bugün

a la recherche du temps perdu

zamana fenomenolojik bir bakış açısı. okurken proust'un zihninde belirdiği şekliyle combray, balbec ve venedik'e yazar ile birlikte yolculuğa çıkıp yine yazara varıyorsunuz. dış dünyanın kendi anlamına bizim zihnimizde kavuştuğunu anlatan onlarca yaşantı parçası. bir madlen çikolatanın, bir çan kulesinin, iki merdiven basamağı arasındaki yükseltinin geçmişten çekip çıkardığı zaman dışı benlik.
Proust kitap boyunca bu zaman dışı benliğin, kendinde nesnenin özünü barındıran benliğin peşinde. Dış dünya izlenimlerimize ilk sunulduğu haliyle ne kadar da yavandır. Ama belleğin küçük bir oyunuyla yaşanmış şeyin derinliğine kavuşuruz, eski benliğimizin bugünküne baskın çıktığı, bugünden daha sahici bir düne varırız.

Öyle bir kitaptır ki okur da en az proust kadar çaba göstermek zorundadır. Çünkü proust'un anlatmaya çalıştığı şey de budur. Dış dünya yalnızca bizde anlamlanan bir taslak iken, proust'un yapıtı da bu hakikatten sıyrılamaz. Okurken yaratırız. Proust'un aşkları karşısında duyduğu sancıları duyumsarız. Aynı madlen çikolata bizi de çocukluğumuza götürür. Kendi yaşamımızı, okuduğumuz metne yamarız.

iyi bir sanat eserinin görevi de bu değil mi? a noktasından b noktasına ilerleyen bir kurmacayı herkes yazabilir. ama böylesi bir başyapıtı, a noktasından okura varıp, orada çoğalacak bir yapıtı yazmak ancak proust gibi dahilere mümkündür.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar