bugün

ömer bin abdülaziz

ömer bin abdülaziz... islam tarihine adını altın harflerle yazdırmış iki kutlu ömer'den ikincisi... bir tanesi, allah dostu rasulullah'ın yol arkadaşı hazreti ömer zaten, ikincisi de ömer bin abdülaziz, hazreti ömer'in torunu. aynı ismi paylaştığı dedesi gibi adalet timsali olduğundan, alimler onu emevî iktidar olgusuyla bir tutmazlar. ''hulafa-i raşidîn'', yani reşid halifelerin beşincisi sayarlar onu.

ömer bin abdülaziz'in bu denli büyük bir zat olmasının en büyük sebebi anne ve babasıdır. sahi, ömer bin abdülaziz nasıl doğmuş? bilen var mı...

süleyman bin abdülmelik devri... halifenin aklına bir gün bir fikir düşüyor, bir hal geliyor; ''bunca zaman nimet içerisinde güzelce yaşadım ama ahiretim ne olacak?'' düşüncesi bu, mümince bir soru. dönemin alim ve zahidlerinden olan ebu hazma giderek yaşadığı kanaatkar hayatı görüyor ve bundan etkileniyor. yaptığı azıktan kendisine de vermesini istiyor allah dostundan. ebu hazm'ın yediği şey, bir miktar kavrulmuş kepekten ibaret. bunu halifeye ikram ediyor, ''bu benim kahvaltılığımdır, buyur, sen de yer'' diyor. halife şaşkın... bunca zaman emirliğin safasını sürmüş, bereketli sofralarda kaşık daldırmış... süleyman bin abdülmelik, ağlamaya başlıyor. bu muhteşem tablodan etkilenmemek mümkün değil zaten, bundan sonra süleyman bin abdülmelik için her şey farklı oluyor. ''bu zühd ve takva sahibi kimse böyle yapıyorsa ben de böyle olmalıyım'' diyor, üç gün oruç tutuyor. iftarını az yemekle açıyor. üçüncü gün, yine kavrulmuş kepek ile iftarını yaptıktan sonra eşinin yanına çıkıyor. o gece eşiyle yaşadığı münasebetin ardından ortaya çıkan eser ise işte bu büyük zat... denir ki, bu hadiselerin ardından böyle hayırlı bir evladın doğuşu, babanın taşıdığı niyet, tuttuğu oruç ve yediği yemeğin bereketi sayesinde olmuştur...