslı Türklerin kullanmasını kısıtladı, buna ilaveten de ağır bir ekonomik bir ambargoyu uygulamaya koyarak Kıbrıslı Türklere 38 hayati malın satışını da yasakladı. Bu yasaklı malların içinde en önemlisi de yeni doğan Türk çocuklarının yaşamaması ve açlıktan ölmesi hedefli “Çocuk maması ve sütü”nün Türklere satılmama kararıydı.
Türkiye’nin politik baskısı ve müdahalesi sonrasında Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıslı Türklere karşı sürdürdükleri organize saldırıları azaltmak zorunda kaldılar ve ilk toplumlararası barış müzakeresi de 1968 yılında Beyrut’ta gerçekleştirildi. Rum Cemaat Meclisi Başkanı Glafkos Klerides ve Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf R. Denktaş arasında başlayan barış müzakereleri 1972 yılında anlaşma aşamasına gelmesine rağmen, Rum lider Makarios’un şövenist davranışları ve “Kıbrıslı Türklerin muhtar seçilmelerini bile kabul etmem” sözleri sonrasında son bularak çöpe atıldı. Türklere karşı uygulanan soykırım da hız kazandı.
16 Ağustos 1974’de Türkiye’nin askeri müdahalesinin son bulması sonrasında Viyana’da Kıbrıs adasında silahlı çatışmaları önlemek ve “Kıbrıs Cumhuriyeti”ni tekrar tesis etmek amaçlı müzakereler başladı. Müzakereler nüfus mübadelesi ve Kıbrıslı Türklerle Rumların yaşayacakları bölgelerin sınırlarının tespit edilmesi ile son buldu. Türkler topluca kuzeye, Rumlar topluca güneye, kendilerince güvenli saydıkları bölgelere göç ettiler ve adada son 11 yıldır yaşanan silahlı çatışmalar ve göç son buldu.
“Türkiye işgalci değildir”
Türkiye Cumhuriyeti, Rumların iddia ettikleri gibi hiçbir koşulda Kıbrıs adasında “işgalci ve istilacı” konumda değildir.
Türkiye Cumhuriyeti, Anayasanın EK I, Madde 4’üne göre garantörlerle birlikte veya tek başına müdahale ederek Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tekrardan tesis etmekle yükümlü olması nedeni ile 20 Temmuz 1974 tarihinde garantör devlet olarak adaya müdahale etmiş, Kıbrıs Helen Cumhuriyeti’nin lağvedilmesini sağlamış ve müzakereleri başlatmıştır. Aradan geçen 44 yıl içerisinde Türkiye’nin ve Kıbrıslı Türklerin tüm barışçıl girişimlerine rağmen Rumların, Türklerin kurucu ortak oldukları 1960 Kıbrıs Cumhuriyetine geri dönmek istemeyişleri nedeni ile müzakereler halen sürmekte olup, Garantör olan Türkiye’nin adadaki varlığı da devam etmektedir.
Kurulması için müzakerelerin 41 yıldır sürdürüldüğü, “Yeni Kıbrıs Devleti”nde, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nda olduğu gibi, Türkiye’nin garantörlüğü ve gerektiği zaman müdahale hakkı desteğinde Kıbrıslı Türklerin kurucu ve eşit ortak olarak yer alacağı güne değin, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs adasındaki varlığı, BM’nin akredite ettiği 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının amir maddelerine göre devam edecektir.
20 Temmuz 1974’te gerçekleşen Mutlu Barış Harekatının 44. yılında Kıbrıslı Türklerin Barış ve Özgürlük Bayramı’nı içtenlikle kutlarım. Barış Harekatına değin yaşadığımız acımasız soykırımdan sonra, Türkiye’mizin sayesinde kendimizin egemen olduğu topraklar üzerinde özgür olarak, son bir asırdır yaşamadığımız gerçek bir bayram hayatı sürdürmekteyiz. Bu uğurda canlarını seve seve vermekten kaçınmamış şehitlerimizi rahmetle anar, gazilerimize uzun ömürler dilerim.
Prof. Dr. (inş. Müh.), Dr. (Ulus. iliş.) Ata ATUN
Akademisyen
KKTC ııı. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı
--spoiler--
Kaynak ve Link de veriyorum ki hem bu yazıyı hem de diğer yazılarını okuyup aydınlansın herkes:
http://www.ataatun.org/ya...i-kurtarmak-isgal-mi.html
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar