bugün

ev anahtarını unutup anneyi komşuda bekleyen çocuk

peeeeey.. bizim zamanımızda yoktu öyle cep telefonları, pagerlar, mikrodalga fırınlar, yılmaz morgül'ler falan.. dur lan o vardı.. anahtarımızı unutursak, annemiz de evde yok ise boynumuzu büker, komşunun zilini çalardık.. çünkü tek haber ulaştırma kaynağımız eğitilmiş haberci güvercinlerdi o zamanlar ve onlar da çoğu zaman sendika grevinde olurlardı.. yaa, yaa..
şanslı olanlarımızın annesi babası, insanlara güvenebilen tipler olduğundan bu komşulara kendi ev anahtarlarının bir nüshasını (belgelerde 'kopya' demek oluyor da burada neden olmasın.. türk dili'nde yeni bir akım başlatacağım..) komşuya bu gibi durumlar için takdim etmiş olurlardı.. dolayısı ile çocukları da anne gelene kadar anfield road'daki hakan arıkan tarzı bir 90 dakika geçirmezlerdi..
benim annem ne yazık ki bir türlü güvenemedi alt komşumuza.. ben de unutkan bir çocuktum.. yani uzun lafın daha da uzunu, ben baya 90'lık fatma teyze, onun trt 1 junkie'si olmuş kocası mithat bey, hayırsız oğullarının yaptıklarının hikayeleri, üzerine oturulması yasak zengn salon koltukları, bir şeker olamayacak kadar çirkin tatlı meyveli şekerler (yeminlen pırasa aromalıydı galiba) ve halılarla büyüdüm.. resmen televizyonun üstünde bile dantel örtü değil, halı vardı..
yaşlı olmak zor zanaat tabi..
şimdi ohhh, anahtar mı unuttun, babaya sms at, anneye e-mail at, en olmadı amcana virüs yolla bilgisayarı çöküp sadece mesajını göstersin falan..
eskiler yaaa, yaa..