bugün

oysa ne iyi olurdu

Öyle bir geçirir zaman ki

"Bilmiyorum yine ne yazacağımı. Zaten derdim de bilmek değil, bir şeyler karalıyor olmak defterlere. Ne de olsa birilerinin bizi okumasını önemsiyoruz, ne okuduğunu değil.

içim çok yorgun. Raund aralarında, dayak yiyen boksörün antrenörü bildiği halde maçın sonucunu, yenilgiyi hazım sorunundan dolayı nasıl bakarsa yüzü yamuk yumuk olmuş sporcusuna, sen de öyle bakıyorsun. Maç bizim için bitti sanırım. Bahislerde parasını bana yatıranlar maçı izlemeyi bıraktı. Herkes karşımdaki yenilmezin bir sonraki rakibini merak ediyor.

Sert yumruklardan önce kafayı yedim. Çenem çıkmış olabilir fakat dişlerimi sıkıyorum ısrarla. Dayanmanın en belirgin özelliği bu sanırım. Karnıma, kafama, göğsüme, çeneme, kulağıma ardı ardına darbeler alıyorum. Belki yere yığılmışımdır bile bilmiyorum, ama gardımı bırakmıyorum. Ellerimi azıcık bile aralasam, bir yumrukta burnuma alıyorum…

Zaman böyle adi dövüşüyor işte. Kendi namağlup geçmişine ve belindeki yenilmezlik kemerine bakmıyor bir kez bile. Tam akışına kaptırıyorken kendini, yine bozuyor ahenkli darbelerinin ritmini.

Kollarım yoruldu yüzümü kapatmaktan. Bırakmanın zamanı geldi. Ellerimi iki yana açıp, vücudumu bırakacakken, tam göğsümün ortasına bir tekme sallıyor. Giderayak, temiz 2 puanı daha hanesine yazdırmayı başardı lakin yere düştüğüm anda, bu maçı onun değil benim kazandığımı fark ettim. Artık kanla dolmuş boğazımdan, tükürerek onun o zalim suratına, şu cümleyi söylüyorum:

“Ölüler saat takmaz.”