bugün

a la röşerş dü ton perdü şeklinde okunur,kayıp zamanın araştrmasında anlamına gelir...
dünya edebiyatının okunması şart olan eserlerindendir. marcel proust un gözlem yetenegi ve hayal gücü ileri derecede gelişmiştir. eserde anlattıklarının bir kısmı tamamen tahmini olarak yazılmış, yaşanmamıştır ancak sanki yaşamışcasına tasvir edebilmiştir. okunması zordur ancak okunabildigi takdirde derinden sallayacaktır.
burjuva yaşantısını irdelemesi bir yana, karakterlerin neredeyse bütün mimiklerini çözümlemiş ve psikolojik tahlilleriyle de 20.yy'ın başyapıtı olmayı hak etmiştir.
kitaptan örnekler vermek gerekirse:
<<<spoiler>>>

-"gerçek,bize söylenen şeyin kendisinden çok,bize söylenenden yola çıkan,görünmez olmasına rağmen yakaladığımız bir akıştır."

-"kusursuz bir kişiliğe nadiren rastlandığından,çok entelektüel ve duyarlı kişiler,genellikle iradesizdir,alışkanlığın kölesidir,o anda acı çekmekten korktukları için,sürekli acı çekmeye mahkum olurlar ve bu koşullarda, kendilerini sevmeyen kadından asla vazgeçemezler."

-"insan kılığındaki devekuşları,görülmemek için değil, görüldüklerini görmemek için kafalarını kuma gömerler."

-"ne yazık ki, insanlar, bizim açımızdan, kendi zihnimizin çok çabuk bozulan koleksiyonlarının sergilendiği levhalardan başka birşey değiller.zaten bu yüzden, insanlarla ilgili, düşüncenin bütün şiddetine sahip planlar yaparız, ama zihin yorulur, hatta hatıra da yok okur."

-"en sıradan nesnelere bile bir büyü ve esrar kazandıran tek şey sanat değildir;nesnelerle mahrem bir ilişki yaratma gücüne ızdırap da sahiptir."

-"bütün vaktini yanlış birtakım küçük tahminlerde bulunmakla geçiren kıskançlığın, gerçeği keşfetmeye gelince ne yoksul bir hayalgücü sergilediği,şaşılacak şeydir"

<<<spoiler>>>
marcel proust'un bir sayfaya kadar çıkabilen uzun paragraflarına ve zorlayıcı dil ve anlatımına rağmen okunması gereken 20.yüzyıl edebiyat şaheserlerindendir.
alain de botton'ın proust yaşamınızı nasıl değiştirebilir adlı kitabında iddia ettiği üzere proust'un kayıp zamanın izinde'de kurduğu cümlelerden birisi, bir şarap şişesini 18 kez dolanabilecek uzunluktadır.
dünya edebiyatında bir anıt olan bu roman hiçbir biçimde belli bir çevreye, bir ülkeye ya da bir uygarlığa bağlı değildir. romana hangi açıdan (zaman, sanat, aşk, varlık yokluğu, züppelik) yaklaşılırsa yaklaşılsın, metafizik bir ayrıntıyla; züppelikle daha da belirginleşen ve hem büyüleyici, hem bezgin bir yazıyla vurgulanmış bir tür saçmaya indirgeme kanıtlamasıyla karşılaşılır.
güpgüzel insan, canım aplam roza hakmen tarafından uzun uğraşlarla türkçe'ye kayıp zamanın izinde serisi adıyla kazandırılan, ölmeden önce bir insanın kesinlikle okuması gereken, dünya edebiyatının bence başyapıtıdır/parıldayan yıldızıdır à la recherche du temps perdu. edebiyat hakkında konuşacak bir kişinin, özellikle 20. yüzyıl edebiyatı hakkında konuşacak birinin, à la recherche du temps perdu'yü okumamış olmasını anlamlandıramıyorum.
karamazov kardeşler'den sonra okuduğum en iyi romanlardan bir tanesidir.
yaklaşık Bir milyon ikiyüz elli
bin sözcükten oluşan 3000 sayfalık hayvani romandır.
marcel proust un aşmış, bitirmiş külliyatının adı. kayıp zamanın izinde serisini bitirmek bir üniversiteden mezun olmakla eşdeğer tutulmalı hatta diploma falan verilmeli bitirene.
bu kitabı okuyan birinin edebi zevkine güvenilir.
7 serisi boyunca anlatıcının sadece 2 defa kendi ismini verdiği efsanedir. eğer romancılık orta çağı kapatıp yeni çağa geçmiş ise bu marcel proust un bu kitabı sayesinde olmuştur. bir nevi edebiyatın fransız ihtilalidir.
Bu kitabı bitiren bir kadına hayatımı bağışlayabilirim.
(bkz: Marcel Proust)
(bkz: Kayıp Zamanın izinde)
(#23774874)
Hayatımda geçen ilk defa bitiren birine rastladım. En iyi arkadaşlarımdan biri olmasını istiyorum. Yanında daha bir kendimi göstermeye çalışıyorum. Resmen kur yapan güvercinlere döndüm etrafında.
Zahmete değecek bir insan için sıkıntıya katlanmak en büyük zevktir. Nitelikli insanlar için, sanatları incelemek, antikacılık, koleksiyonculuk, bahçecilik gibi zevkler, başka bir şeyin yerini tutan, işlevini yerine getiren oyalanmalardır sadece. Diogenes gibi fıçımızın içinde yaşar, bir insan ararız. Ehvenişer kabilinden begonya yetiştirir, porsuk ağaçlarını budarız; çünkü begonyalar ve porsuklar bize karşı koymazlar. Ama aslında, zahmete değeceğinden emin olsak, zamanımızı bir insana harcamayı tercih ederdik. Bütün mesele budur; siz kendinizi biraz tanıyorsunuzdur herhalde. Zahmete değer misiniz, değmez misiniz?

(bkz: marcel proust)
zamana fenomenolojik bir bakış açısı. okurken proust'un zihninde belirdiği şekliyle combray, balbec ve venedik'e yazar ile birlikte yolculuğa çıkıp yine yazara varıyorsunuz. dış dünyanın kendi anlamına bizim zihnimizde kavuştuğunu anlatan onlarca yaşantı parçası. bir madlen çikolatanın, bir çan kulesinin, iki merdiven basamağı arasındaki yükseltinin geçmişten çekip çıkardığı zaman dışı benlik.
Proust kitap boyunca bu zaman dışı benliğin, kendinde nesnenin özünü barındıran benliğin peşinde. Dış dünya izlenimlerimize ilk sunulduğu haliyle ne kadar da yavandır. Ama belleğin küçük bir oyunuyla yaşanmış şeyin derinliğine kavuşuruz, eski benliğimizin bugünküne baskın çıktığı, bugünden daha sahici bir düne varırız.

Öyle bir kitaptır ki okur da en az proust kadar çaba göstermek zorundadır. Çünkü proust'un anlatmaya çalıştığı şey de budur. Dış dünya yalnızca bizde anlamlanan bir taslak iken, proust'un yapıtı da bu hakikatten sıyrılamaz. Okurken yaratırız. Proust'un aşkları karşısında duyduğu sancıları duyumsarız. Aynı madlen çikolata bizi de çocukluğumuza götürür. Kendi yaşamımızı, okuduğumuz metne yamarız.

iyi bir sanat eserinin görevi de bu değil mi? a noktasından b noktasına ilerleyen bir kurmacayı herkes yazabilir. ama böylesi bir başyapıtı, a noktasından okura varıp, orada çoğalacak bir yapıtı yazmak ancak proust gibi dahilere mümkündür.
Geçmişi hatırlama gayretimiz nafile, zihnimizin bütün çabaları boşunadır. Geçmiş zihnin hâkimiyet alanının, kavrayış gücünün dışında bir yerde, hiç ihtimal vermediğimiz bir nesnenin (bu nesnenin bize yaşatacağı duygunun) içinde gizlidir. Bu nesneye ölmeden önce rastlayıp rastlamamamiz ise tesadufe bağlıdır.
her zaman şu seriyi art arda okuyup bitirmek için evden hiç çıkmayacağım bir zaman dilimi oluşturmayı planladım. buluşmaları reddetmek, randevuları ertelemek, önemli işleri hemen halletmek ve hiç çıkmadan odama kapanıp sıcak kahveyle marcel'in o doyumsuz betimlemelerine boğulmak istedim. sanırım şimdi evren bana böyle bir fırsat sundu. * teşekkür ederim!
evrene gönderdiğiniz mesajlar er geç ulaşıyor arkadaşlar. umarım benim yüzümden bu virüsle uğraşmıyorsunuzdur... *

kitabı elime aldığım an sanki şu müzik çalıyor fonda:
https://youtu.be/mMJcGPMCOWc
kapattığım an ise müzik sesi kesiliyor. kitabın bir ezgisi olsaydı bu olurdu kesinlikle.
Resmi olarak dünyanın yazılmış en uzun romanı. Toplamda 3000 sayfadan fazla.

Ortalama 300 sayfalık bir kitaba tuğla gözüyle bakarsak, bu kitapla normal bi kümes ya da taş ocağı falan yapılır.
bitirmesi zor olan bir roman. ama kısmen de olsa okurken insan bambaşka tatlar yaşıyor.
yapı kredi basımına sahip olduğum en uzuuuun roman.
yazıları o kadar küçük ki ne zaman elime alıp okusam birkaç gün gözlerim ağrıyor.
ölene kadar bitiririm herhalde bu gidişle.
henüz bitirebilen biriyle tanışmadım. sanıyorum rus edebiyatındaki örnekleri gibi bitmek bilmeyen, insana baygınlık getiren monolog ya da diyaloglarla doludur. yoksa 3000 sayfa ne yazılır ki.

ben tercih etmiyorum.