bugün

ben bu yazıyı sana yazdım

Gözyaşın olsam,gözlerinden süzülüp yüzünü okşasam, elmacık kemiklerinden başlasam mesela.
Yanaklarına insem biraz daha aşağı sonra. Çenenin kıyısından boynuna aksam. Hah işte tam oradan kalbine düşsem.
Ya da yağmur olsam çisi çisi. O uzun saçlarına dolaşsam, kalsam, aralarına sığınsam.
Belki de sağanak olsam sarsam kucaklasam seni tümüyle. Her güzelliğini keşfetsem, ta ki tepeden aşağı.
Bir çığ yuvarlanır gibi dağlardan. Aldığın nefes olsam, dudaklarından başlasam yavaşça sızsam, dolsam ciğerlerine.
Damarlarında dolaşsam sonra, her ama her yerini ancak ki kaleyi içten fethedene dek.
Bir duvar olsam arkanda, yaslansan bana. Her yerim rutubet içinde güçlü fakat kırılgan.
Hayatın olsam mesela, yıllar yıllar sürsem. Sürekli yanında olsam, her kalbinin atışında.
Sana en az senin kadar yakın, tanıyan, bilen, özleyen, özlenen...

Hiç bitmeyen isteklerimin arasında senin bu kadar çok geçmen ne kadar garip.
Düşlediğim, yıllarca hayallerimi süslediğim o kadın karşımda duruken neden sustum,
'gel' demedim, bilemedim. Koktum, belki ya gerçekler hayallerim kadar mükemmel değilse?
Ya da düşüncelerimin bana has kendini anlatan yanını anlayamazsın diye.
Saçların yüzüme vuruken hissettiğim duyguları düşündüm daha da korktum.
Yıllarca aşk adına küfürler savuran, adının dahi varlığına inanmayan ben neler hissediyordum.
Böyle olmamalıydı. Her duyguyu tatmış olmalıydım, hem de tek tek hepsini.
Kendimi kandırmak için kaç geceyi aldım gündüzlere vurdum, kaç günü ertesine kattım hatırlamıyorum.
Palyaço maskesiyle gezen zombiden başka birşey değilim. Sende bulduklarımın yarısı yoktu ki bende.
Hatta 3'te 1'i bile. Bilmiyorum. Göremediğim, belki anlayamadığım ya da anlamak istemediğim senin düşüncelerine
hayranım hepsi o. Bilinmeyene duyulan korku ve özlem ile yapabildiğim tek şey beklemek ve en azından seni görebilmek
hatta belki yüzünü güldürebilmek bazen.