sözlük yazarlarının itirafları

gözlerim düşerken kuytu karanlıklara, kaybolmadan önce seni son kez soruyorum taş duvarlara. duvarlarla konuşmak bazen koşmak gibi arada duraksamak, gediklerinde yankılanmak gibi adının değdiği raylarda koşmak...

sen de koşar mısın benimle yolsuz, sessiz, hedefsiz. duvarlara sorarken aklım hep sigara çıtırtılarında ismini sayıklıyorlar çıt çıt çıtçıt çıt...

sayıklamak, önce tatlı sonra tuzlu sonra tekrar tatlı tekrar tuzlu en son yine tuzlu yemek gibi susmadan, susayarak göğsümden açılarak. sayıklarken sesin sesime değiyor bazen sabahın köründe yankılanıyor bir kar tanesinde ta da kaldırımda tökezleyenlere çarpıyor sesin, bütünüyle senin oluyor.

sen yokken ne sardunyalwr var ne de radyo süt kahve rengi masada artık sadece altından tutulmuş kırmızı kahve kupaları ve kedili yüzüğün var. çekmeceler yasakken süt kahverengi masada ben hep ceplerime doldurdum hayallerimi tıpkı yazın bağrında çatlamış erikleri eteklerine dolduran esmer umarsız çocuklar gibi.

kirpiklerine takılan hiç bir bakışı hazmedemezken gözlerindeki ışıkta yıkandım sabahın 5.45 in de hala tutuşan milyonlarca lamba varken. lambaların sokağında yağan yağmurlarda ıslananlar sadece ahmaklar değilmiş meğer. bazıları var güçlü avuçlarında melekler toplar bazıları var ki onlar; karnına basılan oyuncak ayının "sarıl bana" sındaki yalnızlığı koklarlar.

temmuzdan beri kasımdan öte yastıklar da ıslanıyor artık tuzlu tanelerin sarıl bana serzenişleriyle.

tamam yeter artık ayının karnına basma....