bugün

bos insanlar

geçen zamana, dakikalara, saniyelere yanan ve daha çok çalışmayı arzu eden, birim zamanda daha çok mesafe kat etme planları bulunan, dünyaya gelmesinin bir anlamı olduğunu düşünen, insanlara daha faydalı olma azmiyle her geçen gün kendini gerçekleştirme idealinden asla vazgeçmeden çabalayan "yüce" insanlardan, kıçlarını kaldırmadan, oturdukları yerlerden nasiplenen ve hazırcılığa eğilimli, "düşünmenin" ne olduğunu bile düşünemeyecek basitlikte insanlardır.
Bu insanlar kendilerini bi bok gibi lanse etmeyi çok iyi becerebilirler. televizyonda en çok görünenin doğru olduğu" dünyada yaşamlarını sürdürürler. sayıları giderek artmakta ve çalışan, değer üreten ve kıskanılan insanlara çelme takmaya ve onları demoralize etmeye çalışırlar ve yaptıkları tek "çalışma" da gerçekten budur.
Şöyle bir şehir gezintisine çıkın bakın: kafeler dolu, kahveler dolu, parklar-bahçeler dolu, kaldırımlar dolu; ne yapar bu insanlar? Ne üretirler, ne amaç için yaşarlar bilinmez. Evden çıkarken Bahaneleri vardır. Çok bişey amaçlayarak çıkılır evden, altalta yazılır, akılda tutulmaya çalışılır yapılacaklar. Oysa yapılacak işler bir tuvalet kağıdından daha değerli de değildir.
Sanal alemler bu insanların en yoğun olduğu yerlerdir. Toplum olarak bir transformasyon sürecinde olduğumuzu kestirmek güç değil. iyi-kötü, doğu-batı, islam-ateizm, patrisyen-plebiyen, zengin-fakir, sol-sag, dinci-komünist, türk-kürt gibi zıtlıklarla iç içe yıllarca yaşayan insanlarımız, artık yorgun düşmüş, "boş" işleri ve "boşluğu" fark edebildiklerinde kendilerini olağanüstü insanlar kategorisine kendilerini dahil etmekten de alıkoymuyorlar. Oysa ki farkında olmak sadece "istemek" veya "istememek" arasında belirgin bir şekilde ötekini, yani farkına vardığı olumsuzluğa karşı iyiyi-doğruyu-güzeli seçmeyi ve icra etmeyi gerektirir. Bu noktada elinizden yine bişey gelmezse "kronik" boş insanlıktan kendinizi kurtarmış addedemezsiniz de.
dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait. şimdi yeni bir şeyler söylemek lazım... değil mi?