bugün

gelisine vurmak

bir futbol deyimi olmakla birlikte aslında hayattaki pek çok durum için de geçerlidir.
futboldan örnek verecek olursak gelen ortayı göğüste yumuşatıp teknik bir vuruşla kaleye göndermek yerine allah ne verdiyse abanmak, top kaleyi tutarsa sizi kahraman yapar, auta çıkarsa da ki daha muhtemel olan budur, ıslıklanmanıza sebep olur. hayatta da böyledir aslında. yaşarken karşılaştığımız durumlara, ölçüp biçerek, hesaplayıp kitaplayarak, mantıklı ve soğukkanlı tepkiler vermemiz öğretilmiştir hep bizlere. yani gelişine vurmayın, topu göğsünüzde yumşatıp duruma göre şut atın, duruma göre pas , duruma göre de çalımla kaleye ilerleyin.
ama tıpkı futbolda olduğu gibi hayatı her zaman hesaplayarak yaşayamayız. aslında iyi ki de öyledir, aksi takdirde hayat son derece sıkıcı olurdu, (bkz: matrix)
hayatta bazen öyle durumlar olur ki size doğru süzülen topa ya gelişine vurucaksınızdır ya da topu ayağınızın altında ezip güzelim pozisyonu heba edeceksinizdir. gelişine vurmanın kaçınılmaz olduğu durumlardır bunlar, hem de çoğu zaman topun auta gideceğini bildiğiniz halde. mesela tanju bunu iyi yapardı zamanında. ilhan mansız'ın nijerya'ya attığı altın gol, ya da jardel'in süper kupa finalinde real madrid'e attığı bir başka altın gol, gelişine vurmanın en unutulmaz örneklerindedir. ama unutulmamalı, hayatın ve futbolun tozlu sayfaları, açık farkla auta çıkan gelişine vurulmuş nice şutlarla doludur.