bugün

umutsuzluk

şurada bir yerde saklı idi, içine koymuştum ama, hay allah; zamanın darlığından, heyecanımın titremesinden olsa gerek, bulamıyorum bunca karmaşanın içinde. o kadar da dar değil oysa çantamın içi.
bir baksanız, ne kadar da geniş.

yok yok, sevmediğimden değil kendisini...
haklısınız, pek barışık değilim getirdikleriyle.
benim evim sapa tarafta, onunki ise dara düşmüşlerin yanı başında; tüm güzel avuntularıyla.
o halde çantanda ne işi var diye sormayın bana... neden taşırsanız bir ağrı kesici yahut ne bileyim bir peçete yanınızda, benimki de bundan ötürüdür, müşküllüğümün pervasızlığıyla.
en biçare hallerde, ben de alırım bir draje, ruhuma. yatıştırır elbet korkularımı ve kaygılarımı. düşünmem kaygılı geleceği; hüsrevane bir kapı açılır karşımda... dalarım içine umarsızca; o an işte hayat benimdir tüm hızlı akışıyla, durdurmak benim elimde, tüm kudretimce.

ne zaman geçer umudun etkisi, o zaman sirayet eder biçaresizliğimin basiretsizliği. düğüm düğüm olur hayallerimin basamakları, bir bir solar renklerin tüm şatafatları.
kapatır pandora girift kutunun kapaklarını. içinde mahsur kalır geleceğimizin anka kuşu. her çaresizliğin küllerinden yeniden doğacak, sürgün verecek ve dahi filiz verecek özgüveni, biçare can verir bedenlerinde.

umut, dokuz canlı kedi.
umutsuzluk, doksan dokuz isimli sevgili...
haydi,
şimdi seçmeli birini!..