bugün

crematorium

Nereden gelip nereye gidiyoruz?
Belimizi doğrultup kalktığımızdan beri iki ayak üstüne,
kolumuzu bir sopa boyu uzattığımızdan beri,
taşı yonttuğumuzdan beri yıkan da yaratan da biziz
yıkan da yaratan da biziz bu güzelim, bu yaşanası dünyada.
Nereden gelip nereye gidiyoruz?
Arkamızda kalan yollarda ayak izlerimiz kanlı,
arkamızda kalan yollarda ulu uyumları ellerimizin, aklımızın,
yüreğimizin,
toprakta, taşta, tunçta, tuvalde, çelikte ve plastikte.
Nereden gelip nereye gidiyoruz?
Kanlı ayak izlerimiz midir önümüzdeki yollarda duran?
Bir cehennem çıkmazında mı sona erecek önümüzdeki yollar?
Nereden gelip nereye gidiyoruz?
Çocukların avuçlarında günlerimiz sıra bekler,
günlerimiz tohumlardır avuçlarında çocukların.
çocukların avuçlarında yeşerecekler.
Çocuklar ölebilir yarın,
hem de ne sıtmadan ne kuşpalazından,
düşerek de değil kuyulara filan;
çocuklar ölebilir yarın,
çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında,
ne bir santim kemik, ne bir damla kan,
çocuklar ölebilir yarın atom bulutlarının ışığında,
arkalarında bir avuç kül bile değil
arkalarında gölgelerinden başka bir şey bırakmadan.
Negatif resimcikler boşluğun karanlığında
Krematoryum, krematoryum, krematoryum.
Bir deniz görüyorum
ölü balıklarla örtülü bir deniz.
Negatif resimcikler boşluğun karanlığında;
yaşanmamış günlerimiz
çocukların avuçlarıyla birlikte yok olan.

Bir şehir vardı.
Yeller eser yerinde,
Beş şehir vardı,
Yeller eser yerinde,
Yüz şehir vardı,
Yeller eser yerinde,
Şiirler yazılmayacak yok olan şehirlere,
Şiir kalmayacak ki.

Pencerende bir sokak bulvarlı,
Odan sıcak,
Ak yastıkta üzüm karası, saçlar,
Adamlar paltolu, ağaçlar karlı,
Penceren kalmayacak,
ne bulvarlı sokak,
ne ak yastıkta üzüm karası saçlar,
ne paltolu adamlar, ne karlı ağaçlar.
Ölülere ağlanmayacak,
ölülere ağlayacak gözler kalmayacak ki.
Eller kalmayacak.

Negatif resimcikler dalların altındaki
yok olmuş olan dalların altındaki.
Yok olmuş olan dalların üstünden
o bulutlardır geçen.
Güneye götürmeyin beni,
ölmek istemiyorum.
Ölmek istemiyorum,
kuzeye götürmeyin beni.
Doğuya götürmeyin beni,
ölmek istemiyorum.
Ölmek istemiyorum.
batıya götürmeyin beni.
Beni burda bırakmayın,
götürün bir yerlere.
Ölmek istemiyorum,
ölmek istemiyorum.
O bulutlardır geçen
yok olmuş dallariı üstünden.
Tahta, beton, teneke, toprak damlarımızla iki milyardan
artığız
kadın, erkek, çoluk, çocuk.
Ekmek hepimize yetmiyor,
kitap ta yetmiyor,
ama keder
dilediğin kadar,
yorgunlk da göz alabildiğine.
Hürriyet hepimize yetmiyor.
Hürriyet hepimize yetebilir
ve sevda kederi,
hastalık kederi,
ayrılık kederi,
kocalmak kederinden gayrısı ağmayabilir eşiğimizi.
Kitap hepimize yetebilir.
Ormanlarınkı kadar uzun olabilir ömrümüz.
Yeter ki bırakmayalım
yaşanmamış günlerimiz yok olmasiı çocukların
avuçlarıyla birlikte,
boşluğun karanlığına çıkmasın negatif resimcikler,
yeter ki ekmek ve hürriyet yolunda dövüşebilmek için
yaşayabilelim.

Nazım Hikmet